MARDİN

6- Mardin;

Coğrafi; 

Komşular; Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Siirt ve Suriye ile çevrilidir.

Yüzölçümü; 8891 km2.

İlçeler; Artuklu, Derik, Dargeçit, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur, Yeşilli ve merkez ilçe Mardin.

İklim; Denizden ortalama 1083 m yükseklikte ve yakınındaki çölden iklimi etkilenen Mardin ve çevresinde karasal iklim özellikleri -yazları sıcak ve kurak- görülmektedir.

Çevresi ortalama 1500-1000 m. yükseklikteki dağ ve tepelerle –Mazı, Mardin, Alem, Dibek dağları, Gümüşyuva, Pirinç, Ziyaret, Karınca tepeleri– çevrili Mardin’in kışları da soğuk ve yağışlıdır. 

Bitki Örtüsü;

Karasal iklimin bitki örtüsü bozkır Mardin ve çevresine egemenken yüksek mevkilerde özellikle % 32 Dicle Vadisi ile Doğu-batı yönünde uzanan
Mardin Eşiği” de denilen dağlık havza ve Diyarbakır Havzası, Suriye Çölü arasındaki basmakaların oluşturduğu  % 52 dağ yamaçlarının  % 15’lik kısmında meşe ormanları ve fundalıkları görülmektedir. 

Topraklarının % 40’lık bölümü çayır ve meralardan oluşan ilin içinden geçen zengin sularla- Habur Suyu, Dicle, Zeni Hınıs, Zerkan nehirleri- beslenen % 25 ovalarında –Mardin, Nusaybin, Cizre, Kızıltepe, Silopi– kavaklıklar çoğunluktadır.

Mardin’in özellikle bazı ilçelerinde- Nusaybin, Derik ve Savur– görülen Akdeniz iklim etkisiyle pamuk, zeytin, fındık vb. ürünler yetişebilmektedir. Mardin ve çevresinde bulunan 622 farklı bitki türünün 48’i endemiktir.

Ulaşım; 

İlk çağlardan günümüze kadar önemli uygarlıklara ev sahipliği yapan Mardin önemli ticari ve kültürel yollar üzerinde bulunmaktadır. 

Bugün Mardin ilinin ve ilçelerinin karayolu ulaşımı oldukça iyi konumdadır.

Ayrıca Mardin’de bulunan çok eskiden beri kullanılan demiryolu ve yakın zamanlarda açılan havalimanıyla kente ulaşmak oldukça rahat ve kolaydır.

Tarih; 

Kil (Mührü)  tabletlerinden öğrenilen pek çok bilginin yanında arkeolojik araştırmalara göre Mardin ve çevresindeki ilk insan izlerinin MÖ 50 bin yıllarına gittiği belirlenmiştir.

Daha sonra bölgeyle beraber ilin tamamını da içine alan Dicle boyunca MÖ 6750 yıllarında tarlaların ekildiği, çömleklerin yapıldığı ve hayvanların evcilleştirildiği bilinmektedir. 

Dicle’den Akdeniz’e uzan güzergahta üzerinde yer alan kent ve çevresi MÖ 4500 Tele Halaf -Habur Nehri üzerinde kültürünün egemen olduğu, bakırın işlendiği, yolların taş kaplandığı, tekerlekli araçların, yüksek dereceli fırınların ve mimaride tonozun kullanıldığı saptanmıştır.

Kentin genelinde Sümer ve Akadlardan önce MÖ 3000-MÖ 2000 Hurrilerin atası Subarular ile ilk daimi yerleşimcilerinin MÖ 3000 yıllarına Hititlere kadar uzanmaktadır.

Hurri- Mitannilerle  gelişmeye başlayan Mardin’de de tüm Anadolu’da olduğu gibi karanlık dönem bitmiş, kelime ve heceleri oluşturan şekillerle yapılan yazılı kaynaklar ortaya çıkarılmıştır.

MÖ 4000- MÖ 3000 yıllarında varlıkları bilinen Sümerlerin Mardin ve çevresinde silindir mühürleri bulunmuştur. Taş binalar da yapan Sümerlerin ardından bölgede ve kentte MÖ 2334- MÖ 2154 Sargon, Rimuş, Maniştusu, Naram-sin ve Şar-kali-şarri gibi krallar ve yöneticileriyle 142 yıl hüküm süren Akaların evcil  koyun ve keçi  sürülerinin olduğuna dair yazılı kaynakları bulunmuştur. 

Mardin ve çevresinde Sümer ve Akaların izini takip eden Babil İmparatorluğunun varlığına tanık olunmaktadır. Babil dönemi Mezopotamya’yı toparlayanözellikle Hamburabi ile zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde pek çok ulusun yaşadığı Mezopotamya’da Hamburabi’den sonra babası gibi başarılı olamayan oğlu Samsuiliuna MÖ 1749- MÖ 1712 zamanında  politik başarısızlıklar yaşanıp imparatorluk çöküşe girmiştir.

Daha sonra Mardin’de bulunan devlet ve uygarlıklar MÖ 1300-MÖ 900 Urartu,  MÖ 2025 -MÖ 612 Asur, MÖ 678-MÖ 550 Med-Pers, MÖ 333 Yunan- Makedonya, Helen, MÖ312-MÖ 63 Selevkos, MÖ 54 Roma, 205-310 Pers-Sasani, Roma, 330-641 Bizans, 641 Arap istilaları ve  750 Abbasi ,895 -1004 Arap-Şii Hamdaniler, 1089 Selçuklu, 1127 Zengiler, 1130 Artuklu, 1335 İlhanlı (Moğol), Eyyubi, İlgazi, Memluk, 1406 Karakoyunlu ile 1350-1502Akkoyunlu, 1508 Safavi , 15. yy. Timur ve 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında da Osmanlılar olarak sıralanabilir.

Mardin adının nereden geldiğine dair pek çok rivayet vardır. Buna göre;

Perslerin Marde Kavmi’den mi Süryanice kutsal anlamına gelen Mara sözcüğünden mi yoksa Sasani komutan Mardinu’dan mı? aldığı konusu netliğe kavuşamamıştır. 

Bereketli Hilal, iki nehir arasında verimli ovanın merkezinde doğal kale şeklindeki bir dağın tepesine kurulan Mardin tarihin derinliklerinden getirdiği çok kültürlü, ve çok dinli (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, Ezidilik ve Şemsilik) çok kökenli (Kürtler, Hristiyan Süryaniler, Sünni Araplar, Türkler, Yezidiler ve Ermeniler)Mardin, Cumhuriyet’in ilanından sonra il olmuştur.

6-1-1-Mardin Kalesi;

895 -1004 Arap-Şii Hamdaniler döneminde, kartal yuvası kente hakim bir tepede inşa edilen kale, halen il merkezine oldukça yakındır. 

Bugün askeri garnizon bölgesinde olduğu için ziyarete kapalı kalenin kentte yaşayan pek çok ulusu tarafından kullanıldığı bilinmektedir.

6-1-2- Mardin (Arkeoloji ve Etnografya) Müzesi;;

Mardin merkezinde, 1895 yılından beri Süryani Katolik Patrikhanesi, askeri garnizon, polis karakolu, sağlık ocağı vb. amaçlarla kullanılan bina, 1995 yılında onarılarak müzeye çevrilmiştir.

Mardin’in güneyindeki ovaya hakim U planlı, üç katlı, geleneksel “Mardin Evi” şeklinde inşa edilen binanın giriş katındaki avluda; Asurlar’dan Bizans’a, Artuklular’dan Osmanlı Dönemi’ne kadar Mezopotamya uygarlıklarına ait taş ve seramik eserler açık alan teşhirinde sergilenmektedir. Üç katlı müze, renkli kalkerli taşlarla yöresel mimari özelliklerine uygun olarak tonozlu, kemerli ve sütunlu olarak inşa edilmiştir. 

Müzede paleolitik MÖ 45 bin’den başlayarak yakın döneme kadar çok sayıda eserin ( Ilısu Barajı Projesi şantiye alanındaki kazılar (Bronz Çağ, Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu, Ahameniş ve Osmananlı ile Boncuklu Tarla, Havuz Mevki, Ilısu Höyük, Kumru Tarlası, Zeviya Kavla, Tatika, Kilokki Rabiseki), Kerküşti kazısı (Halaf Dönemi), Nusaybin Girnavaz kazısı (Asur Dönemi), Dara kazısı (Roma Dönemi), Midyat Aktaş Mevki Nekropol kazısı (Bizans Dönemi), Nusaybin Mor Yakup Kilisesi kazısı (Roma-Artuklu Dönemi), Mardin Kale kazısına ait  tabletler, silindir ve damga mühürler, kült kapları, figürinler, metalden bızlar, takılar, seramikler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, gözyaşı şişeleri ve kandiller ile etnografya kısmındaysaghümüş kolyeler, küpe, bilezik, halhal, alınlık, saçlığın yanı sıra, eski giysiler, kılıçlar, kahve (mırra) takımları, hamam eşyaları, tespihler, ısınma araçları ve bakır eşyalar seramik, figürin  vb.) sergilenmektedir.

Müzenin  Arkeopark bölümünde neolitik dönem model evi ve eşyaları, el değirmenleri arkeolojik kazı alanları bulunmaktadır. 

Sonradan oluşturulan kazı atölyesinde arkeolojik bir kazının bilimsel tüm süreçlerini öğrenerek arkeologlar eşliğinde bilimsel kazının nasıl yapıldığı anlatılmaktadır.

Ayrıca müzenin 1.katında; Roma mozaikleri, taş eserleri içine alan açık teşhir alanı, 3D sinema ve seminer salonu, eser depoları, kazılarda bulunan eserlerin sergilendiği Arkeolojik Kazılar Teşhir Salonu bulunmaktadır. 

2. katında; 4 kapalı teşhir salonunda tarihi eserler İnanç (eski Mezopotamya mitolojisi ve ilk çağ dinleri, Paganizm, Hristiyanlık, İslamiyet inanç ve ölü gömme gelenekleri ile bereket ve büyü ritüelleri gibi temalar), Ticaret (Mezopotamya’da ticaretin süreci, ilk ödeme araçları, matematik ve yazının icadı, taşımacılık, dokumacılık, paranın serüveni ekonomi ve ticari hayat anlatılmaktadır. Ayrıca Kızıltepe Sürekli (Çıldız) Köyü’nde kurtarma kazısından Sürekli Definesi’nin bulunduğu bölümdür. Definede 9 – 14. yüzyıllar arası Abbasiler, İlhanlılar, Eyyubiler, Bizanslılar, Zengiler, Artuklular gibi birçok medeniyete ait altın ve gümüş eserler) ve Yaşam Salonları (Mezopotamya’da tarımın başlangıcı, çanak çömleğin ortaya çıkışı , gelişimi, yemek kültürü, geleneksel müzik ve müzik aletleri, Mardin’in Sesleri filmi tile Süslenme antik dönemden günümüze beğenilme, toplumsal statü ve korunma amacıyla ürettiği takı, kıyafet, dokuma örnekleri, sosyal yaşamda süslenme gelenekleri, kültürü anlatılmakta, sağlık, aydınlatma, Savunma savaş ve antik savunma araçları ve antik silahlar sergilenmektedir.

