Mardin’e 30 km, Nusaybin’e (Nisibis) 18-20 km, Suriye- Amuda’ya 7-10 km uzaklıktaki Dara Antik Kenti, Tur Abidin dağları ile Yukarı Mezopotamya Ovası’na hakim Oğuz Köyü’nde bulunmaktadır.
Kireçtaşından büyük bir kaya üzerine kurulu kentin ilk dönemlerdeki adi “Cordis” idi.
Yirmi yıl önce kuruyan uzun bir derenin iki kenarında kurulan kent, bereketli ovada yer almaktaydı.
Önceleri küçük bir köy iken zamanla ovaya hakim stratejik konumu, su kaynaklarına yakınlığı ve ticaret yolu üzerindeki Dara, kent olarak gelişerek büyümüştür.
(1 Ekim MÖ 331) Pers İmparatoru (MÖ 336-330) III. Darius ile (MÖ 336-323) Büyük İskender’in savaşarak Darius’un yaşamını yitirdiği meydanların uzun süreli yerleşim yeri olarak kullanıldığı bugün de gezilebilen çok sayıda bina ve buluntudan anlaşılmaktadır.
İskender öncesi topraklara sahip Pers Kralı III. Darius’dan dolayı kent Dara adıyla anılmaktadır. Evagrius, Malalas, Agapius ve Süryani tarihçi Abu’lFarac gibi antik dönem tarihçileri de bu bilgiyi doğrular.
Dara, MÖ 300- MÖ 100 yılları arasında Pers-Part Kralları ile İskender’in komutanlarının kurduğu Seleucoslar arasında sık sık el değiştirmiştir.
En eski bilgiler MÖ 1. yy. Gnaeus Pompeius Trogus’da ulaşılır. 3. yy’da yaşayan Romalı tarihçi Marcus Junianus Justinus Frontinus tarafından “Epitome Historiarum Philippicarum Pompeii Trogi” adlı kitabında Dara hakkında bize şu bilgileri aktarmaktadır:
“…Arsakes Parth devletini kurdu, askerler topladı, kaleler inşa etti ve kentlerini güçlendirdi. Zapaortenon (Masius=Turabdin) Dağı’nda Dara diye adlandırılan bir şehir kurdu ki, hiçbir yer bu yerden daha güvenli veya daha hoş olamazdı. Çünkü savunulmasına ihtiyaç duyulmayan, pozisyonu güçlü dik kayalar ile kuşatılmıştı ve bu yerin etrafındaki bereketli topraklarından elde edilen ürünleri depolanıyordu. O kadar bol miktarda akarsu ile beslenen kaynaklar ve o kadar çok ağaç vardı ki bir avın takibinin tüm hazları ile doluydu”.
İlk yerleşim tarihi netliğe kavuşamasa da Dara’nın Doğu Roma-Bizans’ın ilk İmparatoru Anastasius 491-518 tarafından 363’de Nusaybin’i alan, 502 yılında ( Amida) Diyarbakır’ı kuşatan Pers-Sasaniler’e karşı doğu sınırını korumak için 503-507 yıllarında önemli bir askeri garnizon yapıldığı kesindir.
Bu dönemde bölgenin egemen gücü Sasaniler 484 Akhunlarla savaştığı için Dara’da garnizon kurulmasına engel olamamışlardır. Antik tarihçi Evagrius Scholasticus de Dara için; Roma’nın en önemli sınır kalesi demiştir.
Daha sonra genişleyen yerleşim yeri İmparator kendi adına ithafen Anastasiopolis dese de halk Dara adını kullanmıştır.
Bir süre sonra bölgenin hakim güçleri Bizans imparatoru II. Theodosius (408-450) ile Sasani Kralı II. Yezdigirt (438-447) 441 yılında antlaşma yaparak sınırlarda askeri amaçlı garnizon yapmama kararı almışlardır.
