ADANA

Akdeniz Bölgesi’nde Gezilecek Yerler

Adana ve Çevresindeki Tarihî Yerler, Anıtlar ve Doğal Alanlar

Çukurova Bölgesi’nde tarihî İpek Yolu ile Halep Kervan Yolu üzerinde yer alan Adana’da Hüseyin Paşa’nın 17. yy.da yaptırdığı Kurtkulağı Kervansarayı, Karaisalı (Kesir), Sarı Işık ve Gön Hanları dönemin mimari özelliklerini yansıtan önemli konaklama tesisleriydiler.

Ayrıca Adana kent merkezinde, 1495 yılında Halil Bey tarafından yaptırılan Ramazanoğlu Konağı, 1540 yılına ait Ramazanoğlu Medresesi ile Hanedan, Türkocağı, Döşeme ile İstiklal Mahallelerinde kentin geleneksel dokusunu anlamak için çıkma cumbalı, geniş saçaklı, panjurlu ve dikdörtgen planlı konaklar -Hacı Yunuszade Mehmet Efendi, Akkapı Şeyh Cemil Nardalı, Bonalı Salih, Atatürk Evi Müzesi/Suphi Paşa Konakları; Yağ, Kemeraltı, Yeni ile Hasan Ağa Camileri; Akça Mescit, Çarşı Hamamı, Bebekli Kilise, Kazancılar, Kuruköprü, Yağ ve Ala Çarşıları- kentin başlıca gezilmesi gereken yerlerinden bazılarıdır.

Kente yakın yerleşim yerlerinden Ceyhan-Yılanlı Kale, Dumlukale, Havraniye, Dağılcak mesire yerleri ve yaylaları, Osmaniye-Toprakkale, Karataş-Akyatan Kuş Cenneti ve Osmanlı hanları, Pozantı-Tekir Yaylası, Gülek Boğazı ve Annaşa, Kızıltabya ve Aktabya Kaleleri, Aladağ-Kırık Kilise, Yumurtalık- Süleyman Kulesi, Akyayan Gölü, Ayas Kalesi’ni görmek önemlidir.

Ayrıca Anadolu’nun en sulak alanlarından biri ve içine pek çok sazlık, dalyan -Çamlık, Yelkoma, Akyatan, Tuzla bataklık ve lagünü, Yumurtalık vb.- ve kumulu alarak çok sayıda canlıya -kuşlar, balıklar, kümes hayvanları vb.- yuva olan muhteşem bir ekosisteme sahip Seyhan-Ceyhan Deltası da bölgeyi oluşturan değerlerinden ve hâlen görülmesi gereken doğal, tarihî ve turistik merkezlerdendir.

Bunların yanında Adana’ya yakın 3.000 m’den fazla yükseklikteki Toroslar’da Pozantı Karanfil Dağı, Demirkazık ve Doğanbeyli, trekking yapılabilen spor alanları olarak kullanılmaktadırlar.

Tahtalı Dağları’ndan doğup Tufanbeyli, Saimbeyli, Feke’den geçerek Seyhan’a dökülen Göksu Irmağı’nda da rafting yapılabilmektedir.

Adana ve Çevresindeki Tarihî Yapılar

Seyhan Nehri-Eski Taşköprü

Hitit kaynaklarına göre Hattuşili’nin Suriye’ye giderken bir köprü yaptırdığı tarihi kaynaklarda geçmektedir.

Seyhan Nehri’nin iki yakasında Roma İmparatoru 120-130 yıllarında Hadrianus zamanında yapılmış. Seyhan Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan Taşköprü, Mimar Auxentios- Aujaentios tarafından da I. Justinyanus zamanında 384 yılında onarılmıştır.

320 m uzunlukta, 13 m yükseklikte, 12 m genişlikte ve 21 kemer gözlü köprüden bugüne 14 gözü kalabilmiştir.

Taşköprü’nün daha sonra Bizans ve Osmanlılar tarafından onarıldığı, Osmanlı döneminde iki ucuna taç kapılar eklendiği kaynaklarda geçse de bu kapılar bugün görülememektedir.

Atatürk Anıtı

Günümüzde Adana’nın sembollerinden biri ve kentin kurtuluşunu betimleyen modern anıt, 1935 yılında Heykeltıraş Ali Hamdi Daran tarafından yapılmıştır.

Ramazanoğulları Camii ve Ulu Cami

Caminin yapımına yakınındaki medrese, imaret, dar’ül hadis, dar’ül şifa, sıbyan mektebi ve türbeyle beraber Ramazanoğlu Halil Bey zamanında 1509-1513 tarihinde başlanmış ancak 1541 yılında Piri Mehmet Paşa tarafından tamamlatılabilmiştir.

