ŞANLIURFA

Coğrafi;

Komşular; Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin illeriyle komşudur.

Yüzölçümü; 18.584 km2 

İlçeler; Akçakale, Birecik, Bozova, Halfeti, Harran, Ceylanpınar, Siverek, Suruç, Hilvan, Viranşehir ve merkez ilçe Şanlıurfa’dır.

İklim; Denizden uzak, 518 m yükseklikteki Şanlıurfa ve ilçelerinde tipik karasal iklim özellikleri –yazları çok sıcak ve kurak, kışları soğuk– görülmektedir. 

Bitki Örtüsü; Şanlıurfa geneline hakim olan bitki örtüsü bozkırdır.  İl ve çevresi yüksek olmamakla birlikte Karacadağ (1938 m), Mandal Tepe (1895 m), Tektek Dağları (749-449 m), Susuz Dağları (801 m), Takır-Tukur, Germüş (771 m), Nemrut (800 m), Kaşmer (954 m), Şebeke (750 m), Arat Dağları (840 m) gibi dağ ve tepelerle çevrilidir. 

Topraklarının %38’i çayır ve meralardan oluşan Şanlıurfa’nın yalnızca %0,6’sında ormanlık alanlar ve fundalıklar bulunmaktadır. Fırat Nehri ve kollarından oluşan birçok akarsu, dere ve nehir ile sulanan il topraklarının %60’ı tarım arazisi olarak kullanılmaktadır. 

Şanlıurfa, Cülap, Çeltik, Pınar, Pamuk, Zengeçur, Aslanlı, Karabağ, Bahçecik, Hamdun, Necarik, Titriş, Zadeli, Giresav, Halfeti, Pınarbaşı, Süleyman, Mizar, Bamyasuyu, Kerhiz, Yukarı Koymat, Aligör, Kırkpınar, Karakoyun, Belih, Tülmen, Bamya, Gölpınar, Cavsak, Anzeli, Habur, Germüş, Açık Su, Halilürrahman, Direkli ve Mercihan gibi akarsular ,Halil-ül Rahman ve Aynzeliha gölleri ve Atatürk, Birecik, Karakaya, Kargamış gibi önemli barajları da içine alan GAP kent ve çevresinin tarım, sanayi vb. verimini arttırmaktadır.


Şanlıurfa’nın verimli ovaları  Altınbaşak- Harran, Suruç, Viranşehir, Hilvan, Ceylanpınar, Bozova ve Siverek olarak sayılabilir. Bu ovalarda öne çıkan bitkiler ise urfa, lale, papatya, menekşe, semizotu, hardaldır.

Ulaşım; 


İlk çağlardan beri önemli bir ticari ve dini merkez olan Şanlıurfa ile ilçelerine bugün iyi koşullardaki karayolu ve  GAP havalimanıyla kolaylıkla ulaşılmaktadır.

Tarih; 

Adem ile Havva’nın dahi yaşadığına inanılan Urfa, Nuh Tufanı ile ilgili çok sayıda efsaneye konu olan bir ildir. Bu efsanelerden bazılarına göre; Tufanın ardından Anadolu’daki 2-18-180 kentten biri olan Urfa’yı Sumud kavminin hükümdarı Ruha tarafından kurulmuş, kentin adı da uzun zaman Ruha olarak anılmış ve bu ad zamanla Urfa’ya dönüşmüştür. 


Bir diğer söylence ise, Kral Nemrud’un İbrahim Peygamber’i ateşe attığı ve bu ateşin suya odunların da balığa dönüştüğüdür.

Üç kutsal kitaba –Tevrat, İncil ile Kur’an– göre ise Urfa, İdris Peygamber tarafından kurulmuştur.  Bu yüzden kent, nam-ı diğer Peygamberler Kenti olarak da anılmaktadır. 

