ANKARA

2-Ankara; 

Coğrafi;

Komşular; Çankırı, Bolu, Aksaray, Konya, Eskişehir, Kırıkkale ve Kırşehir illeridir.

Yüzölçümü; 25.401.94 km2. 

İlçeler; Ankara merkez İlçeler- Akyurt, Altındağ, Ayaş, Bala, Çankaya, Çubuk, Elmadağ, Etimesgut, Gölbaşı, Kalecik, Kazan, Keçiören, Mamak, Sincan, Yenimahalle, Beypazarı, Çamlıdere, Evren, Güdül, Haymana, Kızılcahamam, Nallıhan, Polatlı, Şereflikoçhisar.

İklim; Tüm coğrafi bölgelerin ortası, İç Anadolu Bölgesi’nin merkezinde yer alan Ankara’nın özellikle ilçeleri yakın olduğu bölgenin ikliminden etkilenmektedir. 

Buna karşın engebeli, tepelik bir arazide il merkezi ile ilçelerin pek çoğunda karasal iklim tipi -yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve kar yağışı- görülmektedir.

Karadeniz sınırına doğru iklim daha ılıman iken yağış miktarı da il geneline göre daha fazladır.

Yaz geceleri serin olan karasal iklim özelliği gece -gündüz ısı farkı Ankara ve ilçelerinde de hissedilmektedir.

Bitki Örtüsü; Denizden ortalama 950 m. yükseklikteki Ankara ve çevresinde bozkır bitki örtüsü görülmektedir. 

Diğer bölgelere göre etrafındaki dağların- 2035 m. Yıldırım, Köroğlu, 1992, İdris, 1879 m. Aydos, 1610 m. Abdüsselam, 1761 m. Elma, 1635 m. Mire, 1741 m. Dinek, 1688 m. Hızır, 1440 m. Çile, Yıldırım– yükseltisi daha az olan Ankara’da genellikle ilkbaharla birlikte eriyen kar, yağmur, göl, ırmak ve dereler- Kızılırmak, Balaban, Kılıçözü, Çoraközü, Sakarya ırmakları- ile barajlarıyla– Ankara, Çubuk, Seben, Deliceırmak, Akkşanözü, Ilıcaözü, Elvanlı, Pınarbaşı, Nal, Hatip, Porsuk, Çoruhözü, İncesu çayları, Kirmir suları, Moğan, Tuz, Eymir gölleri, Hirfanlı, Çubuk, Kurtboğazı, Kesikköprü, Sarıyar barajları– yemyeşil ve verimli  % 15 ovalarda – Ankara, Haymana, Mürted ovaları– çayırlıklar ve tarım ürünleri dikkat çekmektedir. 

Ankara’nın % 70 platolara çıkıldıkça ağaçların arttığı görülmekte ve  % 10’unu ormanlık alanlar kaplamaktadır.

Ulaşım; Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti ve ülkemizin en büyük ikinci kenti olan Ankara’ya ulaşım oldukça kolaydır. 

Kent ve ilçelerine pek çok otoban ya da karayolu ağıyla ulaşmak mümkündür.

Ankara’da bulunan havalimanı ile yurt içi ve yurt dışı uçuşların yoğunluğu gittikçe artmaktadır. Ankara merkezinde bulunan tarihi gardan ülkenin her yerine aktarmalı ya da direkt tren seferleri bulunmaktadır.

Tarihi;

Ankara kentinde yapılan araştırmaların gösterdiğine göre, kentteki ilk yapılarından biri kalenin tarihi ile kentin tarihi arasında paralellik bulunmaktadır.

Arkeolojik çalışmalarda Ankara ile kalenin tarihinin MÖ 4000- MÖ 1200 Hititler dönemine dayandığı varsayılmaktadır. Hititlerin Ankara’dan geçerek yakındaki 160 km. Hattuşaş- Boğazköy’ü başkent yaptıkları düşünülmektedir.

Ancak Bağlum- Çubuk Barajı, Maltepe, Ahlatlıbel ve Etiyokuşu yani kent merkezi dışında kalan yerleşim yerlerinin bazılarında Hititlerden önceki dönemlerde de yaşamın var olduğu arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır.

Avrupa ile Asya’nın orta noktası Ankara, insanlık tarihi boyunca ticari, askeri, dini vb. gerekçelerle yapılan göçler ve yolculuklarla değişerek büyümüş bir yerleşim yeri olarak günümüzde de Anadolu’nun Başkenti, en gelişmiş ve en kalabalık ikinci kentidir.