Müzenin Sahte Eserler Salonu’nda (kaçakçılık ve dolandırıcılıkta kullanılan sahte objeler sergilenmektedir. Bu salonla tarihi eser kaçakçılığına dikkat çekmektedir. )

Müze İdari Bina ; 19. yy. binanın güneyinde iki katlı L planlı, avlulu bir plana sahip, çeşitli bölümlerin (ihtisas kütüphanesi(8 bin kitap ve dijital yayın arşivi ile birlikte 20 bine yakın kaynak, Arkeoloji, Tarih, Sanat Tarihi, Mimarlık, Felsefe, Mitoloji ve diğer birçok konuda çalışma ), sanat galerisi (çok amaçlı salon , 150 kişilik konferans ve performans alanı, konferans salonu), arşiv, uzman odaları, geleneksel el sanatları atölyesi, fotoğrafhane, mescit ve müdüriyet birimleri) bulunduğu kısımdır.

Bu yapı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mardin Valiliği tarafından restore edilerek 2012 yılında hizmete açılıp asma köprüyle müzeye bağlanmıştır.  Müze İdari binasında i bulunmaktadır

Müzesi’nde kent ve çevresinin tarihi, doğası ve etnografyasından örnekler görülebilir.

6-1-3- Mardin -Sakıp Sabancı Müzesi;

İl merkezi Savur mahallesi, Cumhuriyet Meydan’ındaki yapı, 2009 yılında açılmıştır. Bir dönem Süvari Kışlası ve Vergi Dairesi olarak kullanılan binada zanaatlar, yaşam alanları, sosyal yaşam ve kent tarihine ait buluntular sergilenmektedir.

6-1-4- Mardin -Ulu Cami;

Kentlerin en büyük ve eski camilerinden olan Ulu camilerden olan Mardin Ulu Cami, kentin en işlek merkezinde bulunmaktadır. Ulu camiler ya baştan inşa edilir ya da önceki uluslara ait dini yapıların değiştirmesiyle kentlere kazandırılır. Bu cami de Süryani Kilisesi’nin değiştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Kesme taştan inşa edilen halen Mardin’in sembolü caminin Artuklu Dönemi, Artuklu Sultanı Kutbettin İlgazi tarafından 1176 olarak yapıldığı on altı kitabesinden anlaşılmaktadır. 

Tipik Artuklu mimari özelliği gösteren cami, doğu Anadolu cami örneklerinden (mihrap önü yivleme tekniğiyle yapılan ve 6 payeye oturan kubbe ile enine gelişen cami planı ve formu) biridir.

Dilimli kubbesiyle dikkat çeken cami çift minareli camilerin ilk örneklerindendir. 

Camiye çevrildikten sonra eklenen iki minareden bugün biri 1888-1889 tarihli olanı görülmektedir. 

Müslüman, Süryani ve Ermeni ustaların birlikte yaptığı minare, Midyat taşından inşa edilmiştir. 

İki şerefeli, bitkisel ve geometrik şekillerle süslü minarede 4 büyük mezhepçe önemli (Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki) kufi harflerle Kelime-i Tevhid, cennetle müjdelenmiş on sahabenin ismi ve Talak Suresi (Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter!) yazılıdır.

Yapının kuzeyinde dikdörtgen avlunun içindeki eyvanda bir de çeşme dikkat çekmektedir. Çeşmenin şekli, suyun geniş ve dar kanallardan akışıyla insan ömrü sürecini (Doğum, çocukluk, yetişkinlik ve ölüm) anlatılmaktadır.

Ayrıca avlunun güneyinde, mihrap duvarına paralel, beşik tonozlu ikisi kubbeyle kesili üç nefli, enine gelişen önü kubbeli daha sonra çok taklit edilmiş bir de şema görülmektedir.

Timur döneminde zarar gören cami ve yıkılan minaresi Memluklu ve Akkoyunlular zamanında onarılmıştır.

Camideki Sakal-ı Şerif de ziyaretçilere açıktır. 

 6-1-5- Mardin -(Abdüllatif ) Latifiye Cami;

İl merkezi, Cumhuriyet alanı yakınındaki cami, Artuklu sultanı Abdüllatif bin Abdullah tarafından 1371 yılında kesme taştan inşa ettirilmiştir. Enine dikdörtgen caminin minaresi 1845 yılında Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 

Yan yana üç girişi olan giriş kapılarından özellikle bezemeleriyle çok dikkat çekici doğudaki taç kapı, kentin en iyi korunmuş cami kapısı kabul edilmektedir.

Yapının geneline yansıyan iki renkli taşları, pencere pervaz süslemeleri,  Minber ve mahfildeki Selçuklu ahşap işçiliği, Artuklu taş işlemleri, sivri kemerleri, beşik tonozları, kapı kanatları, dilimli köşk kubbesiyle cami mutlaka görülmesi gereken tarihi ve dini bir yapıdır. 

6-1-6- Mardin –Melik Mahmut Cami;

Mardin merkezi, Savur kapısı yakınındaki cami, 1312-1362 yılları arasında Artuklu hükümdarı Melik Salih tarafından kesme taştan, dönem mimari ve süsleme özelliklerine bağlı kalınarak inşa ettirilmiştir. 

Geniş bir kareye benzese de ana mekan enine genişlemektedir. Ortadaki kubbe, iki yanı beşik tonozlarla örtülüdür.

Etrafında mezar olmayan yapının kitabeli doğu portalinde iki oda, eyvanında da iki oda bulunmaktadır. 

Melik Mahmut’un türbesi buradadır. 

Küçük sebili, kuzeydoğunundaki silindir sade minaresiyle kentte ziyaret edilmesi gereken bir tarihi yapıdır.

6-1-7- Mardin –Reyhaniye Cami;

Mardin merkezi Ulu Cami ile Şehidiybe Medresesi arasındaki Reyhaniye Cami’nin kitabesi 19. yy.’ı işaret etse de yapının 1540 yılında bölgeye özgü kesme taştan inşa edildiği belirlenmiştir. 

Bölgeye özgü mihrap önü kubbeli yapılardan olan caminin mimarisi ve taş işçiliği dönem özellikleri göstermektedir. 

Kare planlı caminin sivri külahlı, sekizgen gövdeli minaresi, şerefeden sonrasının silindir şeklinde olması son derece dikkat çekicidir.

6-1-8- Mardin Şeyh Çabuk Cami;

Cumhuriyet Meydanı’ndaki camilerden biri olan çarpık, eninen genişleyen plana sahip Şeyh Çabuk Cami, 15. yy.’da yapılmıştır.

Cami ana binasına kuzeybatıdan girilirken avluya sade, sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir. Caminin güneyinde bir de türbe olduğu düşünüle mekan bulunmaktadır.

6-1-9- MardinHamit Cami;
Kentin başlıca kapılarından Savur Kapısı’na yakın cami, mimarisi ve süslemesine göre 15. yy’da yapıldığı varsayılmaktadır. Hamit adlı şahıs tarafından 19 yy.’da onarılan cami, Hamit  adıyla da anılmaya başlamıştır.  Cami avlusuna kuzey yönündeki sade bir kapıdan girilir.

6-1-10- Mardin-Şeyh Mahmud Türki (Şeyh Ali) Cami;

İl merkezi, Necmeddin Mahallesi’nde cami, 15. yy.’da Artuklu döneminde yapılmıştır.

Minaresi de olmadığı için yapı, dışarıdan bir ev gibi görünmektedir. 

6-1-11- Mardin -Pamuk Cami;

Kent merkezi,Medrese Mahallesi’nde, ana cadde üzerinde, ana mekanı çapraz tonoz, yanları beşik tonoz örtülü caminin Bizans şapeli üzerine yapıldığı incelemelerden anlaşılmaktadır.

6-1-12- Mardin –Arap (Azap) Cami;

Savur Kapısı yakınında yer alan cami, 16. yy.’da yapılmıştır. Batı yönünden girilen cami dikdörtgen planlı ve beşik tonozludur.

6-1-13-Mardin- Zairi (Şeyh Muhammed Ezzerar) Cami;

İl merkezi, Necmeddin Mahallesi’ndeki kare planlı, minaresiz cami, kitabesine göre 17. yy.’da yapılmıştır.

6-1-14- MardinHacı Ömer (Halife) Cami;

Kentin önemli girişlerinden Diyarbakır Kapısı’na yakın dikdörtgen planlı cami, 1724- 1725 yıllarında yapılmıştır. Moloz taştan yapılan caminin taş işçiliği dikkat çekicidir. Ana mekan kuzeydeki basit bir kapıyla ana mekana girilen cami beşik tonoz örtülüdür.

Ayrıca ildeki diğer cami, türbe ve mescitler ;

Hüsaliye Cami, Artuklu Sultanı, Necmeddîn İlgazi tarafından yaptırılan Necmettin Cami, Artuklu Eminuddin tarafından 1371 yılında yaptırılan, zamanla çeşitli defalar onarım gören, cami, medrese, hamam, çeşme, darüşşifa, bimarhane ve medreseden oluşan  Eminüddin Külliyesi, Halife Cami, Hamit Cami, Sultan İsa, Hüsamiye, Muzafferiye, Malik Mansur, Savurkapı, Altıboğa medreseleri, 15. yy.’da Yenikapı Hamamı yakınında yapılan  Şeyh Kasım Halveti Türbe ve Mescidi,

13. yy.’a ait, cami, türbe ve medreseden oluşan Beytil Artuki- Hacı Maruf- Marufitye, Harizm, Şehidiye medreseleri, Zerkan suyu kenarında, Artuklu Taceddin Mes’ud bin Abdullah tarafından yaptırılan ve zamanla yapılan eklemelerle genişletilen Kızıltepe- Harzem Taceddin Mes’ud Medresesi, Akkoyunlu İbrahim Bey tarafından eşi için yaptırdığı ve zamanla çok hasar gördüğü anlaşılan Şahsultan Hatun Medresesi olarak sıralanabilir.

6-1-15- Mardin -Kasımiye Medresesi;

Kentin en önemli tarihi simgelerinden bir olan Kasımiye Medresesi, 1469-1487 yılında, Artuklu Sultanı Cihangir’in oğlu Kasım tarafından yaptırılmış ancak15 yy.’da Akkoyunlular tarafından tamamlanmıştır. 

Kentin ilk en büyük eğitim kurumlarından olan medrese, tek bir avlu etrafında düzenlenmiştir. 

İki teras üzerine iki katlı, tonozlu, eyvanlı ve revaklı olarak dönemin mimari özelliklerine uygun inşa edilen medresenin yanına cami, mescit ve türbe eklenerek bir külliyeye çevrilmiştir.

Medresenin süslemeleri, duvarlarındaki astronomi ve tıp bilimlerine ait simgelerin yanında yapılışındaki tüm odaların teker teker güneş alabilmesinin hesaplanmasındaki ayrıntılar yapının dikkat çekiciliğini ve önemini artırmaktadır.

Kente gelenlerin en çok ziyaret ettikleri yapılarından, iki mescit, bir türbe ve bir çeşmeye ev sahipliği yapan Kasımiye Medresesi, çeşitli söylenceleriyle de- Kasım Paşa öldürülünce kız kardeşi kanlı gömleğini duvarlara vurmuş ve duvarlarda halen kan izleri görülmekte olduğu, avluda havuzdaki suyun akışı doğum ve ölüm döngüsünü sembolize ettiği -dikkat çekmektedir. 