Urfa adı, farklı ikametçilere göre farklı dönemlerde, farklı diller, farklı anlam ve adlarla –Ur, Urha, Yunanca- Urhai, Orhay- Orhai- Osrhoene Latince- Orrpei, Erech- Hermes, Arach, Orhay, Edessa- suyu bol- Kaliruha- çeşme suyu Roha ve Ruha- güzel su- adlandırıldığı geriye kalan yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.

Bilimsel tarihi araştırmalara göre ise, Urfa’da ilk insan izleri paleolitik, epipaleotik MÖ 11 bin – MÖ 9500  yıllarına kadar gitmektedir. 

Nevalla Çori ile Balıklı Göl kazılarıyla gün yüzüne çıkarılan ve dünyanın en eski heykeli kabul edilen 180 cm boyunda, kireç taşından yapılan Balıklıgöl Heykeli-Urfa Adamı , MÖ 9500 yıllarını tarihlemektedir.

Bu araştırmalara da dayanarak kentin ilk daimi yerleşimcilerinin Neolitik dönemde MÖ 10.000- MÖ 5500 başladığı varsayılmaktadır.


Kazılardan çıkarılan buluntular (doğa, insan ve hayvan içeren anıtsal yapılar, dinsel mekanlar, dikili taşlar, heykeller, kabartmalar, tarım ve hayvancılığı anlatan yapı ve yapıtlar, göğüslü, kalçalı, kadınlık üçgeni olan heykeller) paleolitikten neolitik döneme giderken insanın kendini, yaşamını sembolik figürlerle anlatması, sosyo- ekonomik ve kültürel değişimi ile gelişimini gözler önüne sermektedir.

İ
İnsanın ilk dönemlerden beri yontma taş aletlerle keserek, kazıyarak ve oyarak yaptığı eserlerİ ( taş, kireçtaşı, volkancamı- obsidyen, deniz kabuğu, bazalt ve kemikler ve bakır ile heykel, taş kaplar, boncuk, kabartma, bilezik, süs eşyalar) arkeolojik araştırmalar ortaya çıkarılmıştır. 


İlk zamanlarda insan, yaşam alanlarını Doğancık Dağı eteklerinde dairevi şekilde kurarken zamanla nüfusun artması, tarımın gelişmesi, ticari faaliyetlerin başlamasıyla yerleşim yerlerini ovaya doğru kaydırmıştır.


Urfa, çevresi ve tepelerinde son yıllarda artan kazılarla MÖ 3500- MÖ 3000 yıllarına ait devrik ağızlı çanak çömlek, ticari meta olarak kullanılan kap- kacaklar, ekmek, tahıl ya da aş olarak günlük yevmiye alan ilk işçiler ve kölelerin varolduğubilgilerine ulaşılmıştır. 


İlk üretim ve ticari faaliyetlerin başladığı bu dönemde yapılan eserler teknik ve bezeme açısından üç döneme ayrılmakla beraber süsleme olarak Halaf kültürünü (boyanın kullanılması) yansıtmaktadır. 

MÖ 2000 yıllarında Hurrilerin yanında  Sumatar- Soğmatar denilen ilk yerleşim yerlerinin sahipleri Subarlar  yani Mitanni ulusunu Hitit Kralı Şuppiluliuma’nın kendi devletine katarak sınırlarını genişlettiği tabletlerden anlaşılmaktadır.

Sümer ve Babil’in ardından Anadolu’ya yazıyı Mezopotamya’dan getiren Asurlular, Altınbaşak- Harran Ovası’na daimi yerleşimin ilk temellerini atmışlardır. 

Ticari ve dini geçiş yolu üzerinde bulunan Urfa’da MÖ 2000- MÖ 585 Hurri- Mitanni, Kaldeli, Hitit, Ebla, Akkad, Sümer, Babil’in ardından MÖ 1100 yılından sonra Bit- Adini Krallığını kuran Sami- Arami göçmenler Urhay denilenkentin etnik yapısını değiştirmeye başlamıştır.