Hititler zamanında adı Angora olan Ankara, Kral Midas zamanında Friglerin eline geçmiş ve adı Frigçe gemi çıpası- Amküra olsa da daha sonraları Roma’da Aneyre, Yunan’da koruk- hıyar anlamında Agurida- Anguri, Galatlar’da Çapa -Ancryra, Pers ve İlhanlılar Farsça Engür, Araplar Enguriye, Osmanlılarda da Angara olarak anılan önemli bir yerleşim yeri olmuştur.

Frig başkenti Gordion’a yakınlığı Ankara’yı kaçınılmaz olarak MÖ 8. yy.da bir Frig kenti yapmış ve bu dönemde yerleşim yeri höyükler- tepeler üzerinde genişlemiştir.

Frigler zamanında bugünkü Orman Çiftliği yakınındaki 20 yığma höyükte yapılan kazılarda çok sayıda mezar ve eşya ortaya çıkarılmıştır. Friglerin ardından Lidya yönetimine giren Ankara’yı MÖ 547 yılında Pers Kralı Kyros almıştır. 

Daha sonra Büyük İskender’in MÖ 323’de kenti almasına kadar Perslerin elinde kalan Ankara Bergamalılar tarafından yönetilse de Büyük İskender kenti komutanı Antigones’e bırakmıştır.

MÖ 278 Galatlar zamanında da sınırları genişleyen Ankara, daha sonra yaklaşık 400 yıl Romalıların yönetiminde kalmıştır. 

189-395 arası önemli bir Roma yönetimi altındayken 1.- 2. yy. da en parlak günlerini yaşayan Ankara, Galatlar ve Perslerin baskınlarıyla zayıflamaya başlayan Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Doğu Roma- Bizans toprağıolmuştur.

1073 yılına kadar Bizans yerleşkesi metropol- Ankara, Ankyra- Kilise Köyü adıyla son derece önemli bir yerleşim yeriydi.

684 yılında Türk ve Müslümanlarla tanışan ve zaman zaman Bizans ve Türkler arasında el değiştiren Ankara 1073 yılında da Selçukluların yönetimine girmiştir. 

Bu dönemde gelişen ticari ilişkiler ve yollarla Ankara önemli bir ticaret merkezi olduğuna yazılı  belgelerde rastlamaktayız.

Bir süre İlhanlıların da sahip olduğu kent ve çevresi sık sık 1210 Moğol istilalarına tanık olmuştur. 1341 yılında Ahiler tarafından Ankara’nın yeniden düzenlendiği ve 1354 yılında da Osmanlı toprağı olduğu bilinmektedir.

13 ile 14. yy. da Moğol ve Yunan baskıları sonucunda zaman zaman el değiştirerek zor günler yaşayan Ankara, tekrar Selçukluların ve daha sonra da yeniden Osmanlıların eline geçmiştir.

Kent, tarihte pek çok savaşa sahne olduysa da bunların özellikle yakın tarihte en bilineni, 1402’de Timur ile Yıldırım Beyazıt arasında olan Ankara Savaşı’dır. 

Çelebi Mehmet’in yönetimi ele almasıyla karanlık günlerinden kurtulan kentte yeni yerleşim Ankara Kalesi’nin dışındaki mahallelere kaymıştır.

Nihayetinde Osmanlı İmparatorluğunun sonunda Ankara’nın kaderi Atatürk ve arkadaşları sayesinde modern Türkiye’ye yakışır bir metropol olma yönünde değişmiştir. 

13 Ekim 1923 yılında yeni Cumhuriyet’in Başkenti olan Ankara, bugün ülkenin en önemli kenti ve ikinci büyük metropolüdür.

Ankara ve Çevresindeki Tarihi Yapılar;

2-1-1- Ankara Kalesi; 

Her ne kadar MÖ 8. yy. Frigler ya da daha sonra Romalılar tarafından yapılmış olabileceği varsayılan kalenin, kentin kuruluşuyla beraber Hititler döneminde inşa edildiği görüşü de kabul görmektedir.

Daha sonra Galatların da kullandığı yapı, MÖ 2. yy. da Romalılar döneminde onarılarak önemli bir askeri merkeze dönüştürülmüştür.

Ankara Kalesi, Hatip Çayı’ dan 110 m. yükseklikte, Ankara taşından 4 katlı, iki katmanlı iç kale ile inşa edilmiştir. 

395- 1073 Bizans dönemine ait kenti kuşatan dış kaleyi surlar çevrelemektedir. 