Ramazanoğulları Beyliği dönemi başyapıtı olarak kabul edilen cami, Selçuklu, Osmanlı ve Memluk mimari tarzında, siyah-beyaz mermer bloklarla yaklaşık elli yılda inşaatı tamamlanabilmiş külliyenin bir parçasıdır.

Külliye’nin bölümleri; Küçük Mescit (1493), Harem (1493), Harem (1495), Selamlık (1497), Çarşı Hamamı ve Arasta (1530), Gökhan (1531), Dar’ül Hadis (Medrese 1540), Batı Taç Kapısı, Sıbyan Mektebi, (Dar’ül Şifa-Şifahane) Hayrat Çeşmesi (1541).

Selçuklu tarzı mukarnas, kapı üzerinde ve kubbede yer alan yılan kabartmaları ile taş işçiliği oldukça dikkat çekicidir. Duvarları ve minberi İznik çinileriyle süslenen yapıya iki kapıyla (doğu-batı) girilmektedir.

Çeşitli defalar zarar gören cami, 1998- 2004 yıllarında onarılarak ibadete açılmıştır.

Adana Sabancı Merkez Camii

560 km. uzunluğundaki Seyhan Nehri kıyısında, 1998 yılında Ermeni mezarlığı üzerine Mimar ve Mühendisi Necip Dinç tarafından inşa edilen 28 bin kişi kapasiteli caminin 13 bin m2’si kapalı toplamda 59 bin m2’lik alanı vardır.

Balkanlar ve Ortadoğu’nun en büyük dini yapılarından olan Sabancı Cami’nin 6 erkanı 6 minaresinden 4’ü Allah’ın 99 adına atfen 99 m 2’si 75 m yüksekliktedir.

Yapımında çeşitli dini atıflara önem verilen caminin 16 şerefesi 16 Türk devletini, 5 büyük kubbesi İslam’ın 5 şartını, 4 yarım kubbesi 4 mezhep, 4 kitap ve 4 meleği temsil etmektedir. Ayrıca yine 32 farzdan 32 m kubbe çapı ile ülkenin en büyük kubbeleri 54 farzdan dolayı 54 m yükseklikte ve 12 yan kubbesi bulunmaktadır. Cami, ana kubbede 40, alt katlarda 28 pencereyle aydınlatılmaktadır.

Cami 4 ders odası, 10 itikaf (tecrit odası), imam ve müezzin odaları, sohbet odaları ve şadırvan ile her türlü imkana sahiptir. Avluya 3 kapıyla, camiye de 5 kapıyla girilmekte burada da toplamda cennetin 8 kapısına atıfta bulunulmaktadır.

Klasik İznik çinisi nakış eserleri ve çinilerin desenleri, Mimar Nakkaş M. Semih İrteş’e, hat eserleri de Hattat Hüseyin Kutlu’ya aittir. Kapı ve pencere üstleri ile mihrap çevresi altın kaplamalı yazılar ile kaplıdır. Kıble cephesinde bulunan dört adet pano, büyüklük bakımından dünyada en büyük cami panolarıdır.

Mihrap, minber, kürsü, taç kapı ve diğer kapılar mermer olup, klasik Osmanlı camilerinde bulunan eserlere benzer tarzda çizilmiş, ahşap kapılar kündekari, vitraylar ve mukarnas işleri de ayrıca dikkat çekicidir.

Caminin minareleri, beyaz çimento ile fil dişi renginde kırma malzeme karıştırılarak elde edilen betondan betonarme olarak yapılmıştır.

Yapının iç ve dış aydınlatma projeleri ile iç seslendirme projeleri, Philips tarafından çizilmiştir.

Asansörlü minaresinden Aselsan tarafından merkezi telsiz yayını ile 60 km çaplı bir daire içinde kalan 275 adet camiye vaaz yayınının yapılmasını sağlamaktadır.

Caminin batısında klasik ve dijital bir kütüphane de bulunmaktadır.

Sebil Çeşmesi’nden özel dini günlerde bal şerbeti sunulmaktadır.

Akmescit

Adana’nın İslami yapılarının en eskisi olan Akmescit, 1409 yılında Ramazanoğulları tarafından yaptırılmıştır. Dönemin mimari ve teknik özelliklerini yansıtan mescit, kuş figürleri ve geometrik desenlerle süslü son derece güzel bir mekândır.