MÖ 857 Asur, Med, Part, MÖ 600 Ahameniş- Perslerin ardından Anadolu’ya giren MÖ 331 Büyük İskender’le beraber Helen- Makedon kültürü ve kimliği de kente yayılmıştır.

Urfa, İskender’in komutanlarından MÖ 303- MÖ 281 Seleukoslar, onlarların ardından  da aynı soydan gelen (MÖ132-MS 244) Osrhoene -Edessa Krallığı’ nın yönetimine geçmiştir. Osrhoene -Edessa Krallığı’nın yaptırdığı kaleden dolayı Urfa kale kente dönüşmüştür. 

Edesa- Osrhoene Kralların çoğunun adının Abgarca olması bu krallığın Abgarlar olarak anılmasına da neden olmuştur. 

Yapılan araştırmalarla özellikle Balıklıgöl ve çevresinde çok sayıda eser ( Abgar dönemi Süryanice yazıtlar ve Yunan- Roma tarzı ince işlemeli pek çok kalıntının yanında 194 tarihli 1.64m-1.52m ölçülerinde Orpheus’un çaldığı lir etrafında toplanan hayvanlarla tasvir edilen mozaik ve 30 kadar taban mozaiği, kaya mezarları, kalede Oshroene Kralı Eftuha’nın eşi Samet adına diktirdiği çifte sütun-mancınık ) bulunmuştur.

Efsane’ye göre ; Edessa’da hüküm sürerken cüzzam olan Abgar Kralı V. Ukkama İsa’nın yolladığı mendille iyileşmiştir. Böylece V. Ukkama, Hıristiyanlığı kabul eden ilk Abgar kralı olarak dini bölgeye yaymaya başlamıştır.

Kentin ilk bağımsız krallığı Osrhoeneliler, bilim, felsefe ve edebiyata önem vermişlerdir.

Daha sonra ülkeyle beraber bölge ve kentte de Romalıların izleri görülmeye başlanmıştır. Bölgeye baskılarını arttıran Romalılar ile  Osrhoene Kralı VIII. Ma’nu 166 yılında barış antlaşması yapmış ve kent Roma’nın himayesine girmiştir.

Roma İmparatoru Caracalla 213 yılında Mezopotamya seferi sırasında Urfa Kralı X. Abgar Severus ve oğullarını zincire vurarak Roma’ya götürüp orada öldürtmüştür. Böylece lidersiz kalan Urfa, Caracalla tarafından 214 yılında Roma kolonisi yapılmıştır. 

Ancak Caracalla 8 Nisan 217 yılında Harran Sin tapınağı ziyareti sırasında yol kenarında tuvaletini yaparken ölmüştür. Osrhoene Krallığı da Roma’da 244 yılına kadar XI. Abgar Ferhad ile hüküm sürmeye çalışmıştır. XI. Abgar Ferhad ile karısı Hodda’nın mezarları Roma’da olmasının sebebi budur.

MÖ 244- MS 637 Roma ve Bizans yönetimine giren Anadolu topraklarında Hıristiyanlığı ilk kabul eden kentlerden Urfa, 4. yy.’da İran-Sasaniler’in eline geçen Nusaybin’den kaçanların sığındıkları merkeze dönüşmüştür. Kaçaklardan özellikle 3 milyon şiir kelimesi yazan Mor Efrem’in kurduğu Ruhban Edessa Akademisi, Süryani Hıristiyan geleneğini bölgede yaygınlaştırmıştır. Edessa- Urfa kentini Süryaniler yeniden yapılandırmıştır.

Akademide din, dil bilgisi, hitabet, astronomi, jeoloji, mantık, felsefe, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve şiir eğitimi alan Süryaniler, Antakya ve diğer yerleşim yerlerine dağıldıkları geriye kalan belgelerden anlaşılmaktadır.