Denizden ortalama 978 m. yükseklikteki kalenin iki kapısı- dış ve hisar, 42 kubbesi, 17. yy. 86 topu, 170 çeşmesi ve 3 bin kuyusunun varlığından söz edilse de bunların sadece kaleye değil tüm kente ait olduğu düşünülmektedir.

Ankara’da kurulan tüm uygarlıklar tarafından değiştirilerek ya da eklemeler yapılarak kullanılan kale, 1073 yılında Selçukluların eline geçip 1101 yılında Haçlılar tarafından kuşatılmışsa da kısa bir süre sonra tekrar Selçukluların yönetimine girmiştir.

Daha sonra Osmanlılar tarafından alınan kale halen Ankara’nın simgelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

2-1-2- Ankara-Augustus Tapınağı;

Hacı Bayram Cami yanında, iki kısımdan oluşan tapınak, önce MÖ 2. yy. da Frig Tanrıçası Men adına 4 duvarlı bir tapınak olarak yapılmıştır. Ancak 10. yy. da Galat Kralı, Amintos’un oğlu Kral Playemes’in Roma İmparatoru Augustus’a bağlılık nişanı olarak etrafı surlarla çevrilmiş ve tekrar inşa ettirilmiştir. Roma İmparatoru Augustus, kalenin üzerine 57 yıllık iktidarını anlatan yazıtlarla donatmıştır.

Bizans döneminde kilise olarak kullanılan tapınak, Manisa’daki Artemis Tapınağına benzerliği ile de dikkat çekmektedir. 

Tapınağın iki yan duvarı ile en dikkat çeken yeri olan 8.40 m. yükseklik ve 3.30 m. genişliğindeki işlemeli kapısı halen ayakta durmaktadır.

2-1-3- Ankara- Julianus- Julien Sütunu- Belkıs Minaresi; 

Halen valilik binası yakınında, 15 m. yükseklikte, Bizans başlıklı sütuna bugün Belkıs Minaresi de denilmektedir. 

362 yılında, İmparator Julianus’un onuruna yapıldığı zannedilen sütun kaidesi üst üste kurulmuş dairemsi tuğlalardan meydana gelmiştir.

2-1-4- Ankara- Roma Hamamı;

Altındağ -Ulus- Çankırı Caddesi’nde, Frig dönemine ait bir höyük üzerindeki Roma Hamamı, 211-217 İmparator Caracalla tarafından Sağlık Tanrısı Asklepios için inşa ettirilen bir İmparatorluk hamamıdır. 

Roma döneminde sadece yıkanmak için değil aynı zamanda önemli bir sosyal merkez olan hamam 

üç bölümden -soğuk, ılık ve sıcak- oluşmaktaydı. 

Zamanla yangınla tahrip olduğu için onarılan yapının paleastrasında halen Roma dönemine ait pek çok yazıt bulunmaktadır.

2-1-5- Ankara -Hacı Bayram Cami; 

Ulus’ta, Bayramiye tarikatı kurucusu, Hacı Bayram Veli tarafından 1427 yılında Hemedanlı Ebu Bekr Mehmed’e yaptırılan camiye, 16. yy. da Mimar Sinan bir minare eklemiştir.

1947 yılında Hacı Bayram Veli için yanına bir türbe de eklenen cami, kentin en önemli ibadet mekânlarından biridir.

Halen ibadet için Ankara’nın en çok ziyaret edilen camilerinden olan yapının mavi ve siyah çinileri, beş köşeli yıldız motifleriyle kakmalı, ceviz oymalı minberi görülmeye değer niteliktedir.

2-1-6- Anıtkabir; 

Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusu, Büyük önder Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında İstanbul Dolmabahçe Saray’ında hayata gözlerini yummuştur. 

Ulu önderin ölümüyle ona uygun bir anıt mezar arayışına gidilerek yarışmalar yapılmıştır.

Ord. Prof. Emin Onat ve Doç. Orhan Arda tarafından hazırlanan proje kabul edilmiş ve Anıtkabir’in  Başkent Ankara’nın en yüksek tepelerinden Anıttepe- Rasattepe’de yapılmasına karar verilmiştir.

Atatürk’ün naaşı, ölümünden 9 yıl sonra, 10 Kasım 1953 yılında o zamana kadar beklediği Etnoğrafya müzesinden alınarak Anıtkabir’e nakledilmiştir. 