Eski Cami ve Hamamlar

Yapı ilk önce kilise olarak inşa edilse de sonradan genişletilerek camiye çevrilmiştir.

Ayrıca diğer önemli tarihî yapılardan eski bir Roma hamamı üzerine 1594 yılında Ramazanoğulları tarafından inşa edilen Irmak Hamamı, 1530 yılında yapılan Çarşı Hamamı ve 1730 yılına ait Mestan Hamamı da Piri Mehmet Paşa tarafından kente kazandırılan önemli tarihî yapılardır.

Büyük Saat Kulesi

Adana kent merkezinde, kentin sembollerinden biri haline gelen kule, 1881 yılında Ziya Paşa tarafından başlatılan inşaat 1882 yılında Abidin Paşa tarafından tamamlatılmıştır.

Kare plazma şeklinde dönemin en yüksek yapısı olan kule; 32 m yükseklikte, 35 m derinliktedir.

Dört cephesinde dört saat bulunan kulenin duvarları tuğladan inşa edilmiştir. 

Zamanla yıpranan kule, 2013- 2014 yılında restore edilmiştir.

Kare plazma şeklinde dönemin en yüksek yapısı olan kule, 32 m yükseklikte, 35 m derinliktedir.

Dört cephesinde dört saat bulunan kulenin duvarları tuğladan inşa edilmiştir. 

Zamanla yıpranan kule, 2013- 2014 yılında restore edilmiştir.

Adana Müzesi

İlk olarak 1928 yılında Taşköprü yakınındaki Cafer Paşa Medresesi içinde faaliyete açılan müze, çeşitli defalar kent içinde farklı binalarda hizmet vermişse de son olarak şimdiki yeri olan Kültürpark’taki binasına taşınmıştır.

Müzede prehistorik dönemlerden başlayarak Hitit, Asur, Fenike, Hellen, Roma ve Bizans Dönemlerine ait heykel, rölyef, kitabe, lahit, çanak çömlek, damga mühürler, madeni paralar vb. arkeolojik yapıtların yanında; Akhilleus Lahdi, Antropoit Lahit, Bronz Senatör Heykeli, Hitit dönemine ait Fırtına Tanrısı Tarhunda Heykeli de son derece dikkat çekici yapıtlar olarak sergilenmektedir.

Müzede ayrıca Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait giyim kuşam ile el sanatlarının bulunduğu etnografik yapıtlar da yer almaktadır.

Eski-Etnografya Müzesi

Adana Eski-Etnografya Müzesi, 1845 yılında Kuruköprü yakınındaki bir kilisenin 1983 yılında müzeye dönüştürülmesiyle meydana getirilmiş bir yapıdır. Müzedeki çok sayıda etnografik eser -ıstar, yörük çadırı ve panolar- Şark Odası bölümlerinde sergilenmektedir.

Atatürk Bilim Kültür Merkezi

Atatürk Adana’ya dokuz kez gelmiş ve beş ayrı mekanda konaklamıştır. Bunlardan ikinci ve üçüncü gelişinde 16 Mart 1923 ve 17 Ocak 1925 burada kalmıştır. Bu gelişlerden birinde yanında Latife Hanım da bulunmaktadır. Geleneksel çıkmalı mimari tarzını yansıtan bina, ahşap iki katlı ve kırma çatılıdır.

15 Mart 1923 tarihinde Atatürk’ünde konakladığı yapı, 1981 yılında müzeye çevrilmiştir.

Konağa nehre bakan kemerli bir kapıdan girilir. Girişte selamlık adlı geniş bir salon, alt katında üç odası, kiler ve mutfaklar, salondan merdivenle üst kata çıkılır. Üst katta büyük bir salon, odalar, haremlik vs. vardır. Atatürk, konağın kuzeyindeki caddeye bakan yönünde ve köşede bulunan cumbalı odada konaklamış, bitişiğindeki odayı da çalışma odası olarak kullanmıştır. Konağın nehre bakan yönünde ikinci bir giriş kapısı bulunmaktadır.

Müzenin alt katındaki çalışma odasında yerel gazeteler çalışırmış. Alt kattaki kütüphanede 2000 bağış kitap bulunmaktadır.

Üst katta sofa, Atatürk mumdan heykeli, yatak odası, pirinç karyola, işlemeli yatak örtüsü, Maraş işi koltuk ve elbise dolabı, çalışma odası Maraş işi koltuk, masa, dolap ve Atatürk portresi. Basın odası vitrin içinde gazeteler, mücahitler odası, oturma odası, Hatay Odası, Silah odası, Yaver Odası bulunmaktadır.