Okulda Latince kitaplar ile Yunanca’dan Platon, Aristoteles ve Platinus’un eserleri ve İncil, Diyatron tarafından Yunanca’dan Süryanice’ye çevrilmiştir.

Bu dönemde Süryani kültürünün merkezi olan Urfa ve çevresine  Süryanice (Arami dilinin kökeninden türeyen, Fenike, İbrani, Arap alfabesinden de etkilenerek yeni bir dil olarak doğan, Süryanice MÖ 2. yy. da da ilk önce Mardin ve çevresinde görülen Sami dilidir) hakim olmuştur. 

Daha sonra Doğu Hıristiyanlığın merkezine dönüşen Urfa’daki Süryaniler, Süryaniceyi tüm bölgeye yaydılar.
Kent ve bölgede kalıcı olmaya başlayan Hırıstiyanlık bölgenin en kalabalık halklarından Ermenilerle beraber 20. yy. başlarına kadar varlığını sürdürmüştür.

5. yy.’da Süryani ilahiyatçı Konstantinopolis Patriği Nestroius, Hıristiyanlığı farklı yorumladığı için inananlar arasında tartışmalar çıkmıştır. Bu yorumları entellektüel Urfa ve Antakya Süryanileri desteklese de 431 Efes Konsili bunları reddedip benimseyenlerin de dinden çıkarılacağını ilan ederek Nestorius’u  Konstantinopolis patriklikliğinden almıştır. 

Nestorius, Konstantinopolis İmparator II. Thedosius tarafından Mısır çölündeki bir manastıra sürülmüştür. 

Urfa ise Efes kararlarını kabul etmeyenlerin mekanı olduğu için 448 yılında Urfa piskoposu Nestorcu denilerek mahkemeye çıkarılmıştır.

Roma İmparatoru  Markianos, 451 yılında Khalkedon -Kadıköy Konsili, sapkın gördüğü monofistler ile Nestorcular üzerindeki baskıları ve katliamları arttırınca 457’de Urfa Akademisi’nin başkanı Mor Narsay akademiden ayrılmak zorunda kalmıştır. 

Böylece 489 yılında, dönemin en önemli entelektüel merkezi Urfa Okulu, İmparator Zenon tarafından kapatılmış ve hocaları İran’a kaçarak Nasturiler, Nestorcu-Hıristiyan cemaatler oluşturmuşlardır.

Daha sonra bu insanlar Bizans- Sasani sınırı Nusaybin’e taşınarak burayı Süryânî dünyasının skolastik merkezi yapmışlardır. 

Bu sırada Bizans’ın doğu sınırlarını tehdit eden Sasani akınları yüzünden Antakya Süryani Kilisesi tekrar gündeme gelmiş ve 552- 558 yıllarında Monofist Piskopos Yakup Bar- Addai Monofizmi bölgeye yaymıştır. Böylece Monofizit Süryânîler’e Ya‘kūbî de denilmeye başlamıştır.

6. ve 7. yy.’ da Müslüman Araplarla İslam dünyasının en önemli merkezine dönüşmeye balayan Urfa, Emeviler ve 638- 680 Halife Ömer ile beraber Harran ve Samsat gibi eyalet haline getirilmiştir. Urfa bu dönemde güzel su anlamında Ruha olarak anılmaya başlamıştır.

Urfa’da 750 yılında Abbasi ve Emevi çatışmaları sırasında ilk Abbasi Halifesi Seffah, Emevileri yenip Harran’a girmiştir. Abbasi Halifesi Harun’un da yaşadığı Urfa’da astronom, astrolog ve matematikçi sinüs ve kısmi tanjantı hesaplayıp modern trigonometrinin temelini atan, 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniyeyi ölçen Battani bilimsel çalışmalar yaptığı için yüzyıllar sonra Ay’da bir bölgeye adı verilmiştir.