Cumhuriyetin ilan edildiğinde 42 yaşında olan Atatürk’e ithafen 42 basamaklı merdivenle ulaşılan mozoledeki naaşın bulunduğu tek parça mermer lahit 42 ton ağırlığındadır. 
Anıtkabir, Anıt Bloku ve Barış Parkı olarak iki kısım ve Aslanlı Yol, Zafer Meydanı, Anıtmezar olarak da üç bölümden oluşmaktadır. Bunlara ek olarak Anıtkabir’de, Atatürk ve Türk Devrimi Kütüphanesi, Atatürk’ün eşyaları, kendisine hediye edilen kılıç ve şiltler, 3113 kitap, belgelerin bulunduğu Atatürk Müzesi ile bir de galeri yer almaktadır.

Anıtkabir, son yıllarda yeniden düzenlemeler yapılarak daha kolay ziyaret edilebilir duruma getirilmiştir. 

Halen Anıtkabir’in ziyaret edilen kısımları; anıtmezar, şeref holü, aslanlı yol, erkek- kadın heykelleri, kuleler- İstiklâl, Hürriyet, Zafer, Müdafaa-i Hukuk Kulesi, Mehmetçik, 23 Nisan, Barış, Misak-ı Millî, İnkılâp, Cumhuriyet kuleleri Tören Meydanı, İsmet İnönü’nün lahdi, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi, Barış Parkı olarak sıralanabilir.

Anıtkabir, her gün atalarına minnet duygularını sunabilmek için yüzlerce ziyaretçiyi misafir etmektedir. 

2-1-8- Ankara-Maden Tetkik ve Arama- MTA Tabiat ve Tarih Müzesi;

1968 yılında faaliyete geçen, Ankara’nın en ilgi gören müzelerinden biri, üç katlı ve beş bölümden oluşanMTA Tabiat ve Tarih Müzesi, 4000 m2.lik bir alana yayılmıştır.

Müzede halen 1935 yılına kadar bölgede yapılan jeolojik araştırmalarda elde edilen 85 bin adet mineral ve taş örneklerinden 10 bin tanesi sergilenmektedir.

Ayrıca müzede 6400 civarında fosil örneği, MÖ 1000 Maraş Filine ait fosil iskeleti, 193 milyon yıl önce Ankara civarında yaşamış 1.5 m. çapında dev ammoniti ile 25 bin yıl önce Anadolu’da görülen insana ait ayak izleri de görülebilmektedir.

2-1-9- Ankara- Anadolu Medeniyetleri Müzesi;

İlk önce Hitit Müzesi olarak kurulan daha içeriği zenginleştirilerek adı Anadolu Medeniyetleri Müzesi olan yapı, Ankara Kalesi yakınında Atpazarı semtinde bulunmaktadır.

Sahip olduğu eşsiz eserler sayesinde dünyanın sayılı müzelerinden biri olanAnadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, farklı dönemlere ve uygarlıklara;  paleolitik çağdan -neolitik, eski tunç, Asur, Hitit, Frig, Urartu, İyon, Lidya, Yunan, Roma, Bizans vb.- çağ ve uluslara ait Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılardan– Karain, Çatalöyük, Hacılar, Canhasan, Beycesultan, Alişarhöyük, Alacahöyük, Karaz, Mahmutlar, Eskiyapar, Elmalı, Kültepe, Acemhöyük, Boğazköy, Çankırıkapı, Ankara Kalesi, Etiyokuşu, Gordion, Malatya, Karakamış, Sakçagözü, Pazarlı, Altıntepe, Ahlatlıbel, Karalar, Karaoğlan, Demirci, Bitik, Hacılar höyükleri, Alaeddin Tepesi, Hacı Bayram Cami, Göllü Dağ, Adilcevaz, Patnos vb.– çıkarılan Anadolu arkeolojisinin en önemli parçaları kronolojik sırayla sergilenmektedir.  

Müzedeki eserlerden öne çıkanlarlar; Dünyanın bilinen en eski haritası kabul edilen MÖ 6200 yıllarına ait Çatalhöyük kent planı haritası, Tanrıyı simgeleyen erkek Hitit geyik heykelciği, Horoztepe’de bir mezarda bulunan bebek emziren bronz çıplak kadın heykeli, Hititli rahipler tarafından dinî törenlerde kullanılan ve evreni simgeleyen dinî, törensel sembolleri görülmektedir.

Ayrıca Çatalhöyük Kibele Heykeli, Fasıllar Hitit Anıtı, Bronz Hitit Tören standı, Chimera-geç Hitit dönemi hem insan hem de aslan başlı heykel, Çatalhöyük boğa kafaları, Alacahöyük kabartmaları, Kral Midas Mezar buluntuları, Hitit boğaları Hurri ve Şeri heykelleri, Kargamış savaş arabaları rölyefleri, Altıntepe fildişi oymaları, Kültepe putu, Roma insan başları, İnandık Vazosu, Gordion atkoşulu araba ve ahşap masa, leopar kabartmaları, Medusa başlı kolye- olarak sıralanabilir.  