Müzede özellikle Atatürk’ ün Adana seyahatlerini anlatan dev boyuttaki fotoğraflar, Kuvayi Milliye dönemine ait eşyalar, etnografik eserler ve gazete arşivleri de dikkat çekici ayrıntılardır.

Bebekli Kilise

1915 Ermeni Kırımı’ndan sonra Adana’da Ermeni cemaat kalmadığı için Bebekli Kilise Katolik Cemaate verilmiştir. 

Aziz Pavlus’a adanan kilisenin tepesindeki Meryem Ana’nın 2,5 metrelik tunç heykeli bebeğe benzetildiği için halk arasında Kilisenin ismi “Bebekli Kilise” olarak anılmaktadır. Kilise 

Tepebağ -Eski Adana Evleri

Adana’nın ilk yerleşim yeri sekiz bin yıllık yerleşimin olduğu Tepebağ Bölgesi’nde yer alan evlerin çoğu 18.yy’a aittir.

Yaklaşık beş yüz binadan günümüze kalan çok az sayıda konut onarılarak ev, müze, konak olarak kente kazandırılmaktadır. Bu evlerden en bilinenlerinden Suphi Paşa Konağı Atatürk Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Kârgir ve karkas sistemli, sıcak ve nemli iklim koşullarına uygun yapılmış binaların dış yüzeyleri tuğla ile örülmüştür. 2-3 katlı inşa edilen ve onarımları devam evlerden en bilinenleri; Musa Balı Konağı, Bosnalı Salih Efendi Konağı, Ramazanoğlu Konağı’dır.

Ceyhan-Sirkeli Höyük

Tepebağ Höyüğü’nden sonraki en büyük höyük, Adana-Ceyhan Yolu üzerinde yer almaktadır.

1200 m2 alana sahip Sirkeli Höyük, 30 m yüksekliğindedir.

Höyükte bulunan Anadolu’nun en eski Hitit Kabartması -sakallı ve uzun elbiseli Kral Muvattalli kabartması- son derece önemli bir tarihî yapı olarak kayıtlara geçmiştir.

MÖ 1286 tarihli kabartma, Hitit Kralı Muvattalli’nin, Mısır Firavunu II. Ramses ile Kadeş Savaşı’na giderken buradan geçtiğini gösteren önemli bir tarihî belge niteliğindedir.

Sirkeli Höyük’ün MÖ 5000-Kalkolitik, MÖ 3000- MÖ 1200 Tunç, MÖ 1200-MÖ 300 Demir Çağlarından başlayarak ve Roma Dönemlerini de içine alan 100 kadar sürekli yerleşim merkezinden biri olduğu yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır.

Sirkeli Höyük’te ele geçirilen diğer buluntular -çanak çömlek, gaga ağızlı Hitit kapları ve Kıbrıs malları vb.- bölgede tüm bu tarihî dönemlerde ticaret yapıldığının kanıtı olarak kabul edilmektedir.

Ceyhan- Misis Mozaik Müzesi

Adana’ya 26 km uzaklıkta, Adana-Ceyhan tarihî İpek Yolu üzerindeki müzede, Misis Antik Kenti sınırları içerisinde yer alan 4. yy. Bazilika’ya ait zemin mozaiği -mozaiğin tam ortasında bir masa veya sehpa şeklinde yapılmış bir kümes ve etrafında Nuh Peygamber’in tufanda gemisine aldığı 23 adet kuş ve kümes hayvanı ile bu grubun etrafında vahşi ve evcil hayvanlar- yer almaktadır.

Müzenin bahçesinde Misis Antik Kenti’nde bulunan taş eserler de sergilenmektedir.

Ceyhan-Şahmeran (Yılan) Kalesi

Adana’ya 13 km uzaklıktaki Ceyhan’ın Ermeni Krallığı, Mısır Türkleri-Kölemenler, Dulkadiroğulları ve Osmanlı İmparatorluğu Dönemlerinde bölgenin önemli yerleşim yerlerinden biri olduğu geriye kalan buluntulardan anlaşılmaktadır.

Kentteki Şahmeran (Yılan) adlı Orta Çağ kalesinin Kilikya Ermeni Kralı I. Levon tarafından 1097 yılında inşa ettirildiği düşünülmektedir.