Kent, I. Justinianus (527-565) zamanında Sasanilerce birkaç kez kuşatılmış, 530 yılında da Doğu Roma (Bizans) generali Belisarius’un Sasanilere karşı zafer kazanmış ancak 540’da Sasaniler tekrar saldırmışsa da Bizans’ın İtalyan komutanı Martin’in tarafından savunulmuş ve kenti yine alamamışlardır.
Sürekli savaşlara sahne olsa da I. Justinianus (527-565) ve II. Justinus (565-578 ) zamanında kent güçlendirilip geliştirilmiştir.
Sasanilerce devamlı kuşatılan Bizans yönetimindeki Dara, 573-591 ve 606-620 yıllarında alınmıştır. Ancak 620- 639 arasında tekrar Bizans’ın eline geçen kent, Bizans yönetimiyle beraber önemini yitirmeye başlamış ve imparatorluğun çöküşüyle kullanılmaz olmuştur.
Kent ve bölge 640’da Kuzey Mezopotamya’nın büyük bir kısmıyla beraber Arapların eline geçmiştir.
10. yy.’da tekrar Bizans’ın eline geçen Dara, 1150’de Artuklu Beyi Timurtaş tarafından alınarak Mardin Artuklu Beyliği’ne bağlı bir kent yapılmıştır.
1251 -1259 arasında İlhanlıların yıktığı kent, yavaş yavaş terk edilmiş ve 14. yüzyılda küçük bir köy olmuştur.
İç içe oyular yapıların – saray, kilise, çarşı, zindan, tophane, sarnıçlar, su bendi, tophane, baraj, maksem (su haziresi), köprü vb.– halen görülen kalıntıları ile geniş bir alana Dara Kenti’nin etrafı 4 km’lik surlarla çevrilmiştir.
Kentin en önemli yerlerinden İç kale kısmı 50 m yükseklikte bir tepe düzlüğünde yer almaktadır.
Antik kentin içinde bulunduğu Oğuz Köyü’nde geç Roma mağara evleri dikkat çekmektedir.
En önemli kalıntılarından sarnıçlar hem kentin su ihtiyacını karşılamakta hem de savunma amacıyla kullanılmaktaydı.
Dara’nın en etkileyici yapıları batısındaki geniş tepelerin üzerinde, derin ve geniş vadi aralarına kaya oyma mezarlıklarıdır.
Kentte daha sonra özellikle 14-15. yy. İslami dönem mezarları ve bir türbe de eklenmiştir.
363 yılında Persler tarafından alınan Nusaybin’in ardından öne çıkan Dara’yı 100 yıl sonra Persler almıştır. 7. yy.’da 744-750 Emevilerin, ardından 750-1517 Abbasilerin daha sonra Osmanlıların eline geçmiştir.
Dara’nın Önemli Kalıntıları;
Mezarlık- Nekropol;
Mezopotamya Ovası’na hakim güneydeki yüksek tepeden geniş alana yayılan kent, 6. yy.’da yerleşim yerini genişletirken taş ocağı olarak kullanılmıştır. Daha sonra taş ile düzgün cepheler yapılarak Dara’nın batısındaki geniş tepeler doğal kaya oyma mezarlıklara (3 farklı kaya 6.- 8. yy, lahit 6.- 8.yy. ve basit sanduka 8.-14. yy.) dönüştürülmüştür.
Mezarlarda Hıristiyanları da uzun zaman etkileyen çoklu Pagan ölü gömme tekniği (oda mezarlar) görülmektedir. Paganizm, sadece insanı değil hayvan, doğa, toprak, bitki, ruh vb. saygılı ve dikkate alan bir kültürdür. Ölünün ruhu gelip otursun dinlensin diye yapılan pagan mezarlar, Roma lahitlerinde de karşımıza çıkar.
Çok daha sonra Hıristiyanlıkta mezarlıkta basit sanduka mezarlar görülmektedir.
Ana kayaya oyulan boyut, plan, iç düzenlemeleriyle dikkat çeken üç katlı mezar yapılar kuzey-güney yönünde dikdörtgene benzer, üst katı üç yönlü- batı, güney ve doğu- kenarları koridor/balkon şeklinde düzenlenmiştir.