2 -1-10- Ankara-Etnografya Müzesi;

Altındağ İlçesi’nde 1928 yılında açılan müzede Selçuklu, Osmanlı, Kurtuluş Savaşı günlerinden günümüze kadar çok sayıda dokuma giysi, halı ve kilimler, işlemeli elbiseler, çini porselenler, ahşap eşyalar, silahlar, madeni para sergilenmektedir. 

Müzenin bir diğer önemli özelliği ise, Atatürk’ün naaşına 1938-1953 yılları arası ev sahipliği yapmış olmasıdır.

2-1-11- Ankara-Cumhuriyet Müzesi-II. TBMM Binası;

Ulus’ta 1920- 1923 yılında TBMM olarak kullanılan bina, 1923 yılında Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanmıştır. 

Daha sonra müzeye dönüştürülen yapıda döneme özgü eşyalar ve fotoğrafların sergilenmektedir. Binanın toplantı salonu ile odalarının meclis çalışmalarına tanık olması, Atatürk ilke ve inkılâplarının anlatılmış olması çok önemlidir.

2-1-12- Ankara -Kurtuluş Savaşı Müzesi- I.TBMM Binası;

Ulus semtinde halen müze olarak bina, 1920-1924 yılları arasında I.TBMM binası olarak kullanılmıştır. 

Bina 1961 yılında TBMM Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. 

O dönemlere ait pek çok eşya ve fotoğraf ve özellikle anının yer aldığı odalar, salonlar tekrar restore edilerek Atatürk’ün doğumunun 100. yılında, 23 Nisan 1981 yılında Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak tekrar faaliyete geçirilmiştir.

2 -2-1- Polatlı- Gordion; 

Polatlı- Yassıhöyük Köyü yakınlarında, MÖ 1200 yıllarında Eğe Göçleri sırasında Trak kökenli Frigler, boğazlar yoluyla Anadolu’nun içlerine Eskişehir’e kadar geldiler. 

Eskişehir- Polatlı civarına büyük bir devlet kuran Frigler, Kralları Gordios’un adına ithafen başkentlerine MÖ 8. yy. da Gordion dediler. 

Friglerden önce burada Hititler ve Asurluların da yaşadığı ve yerleşim yerine derin izler bıraktıkları çeşitli buluntu ve mezarlardan anlaşılmaktadır.

Gordios’un ardından mitolojilere konu olan oğlu Midas kral oldu. Efsanedeki gibi eşek kulaklı betimlenen Kral Midas’ın mezarının da bulunduğu kentte, Frig diliyle yazılmış yazıtlar gün yüzüne çıkarılmıştır.

MÖ 333 yılında, kentin düğümünü kılıcıyla kesen Büyük İskender tarafından alınan Gordion’da  daha sonra pek çok ulus yaşamıştır. 

2-2-2-Polatlı- Gordion -Yassıhöyük; 

Polatlı- Sivrihisar yolu üzerinde, Sangarıos- Sakarya ile Porsuk ırmaklarının kesişim noktasında yer alan Gordion, önemli bir Frig Başkenti idi. 

1901 yılında başlayıp 1963 yıllarından sonra artarak devam eden kazı çalışmalarında ören yeri ile bölge ve ülke tarihine ışık tutabilecek çok sayıda buluntu ele geçirilmiştir.

Eski Tunç Çağı ile başlayan ilk yerleşimin ardından MÖ 1950- MÖ 1180 Hitit ve Asur ilişkileriyle gelişen Gordion- Yassıhöyük MÖ 900- MÖ 620 arasındaki Frigler zamanında MÖ 725- MÖ 675 yılları arasında en parlak dönemini yaşadığı yapılan kazılardan özellikle 350×500 m. boyutundaki Kent Höyüğü’nden anlaşılmaktadır. 

Kral Midas’a ait olduğu kabul edilen bir mezarın yanında, kent kalıntıları ve 84 höyüklü yerleşim yeri çevresindeki Kral Midas’ın düğümünü MÖ 333’te Büyük İskender keserek halkı özgürlüğe kavuşturmuş ve bölge ile kentte MÖ 300- MÖ 100 arasında Helenistik dönemi başlatmıştır.