Osmanlı Dönemi’nde Yarbisi (Yersuvat) denilen Ceyhan kentinde, bölgeye hâkim sarp bir tepede yer alan kayaya yapılan Yılan Kale, ovayı ve İpek Yolu’nu kontrol edebilen önemli bir noktada bulunmaktaydı.

Sağlam surlarla çevrili, ikişer katlı mazgalı olan, sekiz burçlu ve çevresi 700 m olan kaleye üç büyük kapıdan girilebilmektedir. Kalenin kapıları arasındaki ulaşımın portatif merdivenlerle sağlandığı saptanmıştır.

Kalenin gerek mimari özellikleri gerekse konumu nedeniyle son derece zekice tasarlandığı ve süslemesinin de bir o kadar dikkat çekici olduğu görülmektedir.

Bizans, Haçlı ve Ermeni motiflerinin göze çarptığı kaleyi Türkler de uzun yıllar kullanmış ve kale 1357 yılında Ramazanoğulları döneminde terk edilmiştir.

Karataş-Mağarsa (Mağarsos-Mallos-Mağarsia) Dört Direkli Antik Kenti

Mağarsa, Adana’ya 47 km uzaklıktaki Karataş ilçesinin denize açılan en yakın kapısı ve ilk liman kentidir. Luvice, Ma-Ana Tanrıça, Garsa-ırmakla ilişkili adından gelen Mağarsa, Karataş’a 5 km uzaklıkta ve üç yanı denizle çevrili önemli bir antik kenttir.

MÖ 1900 yılları Hurri ve Hitit Luvi kökenli Arzava Krallıklarının ardından MÖ 1530’da Hitit egemenliğine giren Magarsa, MÖ 1200 yıllarında Hitit asıllı Kue Krallığı’nın bir parçası olmuştur. Geriye kalan belgelerin pek çoğu Kue Krallığı dönemine aittir.

Daha sonra Anadolu’ya giriş yolu üzerinde olması nedeniyle Asurlu akınlarına da uğrayan yerleşim yerinin, MÖ 1000 yıllarında önemli bir askerî üs ve ticari liman kenti olduğuna dair pek çok yazılı kaynak bulunmuştur.

Antik Dönem’in en tanınan coğrafyacısı Strabon’a göre ise Magarsa, Troia Savaşı’ndan dönen Mopsos ve Amphilokhos tarafından kurulmuş, hatta efsanevi kurucusu Amphiaraos’un (Amphilokhos-Anflakos) mezarının da kentte bulunmaktadır.

Yakınındaki Mopsuhestia (Misis, Amuda) Kalesi’yle ünlü Hemite-Osmaniye, Gökçedam, Hititçenin okunmasını sağlayan iki dille yazılan kitabeye sahip Asitavanda (Asitavandaya) ve Karatepe kentlerinin kesişim noktası Magarsa’da MÖ 5. ve MÖ 4. yy.da Antik Yunanlılar ve ardından Persler yaşamıştır.

Kent, MÖ 330 yılında Büyük İskender tarafından alınınca bölgeyle beraber kente de Helen-Makedon kültürü girmiştir.

İpsos Savaşı öncesi Soli’den Magarsa’ya yürüyen Büyük İskender, kente girince önce Athena Magarsia Tapınağı’ndaki kehanet merkezini ziyaret etmiş, ardından Amphiaraos ve oğlu Amphilochus’a kurban adamıştır. Büyük İskender’in daha sonra Ceyhan Nehri üzerine bir köprü yaptırdığı da bilinmektedir.

Kue Krallığı zamanında “Mallos”, sonradan da “Magarsos” adlarıyla da anılan kent, Helenistik Dönem’de “Antiochia ad Pyramum” olarak anılmış daha sonra iri siyah taşlarla yapılan Athena Magarsia Tapınağı’ndan dolayı “Karataş” olarak adlandırılmıştır.

Osmanlı Dönemi’ne ait, 1517 tarihli iki hanın da bulunduğu Karataş, özellikle Akyatan Kuş Cenneti ve Gölü ile önemli doğal bir alandır.

Pek çok uygarlığı -Luvi, Hitit, Pers, Makedon, Hellen, Roma, Bizans, Abbasi, Osmanlı- barındıran antik kentte bugün görülebilen yapılar şunlardır: 3.000 kişilik Helenistik tiyatro, Athena Magarsia Kehanet Merkezi (Athena Tapınağı), hamamlar, sarnıç ve St. Nicola Kilisesi ile Helenistik, Roma, Bizans Dönemlerine ait yazıtlar ve sikkeler ile diğer resmî belgeler.