Yapının kuzeyinde anıtsal girişde bitkisel ve dini süslemeler Kutsal kitaplarda “ruhlara nefes verilmesi ve yeniden dirilişin” canlandırıldığı Kur’an’daki Enbiyâ ve Sâd Surelerindeki peygamberler, Yahudi Hıristiyan ve İslam dininde inanılan, Arapça Zülkifl, İbranice Ezekiel (Ölüleri dirilten Peygamber, Tanrı Güçlendirir) sahnesinin işlendiği bu galeri mezarın, 573 istilasından sonra Sasaniler tarafından savaşta öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, 591’de sürgünden dönen Doğu Romalılarca yapıldığı düşünülmektedir.
2009 yılında yapılan kazılarda, yapının alt katında yüzlerce insana ait kemikler açığa çıkarılmış ve bu insanların Ezekiel’in mucizesindeki gibi yeniden dirilecekleri gün için bu mezarda toplandıkları belirlenmiştir.
Ayrıca Nekropol alanında Rus Çeçen savaşında (1870) göçerek Dara’ya yerleşen ve geçirdikleri salgın bir hastalık sonucu hayatını kaybeden Çeçenlerin mezarları orta alandaki tepe üzerinde yer almaktadır.
Kent Surları;
Kentin kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur duvarlarının 2.8 km’lik kısmı net olarak takip edilebilmektedir. Dara’da iç sur ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi üzerinde 28 kule ile çok sayıda hendek bulunmaktadır. Dara’nın görkemli sur kalıntıları, I. Anastasius (491–518) ve I. Justinianus (527–565) dönemlerine aittir. 530 yılında İmparator Justinianus döneminde duvarların yüksekliği yaklaşık 20 m’ye yükseltilerek ikinci bir kat oluşturulmuş, mazgallara ve okçu pencerelerine yer verilmiştir.
Kapılar;
Surlarda dört yöne açılan kapıların yanında sur altından geçtiği kemerli bölümler içinde nehrin kuzey ve güneyinde su kapıları da bulunmaktadır. Su, kente kuzey sur duvarlarına açılan kemerli açıklıklardan girmekteymiş. Çift sıra demir parmaklıkla örülen bu açıklıklar büyük ölçüde sağlam ve halen görülebilmektedir. Suyun kenti terk ettiği güney su kapısında da benzer mimari form görülmektedir.
Agora Caddesi;
Güney kapıdan başlayıp kentin içinde kuzeye, Dara Deresi kıyısı boyunca uzanan geniş bir cadde bulunmaktadır. Büyük blok taşlarla döşenmiş olan yaklaşık 5,5 m genişliğindeki caddenin doğu kenarı dereye bakarken batı kenarı boyunca bir portiko ve arkasında dükkânların/atölyelerin bulunması, bu alanın, kentin, alışverişi için ayrılan, kamusal bir alan olduğunu göstermektedir.
Köprüler;
Dara’da, kentin içinden geçen üzerinde 3’ü şehrin içinde, biriside güney kapısının dışında, 4 köprülü Dara Deresi görülür. Bu köprü de Nusaybin yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmeleri için yapılmıştır. Benzer özellikler gösteren köprüler, kesme taş örgülü ve yuvarlak kemerli olarak inşa edilmiştir. Surların içinde en güneydeki doğu-batı yönlü köprü halen sağlam ve 3 kemeri de görülebilmektedir.
Maksem; Maksem (üstü örtülü su hazne binası);
Akropolün güney yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılan makseme su 4 km uzaktan kanallarla kuzeydeki tepelerden getirilir. Toplanan su, kanallarla kentin yapılarına ve diğer sarnıçlara dağıtılırdı. Maksem birbirine paralel, üstü beşik tonozla örtülü, doğu-batı yönünde on adet hücre-odadan oluşmaktadır. Maksemin her bir hücresi 50 m uzunlukta, 4 m genişlikte ve 18 m yüksekliğinde olup, toplamda yaklaşık 14.500 m3 su alabilmektedir.