6-1-16- Mardin -Zinciriye (Sultan İsa Bey) Medresesi;

Kentin merkezinde yer alan Zinciriye (İsa Bey) Medresesi, 1385 yılında son Artuklu Sultanı Melik Necmeddin İsa tarafından iki katlı ve iki avlulu olarak yaptırılmıştır. 

Geniş bir alana yayılan dikdörtgen planlı medrese, cami, türbe ve çeşitli ek mekânlardan oluşur. Medrese, hem tarihi hem de mimari değerini artıran ve dönemin özelliklerini yansıtan girişindeki paha biçilmez taş işlemeleri, doğu-batı yönlü dilimli kubbeleriyle son derece değerli bir yapıdır.

Yüksek bir yamaçta kurularak rasathane olarak da işlev gören medresede Sultan İsa’nın türbesi de bulunmaktadır.

iki katlı ve avlulu medrese türbe ile diğer çeşitli ek mekânları da içinde barındırır.  

Ayrıca medresenin uzun koridorunun güneyinde yer alan gösterişli cami, ortasındaki mukarnaslı tromplu kubbesi ile de dikkat çekmektedir.

Timur ile savaşan Melik İsa bir süre bu medresede hapsedilmiştir.

Bir ara müze olarak da kullanılan Zinciriye Medresesi halen çok sayıda ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

6-1-17- Mardin –Şehidiye (Semanin) Medresesi ve Cami;

Kent merkezinde, 13. yy.’a tarihlenen medresenin Artuklu Sultanı Melik Nasreddin Artuk Aslan tarafından yaptırıldığı varsayılmaktadır. 

Pek çok onarımla yapının orijinalliğini yitirdiği görülmektedir.

Medreseye eklenen cami, 1916-1917 yılında Ermeni Mimar Sarkis Lole tarafından iskelesiz olarak inşa edildiği kayıtlarda geçmektedir.

Son derece güzel ve ince işlemeli minareye sahip caminin içinde bir de süs havuzu bulunmaktadır.

6-1-18- Mardin –Hatuniye (Sitti Radviyye )Medresesi;

İl merkezi, Gül Mahallesi’ndeki medrese Artuklu’nun ilk dönemlerinden 1176-1177-1184-1185 yılları arasında yapılmıştır. Artuklu Necmettin Alpi ‘nin karısı, Kutbettin İlgazi ‘nin annesi Sitti Raziye’nin adıyla da anılan yapı dikdörtgen planlı, iki katlıdır. 

Eyvanlı medreselerin öncüsü olan iki katlı yapının 12. yy. mimari özelliklerine göre geniş revaklı avlusu ve iki eyvanı bulunmaktadır. 

Medrese zamanla onarımlar adı altında çok fazla değişikliğe uğramıştır. 

Bugün cami olarak kullanılan yapıdaki dönemin taş işçiliği son derece dikkat çekicidir. 

Mihrabın yanındaki camekanda Hz. Muhammed’in ayak izi sergilenmektedir.

Caminin yanında kubbeli, kare planlı bir de türbe bulunmaktadır. 

İldeki diğer medreseler ve Zaviye;

Tekke Mahallesi’ndeki Akkoyunlu Hükümdarı Kasım bin Bey tarafından dönem mimari özelliklerine bağlı kalınarak yaptırılan Şah Sultan Hatun Medresesi, Gül Mahallesi’nde, tipik bir Artuklu yapısı, içinde lahitler ve mescit de bulunan Melik Mansur Medresesi, kent merkezinde 13. yy.’da yaptırılan halen çeşmesi kullanılan Altunboğa Medresesi, ilin güneyinde 1444- 1454 Akkoyunlu Cihangir Bey tarafından yaptırılan tam tarihi belli olmayan dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü, yanındaki türbenin kalıntıları bugün de görülebilen Cihangir Bey Zaviyesi kentteki dikkat çekici tarihi yapılardır.

6-1-19- Mardin -Deyrulzafaran Manastırı;

Kentin en önemli simgelerinden Deyrulzafaran Manastırı, Mardin Ovası’na hakim, il merkezinin 4 km doğusunda bulunmaktadır. Üç katlı manastırın inşaatına 5. yy.’da başlanmış zamanla kentin dokusuna uygun çeşitli eklemelerle 18. yy.’da tamamlanmıştır.

Hıristiyan dünyasının en eski ibadet mekanlarından manastırın yerinde milattan önce tarihi tam olarak bilinmeyen bir Güneş Tapınağı vardı. Bu tapınağın Roma döneminde kale olarak kullanıldığı da araştırmalardan anlaşılmaktadır. 

Dönemin mimari özelliğini gösteren manastırın kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışları son derece dikkat çekicidir.

Kentin ve bölgenin en büyük Süryani ibadet merkezlerinden Deyrulzafaran Manastırı, 5. yy.’dan başlayarak kesintisiz 1932 yılına kadar, 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ana mekânı olmuştur.

Çok sayıda aziz kemiklerinin Aziz Şleymun tarafından yapıya getirilmesiyle mekan manastır olarak kullanılmaya başlanmış ve yapı en geniş halini 793 yılında Aziz Hananyo döneminde kavuşmuştur. Manastır bu yüzden Mor Şleymun Manastırı ve Kefertüth Metropoliti Aziz Hananyo olarak da anılmıştır. 

Manastırda çeşitli dönemler patriklik yapmışkişilerin mezarları veya kiliseler -(Mor) Aziz Hananyo adına bir kilise- (Mor) Aziz Hananyo -Kubbeli Kilise, 4’ü metropolit, 3’ü patrik mezarlarına ait  7 nişin bulunduğu Azizler Evi (Beth- Kadişe), Meryem Ana Kilisesi ile 45-52 Süryani patriğin mezarı – bulunmaktadır.

Günümüzde dünyadaki Süryanilerin en değerli dini yapılarından olan manastır, bölge ziyaretçilerinin  tarih, din, mimari, kültürel vb. yapısını anlamak için mutlak görülmesi gereken mekanların başında gelmektedir. 

Manastırda tarihi Süryanice İncil ve kutsal taş bulunmaktadır. Ayrıca ilk tıp fakültesinin de burada kurulduğu söylenmektedir. İlk dönemlerinden kalma mozaikler bugün de görülmektedir.

Manastırda görev yapan ve 1895 yılında vefat eden 4. Petrus, 1874 -1876 yılında İngiltere’den matbaayı bölgeye getirmiştir. 

Matbaada 1969 yılına kadar Süryanice, Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar ile 1953’e kadar Öz Hikmet adında aylık bir dergi basılmaktaydı. Matbaadan kalan bazı parçalar Kırklar Kilise’nde sergilenmektedir.

Mardin Metropoliti’nin de ikametgahı manastır halen  Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biridir. Bugün yerli yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olan manastıra dünyanın dört bir yanına dağılmış Süryaniler de dua almak için ziyaret etmektedir.

6-1-20- Mardin-Mor Mihayel Kilisesi (Burç Manastırı);

İl merkezine yakın Artuklu İlçesi’ndeki Süryani Ortodokslara ait manastır, 185 yılında yapılmıştır. Kentin en eski Hıristiyanlık yapılarından olan kilisesinin 4. yy.’da da yapıldığı varsayılmaktadır. Kilise dönemin din adamlarından ve öldükten sonra aziz ilan edilen Mor Mihail adına inşa edilmiştir. Yöresel taşların kullanıldığı yapının yine geleneksel süsleme ve dini motifleri ile dikkat çekmektedir. Aziz Mor Mihail ile kız kardeşi Siras’ın yaşamlarını anlatan 2 adet el yazması kitap bulunan manastırın yanındaki mezarda da Mihayel, Mor Mihayel’in kız kardeşi ve Mor Mihayel’in öğretmeni olan Aziz Mor Yusuf’a ait mezarları bulunmaktadır.

Kentteki Kırklar Kilisesi’ndeki Süryani Kadim Okulu 1919 yılında kapatılınca, eğitim bu kilisede 1928’e kadar devam etmiştir.

6-1-21- Mardin- Kırklar (Mor Behnam- Mat Behnam -Kırk Martirler (Şehitler) Kilisesi;

Merkez ilçe Artuklu, Şar Mahallesi’nde bulunan kilise, Ortodoks Süryaniler tarafında kutsal kişiler olarak kabul edilen Mor Behnam ve kızkardeşi Saro adına 569 yılında yaptırıldığı varsayılmaktadır. Bölgedeki en büyük yapılardan olan yapıya  ikinci avludan girilmektedir. Üç kapılı kilisenin mimarisi dönem ile uyumludur. Yapının taş ve ahşap işçiliği, kök boyaları, baskı perdeleri, geniş avlusu, çan kulesi görülmeye değer niteliktedir. 

Dikdörtgen planlı kilisenin düzgün kesme taştan örülü tavanı doğu-batı yönünde 12 sütunlu kemerlerle taşınmaktadır.  

Avlusunda kilisede hizmet veren patriklerin oturduğu kesme taştan yapılan odalar bulunmaktaydı. 

1170 yılında kırk şehitlere ait kemiklerin getirildiği kiliseye yine bu tarihte camiye çevrilerek minare, mihrap ve minber eklenmiştir. Kilisedeki resimlerin üstü kapatılarak Süryanice yazıtlar çıkarıldı.

1293 yılında Mardin Süryani Kadim Patriklik Merkezi olan yapıdan ruhani ve idari işleri yapılmaktaydı. 

1799 yılında okul eklenen kiliseye 1850’de patriklik merkezi, 1925’te divanhane eklenmiştir.

Kilise halen Mardin Metropolitlik Kilisesi’dir.

Süryâni bez ikonaları,  beş mezbahı  Kırk Martirler ikonografili tablolar, gümüş kandiller, varaklı süslemeler, İncil dış kapak yüzleri, haçlar ve Deyrulzafaran (Dayr al Zafarân) Manastırı’nın matbaa parçaları kilisedeki buradaki kütüphane bulunmaktadır.

6-1-22- Mardin- Mar Hirmiz (Mor Hürmüz) Keldani Kilisesi;

Mardin merkez, Savur Kapı Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi yakınındaki katolik kilisesi Keldaniler (Doğu Süryanileri) tarafından 397 -480 yılında kesme taştan yapılmıştır. 6. yy.’dan-1551 yılına kadar Süryani Nesturi Metropolitik Merkezi olarak kullanılan tek katlı kilisenin en eski kısmı iki bölümlü, sekizgen köşeli dış kubbesi ve kiremitle örtülü iç kubbesinin 4. yy.’da yapıldığı belirlenmiştir.

Kilisenin içinde azizlere ait tablolar, eşyalar, gümüş kandiller ve kutsal kurbanın saklandığı alan  bulunmaktadır.

1890 yılına ait Süryanice yazıtların sonradan eklendiği görülmektedir. 

Tavanı ile müştemilatının betondan yapıldığı görülen kilisenin divanhanesinin içinde süslü, Osmanlı tuğrası olan bir şömine de vardır.

Kilisenin içinde yüzleri doğuya dönük, sandalyede oturur şekilde defnedilen ölüm tarihleri Süryanice yazılı, bereket, mucize ve şefaat beklenen iki metropolitanın mezarı da bulunmaktadır. Mezarlardaki taş işlemeler özellikle görülmeye değer niteliktedir. 

2011 yılında onarılan kilisenin özellikle zincire bağlı akıl hastalarını iyileştiğine inanılır. Kilise de çok sayıda zincir görülmektedir.  6-1-23- Mardin –Meryem Ana Kilisesi ve Patrikhanesi;

Cumhuriyet Meydanı, Savur Kapısı yakınında yer alan kilisede kentteki Süryani Katolikler ibadet etmektedir. 