MÖ 1. yy. ile MS 4.yy. arasında Roma dönemini yaşayan Gordion ve Yassıhöyük’e Türklerin daimi yerleşmesi 11.-13 yy. arasında Selçuklu dönemine rastlamaktadır. 

Gordion çevresine 1963 yılında kurulan Yassıhöyük Köyü olarak anılan küçük yerleşim yerindeki kazılarda çıkan çok sayıda eser bugün Gordion Müzesi’nde kronolojik- Eski Tunçel yapımı çanak-çömlekler, Erken Demir- demir aletler, tekstil üretim aletleri, Erken Frig ve Kral Midas – olarak üç vitrinde sergilenmektedir.

Müzeye sonradan eklenen bölümde de MÖ 700 ile MÖ 6- MS 4. yy. yapı kalıntıları ve Yunan seramikleri, Helenistik ile Roma dönemi eserleri bulunmaktadır.

2-3-1- Güdül Duvar Yazıtları- Resimleri;

Güdül- Salihlerobası Köyü, Yıkılankaya yakınlarında engebeli bir arazide, yaklaşık 5 km2. alanda, bir vadinin sağ ve sol yanındaki kayalara dövme ve kazıma tekniği ile çizilmiş, boyutları 3-5 cm. ile 30 cm. arasında değişen yaklaşık 40 adet damga, yazılar ve resimler bulunmaktadır. 

Oldukça ilgi çeken bu resim ve yazılardan; geyik, Türklerde ölüm ve sonsuzluk sembolü dağ keçisi, at, güneş kültü belli başlı çizimlerdir.

Ayrıca, bu resimlerin Erzurum, Karayazı Cunni Mağarası, Ordu- Mesudiye- Esatlı Köyü ve Altay dağlarındaki resim ve yazıtlarla benzerlik gösterdiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. 

Yine bu bölge civarında Adalıkuzu Köyü yakınlarında, MÖ 3500- MÖ 3000 yıllarına tarihlenen, Kabaoyuk ve Satoğlu kaya resimleri olarak adlandırılan Kağan Panosu-Kurganı adlı panoda yer alan boyutları 3-10-17 m. arasında değişen yaklaşık 200 farklı resim- geçmişin izlerini geleceğe taşımaktadır. 

Resimlerin yakınında bulunan anıt mezarlar- kurganlardaki resim ve yazıtların ölüm törenleriyle ilişkilendirilebileceğini düşündürmektedir.

Ankara içinde çeşitli uygarlıklara ait daha pek çok değerli anıt daha vardır. 

Bunların başında; kentin diğer önemli kalelerinden Hitit zamanında MÖ 1450 yılında yapıldığı düşünülen, üzerinde Hitit kabartmaları bulunan Haymana- Gavur Kalesi ile Romalılar zamanında yüksek tepelerde yapılan Kalecik Kalesi, 4. yy.a ait Ulus- Tulianus Sütunu, Roma dönemi; Roma İmparatoru Caracalla tarafından 3. yy. da yaptırılan ve  500 yıl kullanılan, içinde çok sayıda eski para bulunan iki kısımdan oluşan, 8. yy. da yangınla yıkılan  Çankırıkapı Roma Hamamı, su yolları ve kitabeler, Bizans dönemi; 5.yy. Klemens Kilisesi, Selçuklular dönemi; Akköprü, Ankara Kalesi’nde, 1198 yılında, Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın oğlu ve Ankara valisi olan Muhiddin Mes’ud Şah tarafından yaptırılan, 1361’de Lülü Paşa tarafından genişletilen, 1434’te Şerife Sünbül Hanım tarafından tamir ettirilen, Ankara’nın en eski camisi olarak anılan ve ceviz minberi ile dikkat çeken Alâeddin Cami, 1382’de Ahi Elvan Mehmed Bey tarafından yaptırılan, 1413 yılında Sultan Çelebi Mehmed zamanında camiye dönüştürülen Ahi Elvan Cami, 1290 yılında, Ahi reislerinden Şerafeddin tarafından yaptırılan, dış duvarlarındaki aslan motifleriyle dikkat çeken Aslanhane- Ahi Şerafeddin Cami, 1566’da Anadolu Beylerbeyi Cenabi Ahmed Paşa tarafından yaptırılan daha sonraki dönemlerde- 1802, 1887 ve 1940- onarılan beyaz minberi ve mihrabı son derece dikkat çekici, yanındaki Azimi ve Cenabi’ye ait türbelerle Ahmed Paşa- ve Ahmediye- Yeni Cami, 