942 yılına gelindiğinde Bizans, Urfa’daki İsa’nın resim ve ikonlarını almak için Abbasilere sık sık baskınlar düzenlemiştir. Abbasiler, 200 müslüman esir karşılığında ve saldırıları durdurmaları koşuluyla istenilen resim ve ikonaları vermişler. Ancak 956 yılında Bizans, Misis’e tekrar saldırınca antlaşma bozulmuş ve Bizans, kenti 959 yılında tekrar almıştır.

10 ve 11. yy.’da zayıflayan Abbasilerin elinden 905-1081 Hamdaniler ve Numeyriler  Urfa’yı ele geçirmiş ve kent 11. yy.’da Numeyr oğullarından Utayr tarafından yönetilmeye başlanmıştır. 

Daha sonra Kürt hanedan Mervani Emiri Ahmed, 1025 yılında Urfa’yı alarak Bizans kumandanı Georgios Maniakes’e bırakmıştır.

1030-1031 kışında Urfa’ya hâkim olan Maniakes, Mervânîler’e karşı gelse de 1037 yılındaki anlaşmayla kenti tekrar Bizans’a bırakmıştır.

Daha sonra Bizans ve Selçuklular arasındaki Malazgirt Savaşı ile 1086-1098  yılında Urfa Selçuklu kenti olmuştur. Böylece Urfa’da Türkleşme süreci başlamıştır.

Urfa ve çevresinde, 1144- 1233 arasında 89 Türk beyliği kurulmuş, daha sonra 1144-1182 Zengi, Artuklu, 1182-1260 Eyyubi, 1300 Memluk ile Türkmen aşiretleri yaşamıştır. 

1098-1144 Haçlı Kontluğu ile zaman zaman kesintiye uğrayan İslam ve Türkleşme dönemi 13. yy. ortalarından sonra kesintisiz devam etmiştir. Kent ve çevresindeki diğer önemli Türk uygarlıkları -İlhanlı, 1362 Karakoyunlu, 1399-1404 Akkoyunlu, Dulkadirbeyliği, 1429-1514 Safeviler – olarak sıralanabilir.

1512- 1520 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluk- Mısır seferi sırasında Mercidabık savaşıyla Osmanlı topraklarına katılan Urfa ve çevresi dört yüzyıl Osmanlı kenti olmuştur.

Daha sonra Fransız ve  İngiliz kuvvetleri tarafından 1919 yılında işgal edilen Urfa, 11 Nisan 1920 yılında bu işgalden kurtularak 20 Ekim 1920 Ankara Antlaşmasıyla Türkiye’ye bırakılmıştır.

Kurtuluş günlerinde Fransızlar ve İngilizlere karşı cesurca mücadele eden kente Şanlı lakabı verilerek Şanlıurfa adını almıştır.

Cumhuriyet dönemiyle beraber 1924 yılında il merkezi olan Urfa halen tarihi izlerinin önemi yanında dokuma, bakır işletmeciliği, kuyumculuk ile öne çıkan bir yerleşim yeridir.

Şanlıurfa ve Çevresindeki Tarihi Yapılar;

8-1-1-Urfa Kalesi;

Kent merkezine yakın Dambak Tepesi’de, MÖ 2000 yılında yapıldığı varsayılan kalenin  201 yılında Osroene Kralı Büyük Abgar tarafından yeniden inşa edildiği düşünülmektedir.

İç ve dış kale olarak iki bölümden oluşan kalenin duvarları 814’te Abbâsîler tarafından yapılmıştır. Haçlı Seferlerinde de kullanılan kale zamanla harap duruma düştüğü için Osmanlı Dönemi’nde onarılmıştır. 

Surlarla çevrili yapının iç kale kısmında 25 burç ve tek kapı, dış kale kısmında da dört kapı bulunmaktadır. 

Tüm kente hakim konumu ile kale onarımlarla bugün festivaller, şölenler yapılacak hale gelmiştir. Kalenin etrafına da çok sayıda cafe, restaurant vb. yapılmıştır. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top