1857- 1860 ya da 1895 yılında yaptırılan patrikhanenin yanına 1986 yılında Antakya Patriği İgnatios Antuhan Semheri tarafından kilise eklenmiştir.

Ahşap süslü Patriğin oturma yeri ve İncil vaiz yeri ile dönem mimari özelliklerini gösteren yapı, üzüm salkımlı motiflerle bezelidir. Döneme uygun süslenen kilisenin kemeri, taş sütunları ve avlusunun korkuluklar da son derece dikkat çekicidir. 

Kilisenin akustiğinin de oldukça iyi tasarlandığı görülmektedir. 

1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen patrikhane, restore edilerek 1995 yılından itibaren müze olarak kullanılmaktadır.

6-1-24- Mardin-Protestan Kilisesi:

İl merkezi Cumhuriyet Meydanı, eski çarşıdaki kilise, 569 yılında geniş bir alan üzerinde inşa edilmiştir.

Hıristiyanlar arasında zaman zaman farklı yorumlardan dolayı çıkan tartışma ve konsillerle cemaatler birbirlerinden farklı yollarla-Katolik, Ortodoks, Protestan vb.- dini yaşamaya başlamışlardır.

1517 yılından sonra Almanya’da başlayan Martin Luther King’in yeni yorumuyla doğan Protestanlık 1740 yılında Moravya Kilisesi misyonerleriyle Anadolu’daki Hıristiyanların bir kısmına da ulaşmış ve 1858 yılında Mardin Protestan Misyonun kurulmuştur. Kilisenin kuruluş tarihi kesin bilinmemekle beraber bu tarihten sonra ülkede yeni protestan ibadet merkezleri açılmıştır.

Önceleri ev şeklinde yapılan U şeklindeki kilise, bitişik ve sıkıştırma tekniği ile yöresel taşlarla inşa edilmişti.Daha sonra gerekli alanlar duvarlar örülerek kilise oluşturulmuştur.

Bir dönem kullanılan kilise zamanla cemaatin azalmasıyla terk edilmeye başlanmış ancak 2015 yılında onarılarak tekrar ibadete açılmıştır.

6-1-25- Mardin- Eminüddin (Maristan) Külliyesi;

İl merkezi,Mesken Mahallesi’nde, cami, medrese, çeşme, hamam ve hastaneden oluşan külliyenin yapımı, 1108 – 1112 yılları arasında Mardin Artuklu Sultanı Necmeddin İlgazi’ nin kardeşi Eminuddin tarafından başlattılmış ancak Sultan tarafından tamamlatılmıştır. 

Erken dönem medrese ve şifahane planlı külliye, ildeki ilk Artuklu dönemi yapısı olarak kabul edilmektedir. Külliye, Halk arasında Maristan adıyla da bilinir.

6-1-26- Mardin –Mor Petrus ve Pavlus Kilisesi;

1914 yılında il merkezi, Gül Mahalesi’nde yapılan kilise, Patrik II. Abdullah döneminde Papaz Abdulmesih’in desteğiyle Azizler Petrus ve Pavlus adına inşa ettirilmiştir.

Yöresel sarı kesme taştan yapılan kilisenin döneme özgü işlemeleri ve dini motifleri son derece ilgi çekicidir.

6-1-27- Mardin –Mor İliyo (İliye-Mar Eliya El Hay)  Kilisesi;

Mar Eliya Tepesi’nin batısında merkez Artuklu ilçesi, Çiftlik Mahallesi, Mardin Kale yakınında yer alan kilisenin yapım tarihi tam olarak bilinmese de mimarisinden 3. yy. ya da 6. yy.’da yapıldığı varsayılmaktadır.

Yaşadığı dönemde mucizeleri görülen Aziz Mor İliye’ye adanan kilise, düzgün kesme yöre taşı ve yığma tekniğiyle inşa edilmiştir. 

Duvarlarında çok sayıda yazıt olan kilisenin taş ve ağaç işçiliği dikkat çekmektedir. Ayrıca kilisenin süsleme ve dini motifleri de kendine özgüdür.

Kilisenin şifa amaçlı (ruh, sinir ve sara hastaları) kullanılan iki odasına alçak tavanlı kapıyla girilmektedir. 

Halen kutsallığı halk tarafından kabul edilen kilisenin özellikle çarşamba ve cuma günleri çok sayıda ziyaretçisi bulunmaktadır.

6-1-28- Mardin –Mor Yusuf (Mar Yusuf) (Surp Hovsep) Kilisesi;

Mardin merkezinde yer alan yapı, avlulu kilise plan tipinde göre yöresel taşla inşa edilmiştir.

Meclis-i Mebusan Üyesi Hovsep Kazasyan’ın katkısıyla Ermeni Cemaati ile 1864’te yapımına başlanana kilise, 1894 yılında ibadete açılmıştır. Kilisenin içinde 21 sütun ve koro balkon bulunmaktadır.

Kilisenin çan kulesi, içindeki çok sayıda ikonu, süslemeleri, taş – ahşap işçiliği ve düz damı son derece dikkat çekicidir. 

6 kutsal mihrabı horan, taşkoro, kavat, ve adyanı olan yapının akustiği de son derece etkileyicidir. 

6-1-29- Mardin –Hammara Manastırı;

İl merkezi Diyarbakır Kapı Mahallesi, Kırkız alanında yer alan kilisenin 326 yılında inşa edildiği bilinmektedir. 

Kilisenin yöresel yaşatan yapıldığı ve dönem süslemelerini yansıttığı görülmektedir.

6-1-30- Mardin -Mar Hırmıs-(Mor Hürmüz) Keldani Kilisesi:

Mardin’in en eski ibadethanelerinden biri olan kilise, 397-430 yıllarında (Doğu Süryanileri) Keldaniler tarafından yapılmıştır. 

1552 yılına kadar Nasturilerin kullandığı kilisede iki Metropolit mezarı bulunmaktadır.  

Kilisenin en dikkat çekici bölümü 4. yy.’da yapılan iki kısımlı içi kiremitlerle yapılan kubbesidir. 

Kesme taştan yapılan tek katlı kilise de çeşitli tablo ve gümüş kandiller, Kduşkudşin (ayin eşyalarının bulunduğu kısım), divanhane ve şömine bulunmaktadır. 

6-1-31- Mardin –Mor Circis Kilisesi: Eski Kale Mahallesi’nde geniş bir bahçe içindeki kilise, 793 yılında yapılmıştır. 

Dikdörtgen planlı, tek ana mekanlı kilise, yöreye özgü sarı kesme taşla inşa edilen kilisenin üç nefi, üç apsisi vardır. Kilisenin üstü çapraz tonoz örtülüdür.

Kilise, Süryanice yazıtları, bitkisel, geometrik ve dini motifleri, ahşap ve taş işçiliği ile görülmesi gereken önemli bir mekandır.

 6-1-32- Mardin Sokakları ve Evleri;

Uçsuz bucaksız taş denizine yayılan çok sayıda Mardin binası soluk sarı kesme taşlardan yapılmıştır.

Farklı uygarlıklara ev sahipliği yapan Mardin’de dar sokaklar arasına yan yana sırt sırta inşa edilen evlerde halen dil, din kardeşliği içinde halk iç içe yaşamaktadır.

Genelde 2-3 katlı, avlulu evlerin mutfak, kiler vb. girişlerde bulunurken yatak ve oturma odaları üst katlarda yer almaktadır. 

Çok sayıda küçük pencerenin açıldığı taş sokaklar kentlinin en önem verdiği ortak yaşam alanlarıdır.

6-4-33-Mardin-Firdevs Köşkü;

Mardin Kenti ve Mezopotamya Ovası’na hakim bir noktada yapılan köşk Nusaybin Yolu üzerinde bulunmaktadır. 

Köşkün 14. yy’a ait olduğu mimarisinden anlaşılmaktadır. Bölgeye özellikle Mardin ev mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, düzgün kesme taşlardan inşa edilmiştir. 

Mardin emirlerinin kullandığı köşkün süslemeleri, ahşap ve taş işçiliği, odaların dizaynı ile görülmesi gereken önemli bir mekandır.

6-1-34- Mardin Revaklı (Sipahiler-Tellallar Çarşısı) Çarşı;

İl merkezinde yer alan kemerler, revaklar arasındaki çarşı, kentin kalbinin attığı yerdir. 

Yöresel kesme taştan yapılan çarşı ve çarşıdaki yapılar merkezde Ulu Cami, müze, medreseler, manastırlar, kiliseler,  oteller ve dükkanlara oldukça yakındır.

6-1-35- Mardin Abbaralar; 

Mardin dar sokakları arasında geçişleri sağlayan kemerli geçitlere abbara denmektedir. 

Kente özgü kesme taşlarla yapılan çoğunlukla Savurkapı, Teker, Şehidiye, Medrese ve Gül mahallelerinde bulunan abbaralar hem kentin mimarisini, taş işçiliğini gözler önüne sermekte hem de sokaklara ve binalara destek olmaktadır.

6-1-36- Mardin Şahkulubey Konağı;

İl merkezi, Cumhuriyet Meydanı yakınındaki konak,Ermeni mimar Lole tarafından yapılmıştır. 

Üç katlı, yöresel kesme taştan inşa edilen konağın yüzyıllarca devam eden tipik bölgeye özgü taş işçiliği de son derece dikkat çekicidir. 

6-1-37- Mardin Eski PTT Binası (Şatana Ailesi Evi);

İl merkezindeki ev, 1890 yılında Ermeni mimar Lole tarafından Şatana Ailesi için yapmıştır. 

Kentin ve dönemin mimari, süsleme özelliğini yansıtan ev, 1950 yılından itibaren PTT binası olarak kullanılmış daha sonra Artuklu Üniversitesi’ne devredilmiştir.

Halen yapının Turizm Uygulama Oteli olarak kullanılmaktadır.

6-1-38-Artuklu Kervansarayı;

Mardin il merkezindeMelik Mahmut Cami yanındaki kervansaray, 1275 yılında Artuklu Dönemi’nde yapılmıştır. 

Dönem özelliklerini gösteren mimarisi ve süslemesiyle dikkat çeken yapı, bir ara okul olarak kullanılmış daha sonra Hisar Binası (Tekel) ve ekmek fırını olarak da hizmet vermiştir. 

2003 yılında otel haline getirilen Artuklu Kervansarayı, kent turizmine hizmet vermektedir.

6-2-1- Nusaybin- Gırnavaz- Gurvenaz- Girvenaz Höyük;

Nusaybin’e 4 km uzaklıkta, dağ eteğinde, Aksu ve Karasu derelerinin birleştiği yer Çağ Nehri kıyısında, 350 m çapında, 24-25 m yükseklikteki Gurvenaz Höyük, MÖ 4000- MÖ 700 yılına arsında ikametgah olarak kullanılmış önemli bir yerleşim yeriydi. 

Dokuz kat yerleşim tabakasının ortaya çıkarıldığı höyük kazılarında son yıllarda yaklaşık 70 kadar üç tarz – küp, çömlek, basit -kerpiç sanduka mezarlar bulunmuştur. 