1461’de Hacı Musa tarafından yaptırılan, 1923’de tamir gören, dikdörtgen planlı ve kerpiç duvarlı Hacı Musa Cami, 1674’te Resul Efendi tarafından yaptırılan, iki şerefeli minaresi olan Resul Efendi- İki Şerefeli Cami, 1440 yılında ’ta Karacabey tarafından Mimar Ebubekir oğlu Ahmed’e yaptırılan yanında bir de imaret bulunan İmaret- Karacabey Cami, 1687’de Şeyhülislam Ankaralı Mehmed Emin Ankaravi tarafından Ankara taşından yaptırılan sonradan 1879, 1911 ve 1937 yıllarında onarılan yapının üstü tuğla, ahşap çatılı, çiçek ve geometrik desenlerle süslü minberi olan Zincirli Cami, 16. yy.da, Şeyh Bünyamin Ayaşi tarafından yaptırılan yanında Şeyh Bünyamin’in türbesi bulunan, Bünyamin Cami, Şeyh Akşemseddin adına tek şerefeli minaresi olan, dükkanları olan Beypazarı- Akşemseddin Cami, 17. yy. da, kuşun kubbeli, Sadrazam Nasuh Paşa tarafından yaptırılan Beypazarı- Kurşunlu Cami, Cumhuriyet dönemine ait, Osmanlı mimari tarzında yaptırılan Maltepe Cami, kentin en yeni ve büyük -3500 m2.- ibadethanelerinden olan ve 1986 yılında açılan, farklı bölümleriyle-  salonlar, çarşılar, otoparklar vb.- dikkat çeken Kocatepe Cami, 16. yy. da, küçük mihrabı geometrik desenlerle süslü, Elhac Hasan tarafından yaptırılan Sabuni Mescid- Karanlık Mescid, 1288 yılında, Elhac Siraceddin tarafından Mimar Yusuf bin Kulhasan’a yaptırılan, 8 sandukalı,  Saraç Sinan Mescidi ile kentte Gülbaba, Karyağdı- Karacabey, Yörükdede, Şeyh Behaeddin, Kesikbaş, Ahmed Taceddin,  Şeyh Mustafa Karababa ve Kadı Çelebi türbeleri de bulunmaktadır. 

Osmanlı dönemi; Karacabey Külliyesi ile kentteki kervansaray-hanlardan bazıları; Alacahöyük, Kargamış, Aslantepe ve Sakargözü kabartmaları ile yontma ve cilalı taş dönemi yapıtlarının sergilendiği müze olan, Kurşunlu-Mahmud Paşa Kervansarayı, Çengelli- Çengel Han, Pirinç, Taşhan, Sulu, Pemben, Attarbaşı, Bakır, Tuz, Nasuhpaşa, Ayazaik, Karasu, Zafran hanları bulunmaktadır. 

Ankara’daki tarihi hamamlardan, 15. yy. Ulus, 1444 yılına ait Karacabey ve 18. yy. da, çifte hamam olarak tasarlanan Şengül Hamamları sayılabilir. 

Ankara’da yer alan tarihi Selçuklu ve Osmanlı medreselerinden, Melike Hatun tarafından yaptırılan, Kara Medrese, Hacı Bayram, Zincirli, İpekçioğlu, Kağnı Pazar, Mermerzade, Aliağa, Sevdediye, İbadullah, Doğanbey, Minharoğlu, Seyfeddin, Karabey, Kethüda, Saz Abdullah, Taşköprüzade, Sarı Hatip, Mustafa Paşa, Sarı Kadın, Ayazade, Seyfiye, Yeğenbey, Yeşil İlahi, Saraç Sinan ve Sultan Alaaddin medreseleri kentin ilim yuvaları olarak son derece önemli yapılar olarak kente tarihi iz bırakmış yapıların başında gelmektedir.