Yüreğir-Yakapınar-Misis (Pahuru, Mopsuhestia, Mophuhestia)

Misis (Mopsuhestia) Antik Kenti, Adana-Ceyhan kentleri arasında, Ceyhan Nehri kıyısında, İpek Yolu üzerindeki bir geçit olarak Yüreğir ilçesine yakın Yakapınar’da bulunmaktadır.

Yakapınar-Misis (Mopsuhestia) olarak adlandırılan kent, bölgeler arasında önemli köprübaşı kent niteliğini hâlen korumaktadır.

Hititlerin “Pahuru” olarak adlandırdığı ve uzun zaman yaşadığı Misis daha sonra çok sayıda uygarlığa -Asur, Makedonya, Selevkos, Pers, Lidya, Med, Roma, Bizans, Abbasi, Selçuklu, 1517’de İran Satraplığı’nın başkenti, Memluk, Osmanlı ve Ramazanoğulları- ev sahipliği yapmıştır.

Tarihin babası Herodot, Kilikyalı kahraman Mopsos’un MÖ 1182 yılında, Troya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelerek kenti onarıp yeni yapılarla donattığı ve buraya “Mopsuhestia” dediğini belirtmiştir.

Roma Dönemi’nde önemli bir liman kenti olarak altın çağını yaşayan ve bu dönemde oldukça gelişen Misis’te Harun Reşit döneminde de 150 bin kişinin yaşadığı anlaşılmaktadır.

Araplar döneminde “Misis” olarak anılan bugünkü Yakapınar’da yaşayan uygarlıklara ait ve dönemlerinin görkemini yansıtan höyük, Roma bazilikası, su yolu kemerleri, stadyum, hamam, tiyatro, mozaikli bir ev; Adana-Halep Yolu’nda 4.yy. Bizans İmparatoru Flauius Constantinus’un yaptırdığı, 6.yy. Justinianus tarafından onartılan 9 kemerli Misis Köprüsü’nün Osmanlı Dönemi’nde sağ ve soluna iki adet Misis-Havraniye Kervansarayı eklenmiştir.

Kozan-Sis (Sisium, Sision) – Anavarsa (Anazarbus)

Adana’ya 72 km uzaklıkta, Kozan-Sis yakınlarında, İpek Yolu üzerinde yer alan ve “yenilmez” anlamına gelen Anavarza, MÖ 3000 Hitit, MÖ 2000 Hitit-Kizzuwatna Krallığı, MÖ 1500-MÖ 1331 Arzava Krallığı, MÖ 1200 Hitit Krallığı, MÖ 720 Asurlular, MÖ 663-MÖ 612 Kilikya Krallığı ardından Persler ve onları yıkan MÖ 33 Büyük İskender, Selevkos ve MÖ 112-MS 395. Roma hâkimiyeti altına girmiştir. 704 yılında Arap akınlarının başlamasıyla Müslümanlar bölgeye ve kente egemen olmuş. Anavarza-Kozan; Kilikya Bölgesi ve Çukurova’nın en büyük yapısı olan Anarva Kalesi ile Kozan-Dilekkaya köyü yakınlarından Sumbas, Kesiksu ve Ceyhan-Pyramos nehirlerinin birleştiği yere doğru gelişmiştir.

Kent ve kale daha sonra başta Roma ve Bizans olmak üzere pek çok yerleşimcinin -Abbasi, Kilikya, Sasani, Ermeni Krallığı, Varsak ve Avşar Türkmenleri- ikametgâhı olmuştur. En parlak günlerini Roma döneminde yaşayan Anavarza, İmparator Caracalla’nın en sevdiği yerleşim yerlerinden biri olduğu için burada bastırılan paralara Metropolis (başkent) damgasının vurulmasına izin verilmiştir.

Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Bizans toprağı olan Anavarza’da bugün hala ayakta kalan çok sayıda tarihi buluntu yine aynı dönemde inşa edilmiştir.

Bizans zamanında kentin önemli yapısı Sis Manastırı ile de dikkat çeken Kozan ve civarında Haçlılara vaftiz yağı üretilmiştir.

Büyük bir depremle yıkıldıktan sonra kentin 6. yy.da Jüstinianus tarafından tekrar onartılması Anavarza’nın önemini ortaya koymaktadır.

Arap istilalarına karşı Bizanslılar tarafından askerî üs olarak kullanılan Anavarza, Bizans’ın ardından Abbasilerin eline geçmiş ve Harun Reşit, Horasan’dan getirdiği halkı buraya yerleştirmiştir.