Bu mezarlarda da, Sümer tarzı tunç baltalar, metal silahlar, akik, friz, lapis lazuli kemik ve boncuk kolyeler, silindir mühürler, süs eşyaları, vazo, kandil, içlerinde buğday, mercimek vb. olan çanak çömlekler ele geçirilmiştir. Özellikle silindir mühür ve tabletlerden bir  bahçe satışını anlatan üç Yeni Asur tableti son derece dikkat çekicidir.

Savur Nehri ile Batman yolu üzerinde yer alan Girvenaz Höyük’te ilk dönemlerden beri yerleşim olduğu yapılan kazılarla anlaşılmaktadır. 

Süryani ve Ezidiler höyük ve civarının akıl hastalıklara iyi gelen cinlerin mekanı olduğuna inanmaktadır. 

Bu cinler yüzünden kutsal sayılan alan mesire yeri olarak da kullanılmaktadır.

Arkeolojik kazılarla höyükten çıkarılan 22 parça halen Mardin Müzesi’nde sergilenmektedir.

6-2-2-Nusaybin- Dara (Anastasiopolis) Antik Kenti ;

Mardin’e 30 km, Nusaybin’e (Nisibis) 18-20 km, Suriye- Amuda’ya 7-10 km uzaklıktaki Dara Antik Kenti, Tur Abidin dağları ile Yukarı Mezopotamya Ovası’na hakim Oğuz Köyü’nde bulunmaktadır. 

Kireçtaşından büyük bir kaya üzerine kurulu kentin ilk dönemlerdeki adi “Cordis” idi.

Yirmi yıl önce kuruyan uzun bir derenin iki kenarında kurulan kent, bereketli ovada yer almaktaydı.

Önceleri küçük bir köy iken zamanla ovaya hakim stratejik konumu, su kaynaklarına yakınlığı ve  ticaret yolu üzerindeki Dara, kent olarak gelişerek büyümüştür.

(1 Ekim MÖ 331) Pers İmparatoru (MÖ 336-330) III. Darius ile (MÖ 336-323) Büyük İskender’in savaşarak Darius’un yaşamını yitirdiği meydanların uzun süreli yerleşim yeri olarak kullanıldığı bugün de gezilebilen çok sayıda bina ve buluntudan anlaşılmaktadır. 

İskender öncesi topraklara sahip Pers Kralı III. Darius’dan dolayı kent Dara adıyla anılmaktadır. Evagrius, Malalas, Agapius ve Süryani tarihçi Abu’lFarac gibi antik dönem tarihçileri de bu bilgiyi doğrular.

Dara, MÖ 300- MÖ 100 yılları arasında Pers-Part Kralları ile İskender’in komutanlarının kurduğu Seleucoslar arasında sık sık el değiştirmiştir. 

En eski bilgiler MÖ 1. yy. Gnaeus Pompeius Trogus’da ulaşılır. 3. yy’da yaşayan Romalı tarihçi Marcus Junianus Justinus Frontinus tarafından “Epitome Historiarum Philippicarum Pompeii Trogi” adlı kitabında Dara hakkında bize şu bilgileri aktarmaktadır: 

…Arsakes Parth devletini kurdu, askerler topladı, kaleler inşa etti ve kentlerini güçlendirdi. Zapaortenon (Masius=Turabdin) Dağı’nda Dara diye adlandırılan bir şehir kurdu ki, hiçbir yer bu yerden daha güvenli veya daha hoş olamazdı. Çünkü savunulmasına ihtiyaç duyulmayan, pozisyonu güçlü dik kayalar ile kuşatılmıştı ve bu yerin etrafındaki bereketli topraklarından elde edilen ürünleri depolanıyordu. O kadar bol miktarda akarsu ile beslenen kaynaklar ve o kadar çok ağaç vardı ki bir avın takibinin tüm hazları ile doluydu”.

İlk yerleşim tarihi netliğe kavuşamasa da Dara’nın Doğu Roma-Bizans’ın ilk İmparatoru Anastasius  491-518 tarafından 363’de Nusaybin’i alan, 502 yılında ( Amida) Diyarbakır’ı kuşatan Pers-Sasaniler’e karşı  doğu sınırını korumak için 503-507 yıllarında önemli bir askeri garnizon yapıldığı kesindir.

Bu dönemde bölgenin egemen gücü Sasaniler 484 Akhunlarla savaştığı için Dara’da garnizon kurulmasına engel olamamışlardır.  Antik tarihçi Evagrius Scholasticus de Dara için; Roma’nın en önemli sınır kalesi demiştir.
Daha sonra genişleyen yerleşim yeri İmparator kendi adına ithafen Anastasiopolis dese de halk Dara adını kullanmıştır. 

Bir süre sonra bölgenin hakim güçleri Bizans imparatoru II. Theodosius (408-450) ile Sasani Kralı II. Yezdigirt (438-447) 441 yılında antlaşma yaparak sınırlarda askeri amaçlı garnizon yapmama kararı almışlardır.

Kent, I. Justinianus (527-565) zamanında Sasanilerce birkaç kez kuşatılmış, 530 yılında da  Doğu Roma (Bizans) generali Belisarius’un Sasanilere karşı zafer kazanmış ancak 540’da Sasaniler tekrar saldırmışsa da Bizans’ın İtalyan komutanı Martin’in tarafından savunulmuş ve kenti yine alamamışlardır. 

Sürekli savaşlara sahne olsa da I. Justinianus (527-565) ve II. Justinus (565-578 ) zamanında  kent güçlendirilip geliştirilmiştir.

Sasanilerce devamlı kuşatılan Bizans yönetimindeki Dara, 573-591 ve 606-620 yıllarında alınmıştır. Ancak 620- 639 arasında tekrar Bizans’ın eline geçen kent, Bizans yönetimiyle beraber önemini yitirmeye başlamış ve imparatorluğun çöküşüyle kullanılmaz olmuştur. 

Kent ve bölge 640’da Kuzey Mezopotamya’nın büyük bir kısmıyla beraber Arapların eline geçmiştir. 

10. yy.’da tekrar Bizans’ın eline geçen Dara, 1150’de Artuklu Beyi Timurtaş tarafından alınarak Mardin Artuklu Beyliği’ne bağlı bir kent yapılmıştır. 

1251 -1259 arasında İlhanlıların yıktığı kent,  yavaş yavaş terk edilmiş ve 14. yüzyılda küçük bir köy olmuştur.

İç içe oyular yapıların – saray, kilise, çarşı, zindan, tophane, sarnıçlar, su bendi, tophane, baraj, maksem (su haziresi), köprü vb.– halen görülen kalıntıları ile geniş bir alana Dara Kenti’nin etrafı 4 km’lik surlarla çevrilmiştir.

Kentin en önemli yerlerinden İç kale kısmı 50 m yükseklikte bir tepe düzlüğünde yer almaktadır.

Antik kentin içinde bulunduğu Oğuz Köyü’nde geç Roma mağara evleri dikkat çekmektedir. 

En önemli kalıntılarından sarnıçlar hem kentin su ihtiyacını karşılamakta hem de savunma amacıyla kullanılmaktaydı.

Dara’nın en etkileyici yapıları batısındaki geniş tepelerin üzerinde, derin ve geniş vadi aralarına kaya oyma mezarlıklarıdır.

Kentte daha sonra özellikle 14-15. yy. İslami dönem mezarları ve bir türbe de eklenmiştir.

363 yılında Persler tarafından alınan Nusaybin’in ardından öne çıkan Dara’yı 100 yıl sonra Persler almıştır. 7. yy.’da 744-750 Emevilerin, ardından  750-1517 Abbasilerin daha sonra  Osmanlıların eline geçmiştir. 

Dara’nın Önemli Kalıntıları;

Mezarlık- Nekropol;

Mezopotamya Ovası’na hakim güneydeki yüksek tepeden geniş alana yayılan kent, 6. yy.’da yerleşim yerini genişletirken taş ocağı olarak kullanılmıştır. Daha sonra taş ile düzgün cepheler yapılarak Dara’nın batısındaki geniş tepeler doğal kaya oyma mezarlıklara (3 farklı kaya 6.- 8. yy, lahit 6.- 8.yy. ve basit sanduka 8.-14. yy.)  dönüştürülmüştür. 

Mezarlarda Hıristiyanları da  uzun zaman etkileyen çoklu Pagan ölü gömme tekniği (oda mezarlar) görülmektedir. Paganizm, sadece insanı değil hayvan, doğa, toprak, bitki, ruh vb. saygılı ve dikkate alan bir kültürdür. Ölünün ruhu gelip otursun dinlensin diye yapılan pagan mezarlar, Roma lahitlerinde de karşımıza çıkar.

Çok daha sonra Hıristiyanlıkta mezarlıkta basit sanduka mezarlar görülmektedir.

Ana kayaya oyulan boyut, plan, iç düzenlemeleriyle dikkat çeken üç katlı mezar yapılar kuzey-güney yönünde dikdörtgene benzer, üst katı üç yönlü- batı, güney ve doğu- kenarları koridor/balkon şeklinde düzenlenmiştir. 

Yapının kuzeyinde anıtsal girişde bitkisel ve dini süslemeler Kutsal kitaplarda “ruhlara nefes verilmesi ve yeniden dirilişin” canlandırıldığı Kur’an’daki  Enbiyâ ve Sâd Surelerindeki peygamberler, Yahudi Hıristiyan ve İslam dininde inanılan, Arapça Zülkifl, İbranice Ezekiel (Ölüleri dirilten Peygamber, Tanrı Güçlendirir) sahnesinin işlendiği bu galeri mezarın, 573 istilasından sonra Sasaniler tarafından savaşta öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, 591’de sürgünden dönen Doğu Romalılarca yapıldığı düşünülmektedir. 

2009 yılında yapılan kazılarda, yapının alt katında yüzlerce insana ait kemikler açığa çıkarılmış ve bu insanların Ezekiel’in mucizesindeki gibi yeniden dirilecekleri gün için bu mezarda toplandıkları belirlenmiştir.

Ayrıca Nekropol alanında Rus Çeçen savaşında (1870) göçerek Dara’ya yerleşen ve geçirdikleri salgın bir hastalık sonucu hayatını kaybeden Çeçenlerin mezarları orta alandaki tepe üzerinde yer almaktadır.

Kent Surları;

Kentin kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur duvarlarının 2.8 km’lik kısmı net olarak takip edilebilmektedir. Dara’da iç sur ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi üzerinde 28 kule ile çok sayıda hendek bulunmaktadır. Dara’nın görkemli sur kalıntıları, I. Anastasius (491–518)  ve I. Justinianus (527–565) dönemlerine aittir. 530 yılında İmparator Justinianus döneminde duvarların yüksekliği yaklaşık 20 m’ye yükseltilerek ikinci bir kat oluşturulmuş, mazgallara ve okçu pencerelerine yer verilmiştir.

Kapılar;

Surlarda  dört yöne açılan kapıların yanında sur altından geçtiği kemerli bölümler içinde nehrin kuzey ve güneyinde su kapıları da bulunmaktadır. Su, kente kuzey sur duvarlarına açılan kemerli açıklıklardan girmekteymiş. Çift sıra demir parmaklıkla örülen bu açıklıklar büyük ölçüde sağlam ve halen görülebilmektedir. Suyun kenti terk ettiği güney su kapısında da benzer mimari form görülmektedir. 