Cumhuriyet dönemi; Halkevi, Binası, Ziraat Bankası Binası, DTCF binası, TBMM binası, Bu dönemde yapılan çeşitli Antlar- Kızılay-Güven Anıtı, Sağlık Müzesi, Hayvanat Müzesi, Tabiat Müzesi, Etnografya Müzesi ve önündeki Atatürk Anıtı, Orduevi önündeki Atatürk Zafer Anıtı, Sümerbank’taki Atatürk Heykeli, TBMM önündeki Atatürk Heykeli, Polatlı- Sakarya Şehitleri Anıtı.Atatürk’ün oturduğu köşkte, Atatürk’ün eşya ve mobilyalarının bulunduğu, Cumhurbaşkanlığı köşkünün bahçesinde yer alan Çankaya Atatürk Müzesi. 
Ankara’da öncelikle gezilmesi gereken müzeler – Ankara, Atatürk Evi, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Atatürk Köşkü, Ankara Atatürk Konutu ve DDY Müzesi, Alagöz  Atatürk Müzesi’dir. Ankara ve çevresinde başta çok sayıda öğrencinin ilk uğraklarından olan kent merkezinde bulunan Milli Kütüphane ile yine Ankara’nın merkezinde, çay bahçeleri, gazinoları, havuzu, lunaparkı ve diğer eğlence yerleri ile önemli bir dinlenme merkezi olan Ankara Gençlik Parkı, içinde yüzme havuzu, hayvanat bahçesi ve çeşitli tesisleri olan Atatürk Orman Çiftliği, Ankara I.ve II. Çubuk Barajları, Gölbaşı, Bayındır Barajı, Kurtboğazı Barajı, Kızılcahamam dinlenme yerleri, Keklik Pınarı, Dört Mevsim ve Papazın Bağı başlıca gezilebilecek alanlardır. 

Ayrıca kent mimari, iç düzeni ve süslemeleri, dolap kapakları, tavan ve raflardaki ağaç oymacılığı Türk oymacılık örnekleri ile Türk mimarisinin en seçkin örnekleri olan Ankara evleri ve içindeki kale içi evleri, parklar ve Beypazarı Evleri, Karlık Dağı, Uludere, Karagöl, Elmadağ Kayak Merkezi ile Kuş Gözetleme istasyonu, Kızılcahamam- Gökdere Vadisi’dir. Bunun yanında sahip olduğu tuz rezerviyle hem ekonomik hem jeoloji hem manzarası, hem de eşsiz doğasıyla 190 bin hektarlık alanıyla ülkenin ikinci büyük gölü, yanındaki adacıklarda da pek çok kuş türüne ev sahipliği yapan Tuz Gölü, İç Anadolu’nun en önemli havzasıdır. 

Ayrıca Ankara’ya sadece 25 km. uzaklıktaki Kırım Tatarları tarafından yurt edinilen kendine özgü kültürlerini sergiledikleri oldukça sakin, doğayla dost, bozkır manzarası ve bitki örtüsü içinde, yanındaki göletten de beslenen bir köy, eski adı Lezgi olan Sarıbeyler kentten fazla zaman harcamadan uzaklaşarak kolaylıkla nefes alınacak bir merkezdir. 

Ankara’da Çubuk Barajı, Gölbaşı, Karagöl, Söğütözü, Ayaş Beli, Dikmen -Çuldağ, Beyman Ormanları, Sarıyar Barajı, Soğuksu, Beypazarı Tekedağı, Karagöl ormanı, Deliktaş ormanı, Milli Park, Çamkoru kentin nefes alacağı önemli turistik ve dinlenme yerleridir. 

Selçuklu mimarisi izleri taşıyan, çam ormanları arasında doğal sularla, pek çok hastalığa iyi- romatizma, nevralji, nefrit ve kadın hastalıklarına iyi gelen Kızılcahamam.

İçmeleri ise mide, karaciğer ve safra kesesi – suyu ve maden suyu ile ünlü Kızılcahamam, yine suları son derece sevilen bir mesire yeri de olan Haymana, mağara ve kaplıcaları ile Ayaş içme ve kaplıcası, Karakaya içme ve kaplıcası, Beypazarı içme ve kaplıcaları yine kent ile çevresinde tüm ülke tarafından iyi bilinen önemli sağlık merkezlerindendirler.

2-4-1- Tuz Gölü;

Neojen dönemde tektonik hareketlerle oluşan Tuz Gölü,  11.900 km2.lik alanıyla ülkenin en büyük ikinci gölüdür. Ülkenin en büyük flamingo kolonisine sahip gölün uzunluğu 80 km., genişliği 48 m. derinliği 2 m.dir.

Kaplı havza gölü inin tuz ihtiyacının % 40’ını karşılamaktadır. Gölün genelinde % 32.4 tuz oranı, litresinde 329 gr. tuz bulunan gölün tabanında 30 cm. tuz tabakası bulunmaktadır. 

Peçenek, Melendiz, İnsuyu, Karasu, Kırkdelik çaylarıyla beslenen göl, son yıllarda kuruyan çaylar ve yeraltı su kaynakları, yağların azlığı, buharlaşmayla birlikte gittikçe alanı küçülmekte ve bu durum içindeki canlıları da olumsuz etkilemektedir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top