Selçukluların da yaşadığı kentin önemini tarihi boyunca bastırılan yazıt ve sikkelerden de anlamak mümkündür.

Ramazanoğulları döneminde kentte Türklerin iyice egemenlik kurduğu ancak 14. yy.dan itibaren kale gibi kentin de terk edildiği bilinmektedir.

Kozan ve civarının değişerek de olsa farklı yerleşimcilere sahne olduğu Mısır Sultanı Hoşkadem tarafından 1448 yılında yaptırılan Hoşkadem Camii ile de anlaşılmaktadır.

Kentte çeşitli dönemlere ait görülmesi gereken tarihî yapı ve yapıtlardan Asur Kalesi 17 yılında Romalıların eline geçince bir çeşit tiyatro gibi kullanılmış, kalede tanrılar adına oyunlar oynanmıştır. Buradaki binlerce yazıt, kale burçları, 8-10 m yükseklikteki surlar, su kemerleri, sarnıçlar, zafer takı, hamam, nekropol, antik yol, deniz tanrıçası Thetis’e ait havuz mozaiği, 18 çeşit deniz canlısını gösteren Anavarza mozaiği, kentin giriş kapıları, sütunlu cadde, 7.500 kişilik tiyatro ve havari kilisesi görülmesi gereken tarihi nitelikteki yerlerdir.

Anavarza, 2.300 dönüm alana yayılan önemli tarihî yapılarıyla, 2014 yılından itibaren UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne girmeye hak kazanmış bir antik kenttir.

Yumurtalık-Aigeai (Asgos)

Adana’ya 81 km uzaklıkta, ilk çağlarda “Aigeai” ya da “Asgos” olarak anılan kente bugün yakınındaki pek çok deniz canlısı ve kuş türünün üremesini sağlayan lagünlerden dolayı “Yumurtalık” denilmektedir.

Yumurtalık’ta Hititlerden Bizans’a kadar pek çok uygarlığın yaşadığı yapılan kazılarla ortaya çıkarılsa da günümüzde görülebilen yapı ve kalıntıların önemli bölümü Roma dönemine aittir.

Yumurtalık ilçe merkezinde yer alan ören yerinin önemi, antik dünyada bir tıp merkezi olması ve sağlık tanrısı Asklepios adına kurulan dünyanın üç büyük tapınağından birinin burada kurulmuş olmasında yatmaktadır.

Zamanında Asklepion sağlık merkezinde çok sayıda insanın sağlığına kavuştuğu ve bunlardan birinin de 215 yılında İmparator Caracalla olduğu ele geçen belgelerden anlaşılmaktadır.

Yumurtalık, Hindistan-Venedik-Cenova ticaret yolu üzerinde olduğu için tarihi boyunca -özellikle 13. ve 14. yy.da- deniz ve karadan önemli bir liman ve ticaret kenti olarak da görev yapmıştır.

Stratejik konumu nedeniyle Roma zamanında kurulan donanma üssüyle askeri kent olma ayrıcalığını da elde etmiştir.

Yumurtalık’ta (Aigeai, Asgos) görülmesi gereken tarihî kalıntılar arasında Ayas-Kesnbol Kalesi, Marko Polo Deniz İskelesi, Süleyman Kulesi, surlar, hamam kalıntıları, sütunlu cadde, sunaklar, kaya mezarları, lahitler, değirmen taşları, künkler, yazıtlar vb. sayılabilir.

Tufanbeyli-Komana (Kummanni, Comana)-Şar-Hierapolis:

Adana’ya 200 km uzaklıktaki Tufanbeyli-Şarköy, Tahtalı ile Binboğa Dağları arasında Sarız Irmağı’nın iki yanında kurulan Kizvatna (Kizzuwatna, Kizzuvatna) Krallığı’nın başkenti ve Hititlerin en büyük dinî merkezi olan ören yerinin tarihî değeri, kazı çalışmalarıyla ortaya konulmuştur.

Hititler zamanında, Tanrıça Mağda (Mater) anısına törenler düzenlenen kentte, daha sonraki uygarlıklar -Asur, Roma, Bizans ve Ermeni krallıkları- önemli izler bırakmışlardır.

Romalıların “Hieropolis” ile “Comana”, Türklerin de “Şar” dedikleri antik kente ait önemli yapılardan Hitit Ana Tanrıça Tapınağı süslemeleri, tapınağın kapısı Alakapı ve çok sayıda tarihî kalıntı -Roma dönemine ait 4.500 kişilik tiyatro, Bizans kilisesi ve antik kent yakınında hâlen Doğanbeyli köyündeki höyükler, Hanyeri’nde Hitit anıtı, hiyeroglif yazıtlar, sütunlar, yapı kalıntıları, kaya mezarları vb.- özellikle gezip görülmesi gereken yapılardır.