Agora Caddesi;

Güney kapıdan başlayıp kentin içinde kuzeye, Dara Deresi kıyısı boyunca uzanan geniş bir cadde bulunmaktadır. Büyük blok taşlarla döşenmiş olan yaklaşık 5,5 m genişliğindeki caddenin doğu kenarı dereye bakarken batı kenarı boyunca bir portiko ve arkasında dükkânların/atölyelerin bulunması, bu alanın, kentin, alışverişi için ayrılan, kamusal bir alan olduğunu göstermektedir.

Köprüler;

Dara’da, kentin içinden geçen üzerinde 3’ü şehrin içinde, biriside güney kapısının dışında, 4 köprülü Dara Deresi görülür. Bu köprü de Nusaybin yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmeleri için yapılmıştır. Benzer özellikler gösteren köprüler, kesme taş örgülü ve yuvarlak kemerli olarak inşa edilmiştir. Surların içinde en güneydeki  doğu-batı yönlü köprü halen sağlam ve 3 kemeri de görülebilmektedir. 

Maksem; Maksem (üstü örtülü su hazne binası);

Akropolün güney yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılan makseme su 4 km uzaktan kanallarla kuzeydeki tepelerden getirilir. Toplanan su, kanallarla kentin yapılarına ve diğer sarnıçlara dağıtılırdı. Maksem birbirine paralel, üstü beşik tonozla örtülü, doğu-batı yönünde on adet hücre-odadan oluşmaktadır. Maksemin her bir hücresi 50 m uzunlukta, 4 m genişlikte ve 18 m yüksekliğinde olup, toplamda yaklaşık 14.500 m3 su alabilmektedir.

Sarnıçlar;

Yüksek dağlardan gelerek depolanan ve su ihtiyacını karşılamak üzere kanallarla tüm kente dağılan su sistemleri ve sarnıçlar kentin savunmasında da önemlidir. Özellikle Sasanilerce kuşatılınca kentin suyu bu kaynaklardan uzun zaman sağlanmıştır. 

Batı 1 Sarnıcı ;

Batı surların bitişiğinde  ve çevresindeki yapıların su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir. 

Batı 2 Sarnıcı;

Batı sarnıcının kentin güneybatısında, ana sur duvarının dışında, kente alınmayan ticari kervanlar ve nekropol alanını için inşa edilmiştir. 

Ana kayaya oyularak üstü çapraz tonozlu tavanla kapatılan yapı, iki adet dikdörtgen taş paye ile taşınır. Bu sarnıçta 12 m’ lik dolgu toprağı Müze Müdürlüğü’nün yürüttüğü kazı çalışmaları ile boşaltılmıştır.

Kilise – Zindan Sarnıç ;

Agora caddesinin yaklaşık 100 m kuzeybatısındaki orijinal girişi doğudan olan büyük sarnıç, düzgün kesme taş duvarlıdır. Bağlantılı yapılar ile mekânların hala toprak altında ve üzerine daha sonra bir ev yapılmasına karşın sarnıç hala görkemlidir. 

İki katlı yapının üzerine kentin katedrali (büyük kilise ) yapılmış ancak bugün sadece batı kısmında bir duvarı ayaktadır. Tarihçi Prokopius’a göre Dara’da 2 tane önemli kilise vardır. Bunlardan birisi ‘Büyük Kilise’ diğeri, Bartholomew Kilisesi’dir. Tarihçi Theodora Lector’a göre;  Aziz Bartholomew, Anastasius’un rüyasına girmiş ve şehrin korunmasını istemiştir. Bunun üzerine Anastasius, Bartholomew’un kemiklerini Kıbrıs’tan Dara’ya getirtmiştir. 

Dara’da 14. yy.’a kadar Süryani Metropolitliği bulunmaktaydı.

Vaftiz Teknesi;

Büyük Kilise’nin kuzeydoğusunda iyi korunmuş vaftiz havuzu yetişkinlerin Hristiyanlığa geçişi için yapılmıştır. İki yandaki  basamakların birinden havuza girilir Vaftiz olunur, beklenir ve  diğer yanından çıkılarak tören tamamlanırdı. 

Barajlar;  

Kentin kuzeyinde nehrin üzerinde 250 m uzunlukta bir baraj ve bir de küçük baraj kalıntısı bulunmaktadır. Tarihçi John of Ephesus, büyük barajın 573’deki kuşatma sırasında, kentin su kaynaklarını kesmek isteyen Sasani ordusu tarafından yapıldığını söylemiştir.

Mozaikli Yapı;

Büyük kaya mezarlığın 50 m güneyindeki yapı, Roma imparatoru Anastasius dönemine aittir.

Özel mülkiyet diyerek henüz tamamı açığa çıkartılamayan yapının doğusundaki odalar mozaik döşemeyle kaplı ve kuzeyden güneye doğru alçalan koridorlardan oluşur. Çoban, bitki ve hayvan mozaiklerin olduğu sahnenin ortasında 11 sıralı bir  yazıt da bulunmaktadır. Yazıtta kentin 507 yılında Anastasius’a ithafen  Diyarbakır (Amid) kiliselerinin katkısı ile kuruluşu anlatılmaktadır.

İslami Dönem Mezarlığı ve Türbe;

Doğudaki tepede İslami geniş mezarlık 12. yy.’a aittir. Burada ayrıca düzgün kesme taştan, baldaken (bir taht ya da altar üzerinde sütunlar vasıtasıyla yükselerek onu koruyan bir bölüm) tarzında yapılan, 4 ayak üzeri kubbe ile örtülü türbe yer almaktadır. 

Kime ait olduğu ya da ne zaman yapıldığı bilinmese de üslubu 14.- 15. yy.’a benzemektedir.

6-2-3-Nusaybin- Mor Evgin Manastırı;

Nusaybin’e 30 km, Girmeli’ye 7 km uzaklıkta, Turabdin Dağı yamacında, bir zamanlar pagan tapınağı olarak kullanılan mağaralardan oluşan Mor Evgin Manastırı, 4. yy.’da Mısırlı keşiş, Kızıldeniz’de inci dalgıcı, öldükten sonra aziz olan Mor Evgin tarafından kurulmuştur.

Denizden 900 m, ovadan 500 m yükseğe kurulan manastır, kentin en eski ve önemli Hıristiyanlık yapılarındandır. 

Yanında azizlere ait mezarların bulunduğu manastırın çok sayıda inziva ve keşiş odası bulunmaktadır.

6-2-4-Nusaybin-Mor Yuhanna Kilisesi: Turabdin Dağı, kayalık alana kurulan kilise, Mor Evgin Manastırına 5 km uzaklıktaki kilise Hıristiyan dünyası için önemli bir merkezdi.

Bir çok yapıdan oluşan kilise sıklıkla ziyaret edilen dini yapılardan biriydi.

6-2-5-Nusaybin-Mor Yakup Manastırı;

İlçe merkezinde, Zeynel Abidin Cami yakınında, bir zamanlar Pers Mecusi tapınağı üzerine kurulan manastır, Pers komutanı mabede tanrılara kurbanlar sunmak için geldiğinde Mor Bar Şabo ve 11 öğrencisini şehit edince onların anısına 328 yılında kurulmuştur. 

İçinde bir de türbesi olan manastırda 19. yy.’a kadar burada rahipler yaşamaktaydı.

330 yılında Mısır’da doğup, İskenderiye’de rahiplik yapmış, Mısır’dan deniz yoluyla Tarsus’a sonra Diyarbakır’a gelen Mor Yakup,  Turabdin’deki Şiluh (Salıh) köyüne yerleşen Mor Yakup Mor Yakup MS 421’de ölünce aziz olmuştur.

Hastalara –engelli insanları, sakat ve topalları iyileştirmesi, bir haftalık bebeği konuşturması vb.-şifa verdiğine inanılan kilise, 309 yılında Nusaybin episkoposluğuna getirilen Mor Yakup’a adanmıştır. 

Yapı, 8. yy’a kadar katedral ve vaftizhane olarak kullanılmış, bu tarihten sonra katedral yıkılınca vaftizhane de kiliseye dönüştürülmüştür.

İyi korunan kilisenin yüksek kabartmalı bezemeleri, dini motifleri taş ve ahşap işçiliği oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca kilisenin etrafında tapınak döneminden kalan eski kemerlerin kalıntıları görülür.

Mor Yakup ve öğrencisi şair Mor Efrem, 326 yılında da ünlü Nusaybin Okulu’nu burada kurmuşlar. Dünyanın ilk üniversitelerinden biri kabul edilen okulda 800-1000 kadar öğrencinin yatılı olarak okuduğu bilinmektedir. 

Nusaybin Okulu’nda teoloji, felsefe, mantık, edebiyat, geometri, astronomi, tıp ve hukuk dersleri verilmekteydi. 38 yıl boyunca bu okulda öğretmenlik yapan Mor Efrem, Süryani edebiyatının önemli bir şairi ve Süryani dilinin en büyük ustası kabul edilmektedir. 

Birçok ilahi ve şiir yazmış olan Mor Efrem en eski Süryani ilahilerini bestelemiştir.

Mor Yakup ölünce yalnız kalan öğrencisi Mor Daniel’in yanına zamanla yüzlerce rahip katılmıştır. Manastırı büyütülerek 508-510 yıllarında, Başrahip Teofil başkanlığında Mor Yakup adına büyük bir kilise inşa edilmiştir. 

Mezbah kapısında kilise yapımına yapılan bağışçıların adlarının asıldığı dikkat çeker. Manastırdaki kitabelerde 770-1364 yılları arasında bu manastırda ölen rahip, keşiş, patriklerin ve diğer din adamlarının listesi bulunmaktadır. 

8.yy.’da Metropolitlik merkezi olan Mor Yakup Manastırı, 1364-1839 yıllarında da Turabdin bölgesinin Patriklik makamı olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’na kadar kullanılan manastır, 1965 yılında kadar sahipsiz kalmış, daha sonra rahipler atanmıştır.

Kentteki diğer dini yapılardan; 

Bülbül Köyü’ndeki 3.yy.’da yapılan Mor Yakup-Mor Kuryakus Kilesesi, Günyurdu Köyü’nde tepeye kurulu, kayalığa yapılan Mor Babi Kilisesi, Günyurdu Köyü’nde tepede yer alan tarihi belli olmayan Patrik III. Yakup tarafından eklemeler yapılan Mor Aho Kilisesi, Günyurdu Köyü kuzeyinde bulunan en eski tarihli dini yapılardan Mor Şemun Kilisesi de kentte ziyaret edilmesi gereken Hıristiyanlık dönemine ait dini ve tarihi yapılardır.

6-2-6-Nusaybin- Zeynel Abidin Cami ve Türbesi ;

12.yy.’da yapılan kare palanlı, tek katlı caminin üstü düz dam ile örtülüdür. Hz. Muhammed’in 13. göbek torunu Zeynel Abidin’e adanan camide kız kardeşi Sitti’nin mezarı bulunmaktadır. 

Cami tarihi ve mimari özelliğine göre Unesco geçici listesine girmiştir.

6-2-7-Nusaybin- Marin Harabeleri;

Nusaybin’e 28 km uzaklıkta, Bagok Dağı eteklerindeki harabelere Asurlular Merdis demiştir.  

Harabelerde Roma, Bizans ve Süryani Kadim cemaatine ait birçok kilise kalıntısına rastlanmıştır.

6-3-1- Midyat;

İl merkezine yaklaşık 60-70 km uzaklıkta, en bilinen, denizden 1070 m yükseklikteki ilçe Midyat, coğrafi özellikleri, tarihi, mimarisi vb. ile Mardin’e benzemektedir.