Sarnıçlar;
Yüksek dağlardan gelerek depolanan ve su ihtiyacını karşılamak üzere kanallarla tüm kente dağılan su sistemleri ve sarnıçlar kentin savunmasında da önemlidir. Özellikle Sasanilerce kuşatılınca kentin suyu bu kaynaklardan uzun zaman sağlanmıştır.
Batı 1 Sarnıcı ;
Batı surların bitişiğinde ve çevresindeki yapıların su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir.
Batı 2 Sarnıcı;
Batı sarnıcının kentin güneybatısında, ana sur duvarının dışında, kente alınmayan ticari kervanlar ve nekropol alanını için inşa edilmiştir.
Ana kayaya oyularak üstü çapraz tonozlu tavanla kapatılan yapı, iki adet dikdörtgen taş paye ile taşınır. Bu sarnıçta 12 m’ lik dolgu toprağı Müze Müdürlüğü’nün yürüttüğü kazı çalışmaları ile boşaltılmıştır.
Kilise – Zindan Sarnıç ;
Agora caddesinin yaklaşık 100 m kuzeybatısındaki orijinal girişi doğudan olan büyük sarnıç, düzgün kesme taş duvarlıdır. Bağlantılı yapılar ile mekânların hala toprak altında ve üzerine daha sonra bir ev yapılmasına karşın sarnıç hala görkemlidir.
İki katlı yapının üzerine kentin katedrali (büyük kilise ) yapılmış ancak bugün sadece batı kısmında bir duvarı ayaktadır. Tarihçi Prokopius’a göre Dara’da 2 tane önemli kilise vardır. Bunlardan birisi ‘Büyük Kilise’ diğeri, Bartholomew Kilisesi’dir. Tarihçi Theodora Lector’a göre; Aziz Bartholomew, Anastasius’un rüyasına girmiş ve şehrin korunmasını istemiştir. Bunun üzerine Anastasius, Bartholomew’un kemiklerini Kıbrıs’tan Dara’ya getirtmiştir.
Dara’da 14. yy.’a kadar Süryani Metropolitliği bulunmaktaydı.
Vaftiz Teknesi;
Büyük Kilise’nin kuzeydoğusunda iyi korunmuş vaftiz havuzu yetişkinlerin Hristiyanlığa geçişi için yapılmıştır. İki yandaki basamakların birinden havuza girilir Vaftiz olunur, beklenir ve diğer yanından çıkılarak tören tamamlanırdı.
Barajlar;
Kentin kuzeyinde nehrin üzerinde 250 m uzunlukta bir baraj ve bir de küçük baraj kalıntısı bulunmaktadır. Tarihçi John of Ephesus, büyük barajın 573’deki kuşatma sırasında, kentin su kaynaklarını kesmek isteyen Sasani ordusu tarafından yapıldığını söylemiştir.
Mozaikli Yapı;
Büyük kaya mezarlığın 50 m güneyindeki yapı, Roma imparatoru Anastasius dönemine aittir.
Özel mülkiyet diyerek henüz tamamı açığa çıkartılamayan yapının doğusundaki odalar mozaik döşemeyle kaplı ve kuzeyden güneye doğru alçalan koridorlardan oluşur. Çoban, bitki ve hayvan mozaiklerin olduğu sahnenin ortasında 11 sıralı bir yazıt da bulunmaktadır. Yazıtta kentin 507 yılında Anastasius’a ithafen Diyarbakır (Amid) kiliselerinin katkısı ile kuruluşu anlatılmaktadır.
İslami Dönem Mezarlığı ve Türbe;
Doğudaki tepede İslami geniş mezarlık 12. yy.’a aittir. Burada ayrıca düzgün kesme taştan, baldaken (bir taht ya da altar üzerinde sütunlar vasıtasıyla yükselerek onu koruyan bir bölüm) tarzında yapılan, 4 ayak üzeri kubbe ile örtülü türbe yer almaktadır.
Kime ait olduğu ya da ne zaman yapıldığı bilinmese de üslubu 14.- 15. yy.’a benzemektedir.