Ayrıca, Adana yakınlarında bulunan yerleşim yerlerinden Pozantı’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Hitit hiyeroglifleri, Asur tarzında akropoller, şatolar ve yeraltı yolları da dikkat çekici tarihî kalıntılardandır.

Saimbeyli-Haçin:

Adana’ya 157 km. uzaklıkta, Haçin olarak adlandırılan yerleşim yerinin adı özgürlük mücadelesi ve kurtuluşu süresince etkin olan Saim Bey’in anısına Cumhuriyet döneminde Saimbeyli olarak değiştirilmiştir.

Kentin doğa ve turizm açısından önemi; Hititlere kadar giden tarihi, pek çok anıtın izleri ve hâlen ayakta olan Ermenilerden kalan Kale Kilise’nin yanında kelebeklerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkiye’de kayıtlı 412 farklı kelebek türünün 160’ı Saimbeyli’de yaşamaktadır.

Saimbeyli; Akdeniz-Avrupa-Sibirya-İran-Turan bölgelerinin kesiştiği bölge olması, 1200 m yükseklikteki Obruk Şelalesi ve karaçam ormanlarıyla kelebekler için vazgeçilmez bir doğal yaşam alanıdır.

Her yıl kelebekler için yerli-yabancı çok sayıda ziyaretçi, araştırmacı ve meraklı ilçeye gelmektedir.

Bunların yanında Ulu Cami ve Mecidiye Camii de kentte ziyaretçilerin görmek isteyecekleri önemli İslami yapılardandır.  

Adana yakınlarındaki diğer görülmesi gereken tarihî ve doğal güzelliğe sahip, gezilip görülebilecek yerler; kente 47 km uzaklıkta, 1338’den beri yerleşim yeri olan Karaisalı’daki Milvan Kale, 1912 yılında Almanlar tarafından yapılan Alman Köprüsü, İpek Yolu üzerindeki Altınova köyü-Kesiri Han ile Yerköprü Mesire Alanı ve Kızıldağ Yaylası’dır.

Ayrıca, Adana’ya 121 km uzaklıkta, Bizans dönemi antik kenti ve bir ara Ermeni baronlarına başkentlik yapan Feke’deki Bizans dönemine ait tapınağın taban mozaikleri de kent ve bölge tarihi açısından son derece önemli tarihî eserlerdir.

12. yy.a ait bir kaleye de sahip olan Feke’nin içinden geçen Göksu Nehri’nde rafting sporunun yapılabilmesi ve yaylalarından özellikle yazın yararalanılabilmesi, yerleşim yerinin çekiciliğini arttırmaktadır.

Adana’ya 105 km uzaklıktaki Aladağ-Akören’de yer alan antik ören yeri, Orta Çağ kalesi, Kırık Kilise, Acısu İçmesi, Meydan Yaylası ve Bığbığı Mağarası da bölgenin diğer önemli merkezleridir.

Adana ve ilçeleriyle anayol üzerindeki İmamoğlu’nda Çörten köyü-Altınini kalıntıları, Koyunevi köyündeki mozaik kalıntıları, mağaralar ve eski küpler gibi ilçenin diğer köylerinde de antik dönem kalıntılara rastlamak mümkündür.

Adana’ya 116 km uzaklıkta, şehrin kuzeyden güneye Kilikya’ya açılan kapısı ve özellikle askerî ve ticari açıdan son derece önemli bir merkez olan Pozantı’da Büyük İskender de bir süre konaklamıştır.

Abbasiler döneminde “Bezendum” denilen Pozantı’da Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan Kızıltabya ve Aktabya Kaleleri, Torosların hâlen en önemli geçidi olan Gülek Boğazı, İskitler dönemine ait Annaşa Kalesi ve Tekir Yaylası da bölgede yer almaktadır.

Atatürk’ün Adana Cephesi’ne giderken Pozantı’yı merkez yapmış olması da ilçenin önemini tekrar gözler önüne sermektedir.

Adana’nın tüm bu tarihî, doğal ve kültürel zenginliklerin yanında modern zamanların sosyalleşme faaliyetleri arasında yer alan başta Portakal Çiçeği Festivali ve Altın Koza Film Festivali gibi önemli şölenler ve festivaller de kente her yıl binlerce insanı çekmektedir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top