“Diller ve Dinler Şehri” kenti denen Midyat, tarihi boyunca çeşitli dinlere (Katolik, Ortodoks, Protestan- Hıristiyanlık, Yezidilik ve İslam) ve dillere (Asurca, Akadca/Aramice, Süryanice, Kürtçe, Türkçe ve Arapça) kucak açmıştır. Midyat bir dönem özellikle Süryaniler için en önemli yerleşim yeri iken göçlerin ardından ilçe merkezi yakınındaki Estel’e kaymıştır.

Tarihi MÖ 3000 Sümerlere giden ardından Asur ve Akadların yaşadığı Midyat’ın adına ilk kez, MÖ 9. yy.’da kenti ve bölgeyi ele geçiren Asur Kralı II. Nasurnipal’ın yazdırdığı tabletlerinde rastlanmıştır. Tabletlerde kentin adının Süryanice ve Aramice vatanım, mahallem anlamında Matiate olarak yazıldığı görülmektedir.

İl merkezi ve bölgeyle birlikte çok sayıda ulusun -Hitit, Asur, Pers, MÖ 1300-MÖ 900 Urartu,  MÖ 2025 -MÖ 612 Asur, MÖ 678-MÖ 550 Med-Pers, MÖ 333 Yunan- Makedonya, Helen, MÖ312-MÖ 63 Selevkos, MÖ 54 Roma, 205-310 Pers-Sasani, Roma, 330-641 Bizans, 641 Arap istilaları ve  750 Abbasi ,895 -1004 Arap-Şii Hamdaniler, 1089 Selçuklu, 1127 Zengiler, 1130 Artuklu, 1335 İlhanlı (Moğol), Eyyubi, İlgazi, Memluk, 1406 Karakoyunlu ile 1350-1502Akkoyunlu, 1508 Safavi , 15. yy. Timur ve 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında da Osmanlı- yaşadığı Midyat, Hıristiyanlık döneminde ayrı bir önem kazanmıştır. 

Taş konakları, kemerli geçitleri, çan kuleleriyle tarihten günümüze uzanan bir kent olduğu hemen anlaşılan Midyat insana zaman tüneline girmiş duygusu verir.

Taş işleme sanatı (Nahid), gümüş işleme ile öne çıkan kentte yakın zamana kadar Süryanilerin çokça yaşadığı bilinmektedir. Kentteki tarihi evler, kiliseler, taş sokaklar, telkari gümüşleri yapan atölyeleri ile hala tarihin kokusunu hissetmek mümkündür. 

6-3-2- Midyat –Midyat-Mor Gabriel- Deyrulumur- Manastırı;

Mor Gabriel- Deyrulumur- Manastırı, Turabbin Metropolitliği’nin merkezi Midyat’a 18 km-23 km. uzaklıkta yüksek bir tepede 397 yılında Savurlu Mor Smuel ve Kartminli Mor Şemun tarafından kurulmuştur. 

Meşe ağaçlarıyla yapılan Mor Gabriel- Deyrulumur- Manastırı, Ortodoks Süryani kadim cemaatinin en önemli ve büyük yapıtlarından biridir. 

Manastır, 615-1049 yılları arasında Metropolitlik merkezi iken farklı dönemlerde, değişik amaçlarla yapılan eklemelerle, çeşitli kişiler tarafından -395-408 Kral Arcadius zamanında Mor Şemun zamanında barınma ve dua yerleri, 408- 450 Kral Theodosius zamanında lahitler için abide evi, Meryem ana Kilisesi, Resuller Kilisesi, Kırkşehit Kilisesi, Mor Smuel Mabedi, Theodora Kubbesi ve Mor Şlemun Mabedi- büyütülerek bugünkü halini almıştır. 

17 m yükseklikteki çarpıcı kubbeleri, eşsiz taş ve ahşap işçilikleri, orijinal dini motifleri ile  Mor Gabriel- Deyrulumur- Manastırı, 2021 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne de dahil edilmiştir.

Ayrıca Midyat-Hasköy’de Deyr el-Umar Manastırı da tarihi ve dini özelliği ile dikkat çekici ve ziyaret edilmesi gereken önemli bir yapıdır.

6-3-3- Midyat- Mor Abraham Habel (Hobel) Manastırı;

Tüm inananlar tarafından kutsal kabul edilen Turabbdin (Kulların Dağı) bölgesinde kurulan en etkileyici dini yapılardan Mor Abraham Habel Manastırı, 5. yy.’da Süryani keşişler Abraham ve Habel tarafından yaptırılmıştır. 

Yan yana dizili üç kilise –Mor Habel, Mor Abraham ve Meryemana kiliseleri- yemekhane, odalar ve aile mezarlığından oluşan manastırda bir dönem haftanın üç günü tüm bölge halkıyla ayin yapılmaktaydı.

Mezarlıktaki mezar taşlarının ailelere göre farklı renklerden oluştuğu görülmektedir.

Özellikle Süryanilerin çoğu bölgeden ayrılmak zorunda kaldığı için cemaati azaldığından ayinlerin aksamasıyla birlikte yapı da oldukça harap duruma düşmüştür.

Ancak 2000 yıllarında sonra onarılan manastır, turizm amaçlı da olsa ziyarete açılmıştır.

6-3-4- Midyat- Mor Loozor Manastırı;

Turabdin (Kulların Dağı) bölgesindeki manastırın 5. ya da 6. yy’ da yapıldığı bilinmektedir. Mimarisi, süslemeleri ve işçiliği açısından dönem özelliklerini yansıtan manastırın en önemli özelliği kulesinin son derece büyük olmasıdır. 

Kilisenin içindeki bölgedeki ustaların elinden çıktığı belli taş ve ahşap işlemeleri, bitkisel, geometrik ve özellikle dini motiflerinin güzelliği hayranlık uyandırmaktadır.

Kesme taştan inşa edilen manastır, yine 3 m yükseklikteki kesme taş surlarla çevrilidir.

Mor Loozor Manastırı, 2021 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen 9 manastırdan biridir.

Manastır, bölgeyi ziyarete gelen dini ya da  turistlik amaçlı gezginlerin en önemli uğrak noktalarındandır. 

6-3-5- Midyat- Güngören Köyü- Mor Estafanos (Mor Stefanos )Kilisesi;

Bölgenin en dikkat çekici kiliselerinden biri Mor Estafanos Kilisesi, Midyat’ın Güngören (Keferbe) Köyü’nde bulunmaktadır. 

Yazlık ibadet mekanı olarak kullanılan kilise ilçe merkezine yarım saatlik mesafededir. 

Kilise, Ermeni Cemaat tarafından yöresel kesme taştan inşa edilmiştir. İç avlulu yapının vaftizhanesi Vaftizci Mor Yuhanon Kilisesi bulunmaktadır.

Turabdin bölgesi en güzel köy kiliselerinden Stefanos Kilisesi’nin uzun orta nefi doğu-batı yönünde yerleştirilmiştir. 

Kilisenin gerek mimarisi, gerek süslemeleri, dini motifleri, vaftizhanesi, geniş avlusu ile dikkat çekmektedir. Kilise 1650 yılından beri eğitim amacıyla kullanılmaktadır.

6-3-6- Midyat- Mor Yusuf (Surp Hovsep)Kilisesi;

Şar Mahallesi’ndeki kilise, Ermeni Meclis-i Mebusan üyesi olan Hovsep Kazasyan, Ermeni Katolik cemaati ve Melkun Nazaryan tarafından Mimar Lole’ye 1864 – 1894 yıllarında  yaptırılmıştır.. Nemden korumak için temeline tonlarca tuz konması kiliseye ayrı bir önem verildiğini göstermektedir.

6-3-7- Midyat- Mor Barsavmo Kilisesi;

Yapımına 4. yy.’da başlanan Süryani Barsavmo mucizeleri ve erdemleriyle öldükten sonra aziz yapılmıştır. 

Dönem mimari ve süsleme özelliklerine göre inşa edilen kilise, zamanla harap duruma düşmüş ancak 1910 yılında eski temelleri üzerine geleneksel biçimde yeniden inşa edilmiştir. 

Mor Barsavmo Kilisesi, bezemeleri, motifleri ve zengin süslemeleri ile son derece estetik bir yapıdır.

6-3-8- Midyat –Mor Şarbel (Aziz Şarbel Mahluf ) Kilisesi;

Midyat merkezi Akçakaya Mahallesi’ndeki kilise, bölgenin ve kentin en son inşa edilen, en etkileyici, en büyük kiliselerinden biridir.

Müslümanlar, Hıristiyanlar ve özellikle Süryaniler için değer verilen ‘Lübnan’ın Mucizevi Keşişi” kabul edlilen Lübnanlı Marini keşiş ve rahip, Şarbel adına adanmıştır.

Küçük yaşlardan itibaren kendini dine acıyan Şarbel, yaşarken gösterdiği mucizeler ile Katolik kilisesi tarafından öldükten sonra aziz ilan edilmiştir.

Ortodoks Süryani nüfusun bölgede çok olduğu dönemde 1900’lü yılların başında yapılan metropolitik kilise, yöreye özgü Midyat taşından inşa edilmiştir. 

Yapının geneline yayılan özenli taş ve ahşap işçiliği son derece etkileyicidir.

6-3-9- Midyat –Bethil Kilisesi;

Midyat, Cumhuriyet Caddesi, Konukevi yakınındaki kilise, yöresel Midyat taşından yapılmıştır. Kare planlı, kubbeli kilisenin içinde ve dışındaki taş ve ahşap işçiliği görülmesi gereken önemli bir dini yapıdır. 

Protestanlarca son derece önemli bir ibadet mekanı olan kilise, sıklıkla ziyaret edilen bir yapıdır.

6-3-10- Midyat-Mor Aksanoya (Mor Ahısnoya) Kilisesi;

İlçenin en eski dini yapısı olan Mor Aksanoya Kilisesi, 4.yy.’da bir Pers-Mecusi tapınağı üzerine yapılmıştır. 

Mimarisi ve süslemeleriyle dikkat çeken kilise kullanılmadığı için harap olmuştur.  

Kilise, 1961’de eski kalıntılardan yararlanılarak restore edilmiştir. 

6-3-11- Midyat –Meryem Ana Manastırı;

Anıtlı (Hah) köyündeki manastır, bir Roma mecusi tapınağı üzerine 5.-6. yy.’da kurulmuştur.

1. yy.’da Roma zafer takını andıran yapının üstünde çan kulesi bulunmaktadır. 

Kare planıyla Deyrülzaferan Manastırı’na benzeyen yöresel taşlarla inşa edilen manastır, Süryaniler tarafındançoklukla ziyaret etmekteydi. 

6-3-12- Midyat -Hah Katedrali-Mor Sobo Kilisesi;

Katedraller Köyü denilen Anıtlı (Hah) Köyü’ndeki Hah Katedrali, ilçe merkezine yarım saatlik mesafededir. Mor (Aziz) Sobo’ya adanan Hah Katedrali 6. yy.’da inşa edilmiştir. 

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunan yöresel taşlar ve mimari özelliklere göre inşa edilen kilise, harap durumdadır.  olsa da temel mimari özelliklerini koruyor.

6-3-13- Midyat –İzozoel Kilisesi;

Altıntaş (Keferze) köyündeki kuzeyine doğru yükseltilerek yapılan kilise, köyü görebilen son derece güzel bir yere konumlanmıştır. 

Mor Gabriel Manastırı, mimarı Şufnayn’ın oğulları mimar Theodosius ve Theodore tarafından 6. yy.’da yapıldığına inanılan kilise, Turabdin bölgesinin en iyi yılları 8.yy.’a tanıklık etmiştir.

Bulunduğu yere uygun görkemli çan kulesine sahip kilisenin mimarisi, süslemeleri, dini motifleri, taş ve ahşap işçiliği ile görülmesi gereken önemli bir dini yapıdır.

6-3-14- Midyat –Mor Abraham Kilisesi ;

Yöresel taşlarla dönem mimarisine uygun, Mor Gabrielli Abraham ve Hobel isimli iki keşiş tarafından 5. yy.’da yapılan kilisenin Meryem Ana kubbesi vardır. 

Midyat Hıristiyanlarının merkez mezarlığı da bulunan kilise en çok ziyaret edilen dini mekanlardandı.

6-3-15- Midyat –Mor Şimuni Kilisesi ;

Tanrıya inancından dolayı yedi çocuğu ile öldürülen ve azize ilan edilen Mor Şimuni adına adanan kilise, 6.yy.’da yapılmıştır. 

Yöresel taşlar ve mimari özelliğine bağlı kalınarak yapılan kilise, tüm Mezopotamya manzarasına hakim bir noktada bulunmaktadır. 

Kırklar Kilisesi’ne benzetilen yapı, bir azizeye ilan edilen tek kilisedir. 

Yapının süslemeleri, dini motifleri, ceviz kapıları, sunağı ile görülmesi gereken önemli bir yapıdır. Bölgenin en güzel kiliselerinden biri olan Mor Şimuni’nin çan kulesi, Mimarbaşı Cabare Kandura tarafından yapılmıştır.

6-3-16- Midyat –Estel;

Midyat ilçesi, eski yerleşim yeri ve Estel olarak ikiye ayrılabilir. Süryanilerin çoğunlukla yerleşim yeri olan Estel’de çok sayıda tarihi binaya yeni konutlar eklenmiştir. Mardin’i andıran dar uzun, açık sarı taş sokaklara dizili kalın duvarlı, katori (Midyat taşı) taş konaklar, kiliseler, manastırlar kentin tarihini günümüze taşır. 

Kentin pek çok yerinde karşınıza çıkacak restaurant, kafe ve dükkanlarda yöresel yemekler, şaraplar yanında dışında telkari gibi geleneksel bulunmaktadır. 

6-3-17- Turabdin Platosu;

Midyat yakınındaki anlamı“Kulların Dağı” olan Turabdin Dağı üzerindeki plato sağladığı olanaklar düz arazi, ormanlar, dereler, mağaralar vb. ile binlerce yıldır insanların yaşadığı en önemli merkezlerden biri olmuştur. 

Tarihi MÖ 4000 yıllarına giden plato, Paganların tapınaklarından ilk Hıristiyanların manastırlarına Müslümanların camilerine ev sahipliği yapmaktadır. 

İpek Yolu üzerinde olan platonun özellikle ticari gelişimi ilk dönemlerden beri hızlı ve devamlı olmuştur. Sayıları neredeyse 80’e varan manastıra sahip platoda bölgeye özgü Midyat taşı ile yapılan gerek dini yapılar gerekse diğer yapılar halen ayaktadır. 

Plato, bölgeye gelenlerin mutlaka uğrak verdikleri noktalarından biridir.

6-3-18-Midyat -Ulu Cami ;

Midyat merkezde ilçenin en eski camisi, 800 yılında yapılmıştır. 

Sarı kesme taştan yapılan caminin özellikle mihrabının bitkisel ve geometrik süslemeleri dikkat çekicidir. 

Caminin yanında tek seferli bir de minare bulunmaktadır.

6-3-19- Midyat –Cevat Paşa Cami;

Midyat merkezinde yer alan cami 1915 yılında inşa edilmiştir. Osmanlı son döneminde görev yapan Cevat Paşa tarafından yaptılan cami, geniş avlusu ve kalın duvarlarıyla bilgeyle uyumlu yöresel katori taşla inşa edilmiştir. 

3000 m2’lik caminin mimarisi, küçük kubbeleri ve geleneksel süslemeleri, bitkisel ve geometrik desenli motifleri, taş oymaları son derece etkileyicidir. 

Küre taşından yapılan son derece büyük ölçüdeki süslü minareye sahip cami kentin en önemli dini mekanlarından biridir.

6-3-20- Midyat -Gelüşke Hanı;

İlçe merkezinde Kuyumcular Çarşısı yanındaki han, 1903 yılında sarı katori taşından inşa edilmiştir.

Han, geleneksel Süryani yapılarından kabul edilen dikdörtgen planlıdır.

Bir dönem ticari amaçla kullanılan bir dönem köylü pazarı olarak kullanılan han halen turizm amaçlı restorant, bahçeleri, süs havuzları ve kafeleriyle gezginlere hizmet vermektedir.

6-3-21- Midyat -Kent Müzesi (Estel Hanı);

Midyat’a  yaklaşık 2 km uzaklıktaki Estel Hanı, Ulu Cami Mahallesi’nde yer almaktadır. 

Yapım tarihi tam belli olmayan 3 katlı hanlardan, U planlı  Estel Hanı düzgün kesme taştan yapılmıştır. Bodrumu kayaya oyularak yapılan tek avlulu han, beşik tonozlu; dıştan ise üzeri düz damla örtülüdür. 

Gösterişli giriş kapısı, etkileyici taş ve ahşap işçiliği ile kente gelenlerin görmesi gerek han, 2021 yılında Midyat Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilerek müzeye çevrilmiştir.

Müzede, Akad, Hitit, Asur, İskit, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemi eserleri sergilenmektedir. 

Müzenin Etnografya bölümünde yüzlerce yıllık el yapımı kilimler, süs eşyaları, yöresel giysiler ve günlük eşyalar gibi birçok etkileyici kültürel oje gözler önüne serilmektedir.

6-3-24- Midyat Çevre Kültür Evi;

Midyat Belediyesi Kültür Evi de denilen Midyat Kent Müzesi yakınındaki Estel Kültür Evi ilçe merkezi olmak üzere tüm bölgeye yayılan Süryani kültürüne ait yöresel giysiler, el yapımı sanat ürünleri, süs eşyaları, takılar, taş oymalar, baharat  ve şarapların sergilendiği tadıldığı ve satın alındığı önemli bir mekandır.

6-3-25- Midyat Mağaraları;

Birbirine bağlanan çok sayıdaki mağara çalar boyunca, çok sayıda ulus tarafından konaklama ve  güvenlik amacıyla kullanılmıştır. 

Özellikle Süryanilerin mağaranın içindeki kayaları oyarak odalar, avlular, mahzenler ve mabetler yapmışlardır. 

6-3-26- Midyat Konuk Evi;

Kent merkezinde, katori (sarı Midyat taşı) ve kayaların oyularak yapılan 3 katlı evin taş ve ahşap işçiliği göz kamaştırmaktadır.  

Midyat’ın en güzel konağı olan yapı, yöreye özgü el dokuması kilimler ve antikalarla dekore edilmiştir.

6-3-27- Midyat Taş Evleri ve Süryani Evleri;

Midyat’ın tamamına yayılan kalori taşından yapılan taş ve Süryani evleri dar sokaklarda nefes almaya çalışmaktadır. Yüzlerce yıllık tarihiyle onarılarak günümüze taşınan evler, mimarileri ve süslemeleriyle dönemlerinin özelliklerini yansıtmaktadırlar.

Bazıları turizm amaçlı otel, motel, restaurant cafe gibi mekanlara dönüşse de evlerin güzellikleri hala göz kamaştırmaktadır.

6-3-28- MidyatGümüşçüler ve Kuyumcular Çarşısı;

Tarihi İpek Yolu’na dayansa da son yıllarda onarımlarla ve artan turlarla hareketlenen kent gibi çarşı da geleneksel motiflerini yeni yeni ürünlerini sergilemektedir.

Gümüşçüler ve Kuyumcular çarşısını gezmeden ve alışveriş yapmadan Midyat’tan dönmek olanaksız gibidir.

Mimarisi, süslemeleri, işlemleriyle çarşı sadece bir alışveriş mekanından öte bir çeşit müze gibidir.

6-3-29- Midyat Köşk Meydanı;

Midyat’ın en hareketli yerlerinden bir Köşk Meydanı, kentin en önemli buluşma noktalarından biridir. 

Gümüşçüler Çarşısı yakınındaki meydanın etrafı tarihi binalar, evler yanında çok sayıda restoranlar,  kafeler, yüzlerce ürünün satıldığı dükkanlarla çevrilidir.

Kenti ziyarete gelenlerin mutlaka bir mola verdikleri meydan çok sayıda fotografa da yer almakatadır.

6-3-30- Midyat Beyazsu Deresi;

Mardin’den Midyat’a giderken yolda mola verilmesi gereken en önemli doğal yerlerden biri olan   Beyazsu Deresi, Nusaybin’e 20-25 km, Midyat’a 15-20km uzaklıktadır. Midyat’ın güneyindeki platodan beslenen dere, her mevsim ayrı güzellik sergilemektedir. Buz gibi  berrak suya sahip dere ve etrafındaki yeşil alan mutlaka görülmesi gereken bir güzelliktir.

6-3-31- Midyat- Kafro Köyü;

Midyat’a 15 km uzaklıkta, en ilginç köylerden Kafro’da uzun yıllar Süryaniler yaşamıştır. 

Ülke dışına çıkmak zorunda kalan Süryaniler yazın köylerine geldiğinde oldukça hareketlenen ilçe ve köyün dar sokaklardaki taş evler ve konaklarda kalırlar.

6-4-1- Derik- Derinsu Mağarası;

Derik’in batısında Derinsu Köyü’nde doğal yollarla oluşan mağarada bir de yeraltı gölü bulunduğu için Denizsu denilen derinliği bilinmeyen mağara, 15 m yüksekliğinde ve  2000 m2 genişliğindedir. 

6-4-2- Derik- Mor Cırcıs Manastırı;

İlçe merkezinde “U” şeklindeki kilisenin mimarisi, yüksek tavanı ve mihrabı ile koro balkonu oldukça dikkat çekmektedir.

6-4-3 –Derik –Kırmızı (Surp Kevork) Kilise: 

Süryani, Ermeni ve Keldanilere ait 6 kiliseden biri olan yapı, kent merkezinde, 10 taş sütun üzerine inşa edilen oldukça sade bir yapıdır. 420 yılında yapılan kilisenin farklı geometrik taşlarla süslenen mihrabı oldukça dikkat çekicidir.

İlçededi diğer kiliseler 1650 onarılan Surp Kevork Ermeni Kilisesi de ( Dera Sor Kilisesi ) hem ibadet hem eğitim amaçlı iki kullanılan iki bölümü vardır. Kilise, kırmızı toprakla yapıldığı için Kırmızı Kilise olarak da adlandırılmaktadır.

6-5-1-Savur-Dereiçi (Killit) Köyü;

İlçeye 5 km uzaklıktaki  Süryani köyü son yıllarda terk edilmiş gibidir. 

Zaman zaman ziyaret edilen köyün taş evleri, konakları, 7. yy. Süryani Ortodoksların Mor Yuhannon Kilisesi, Protestan ve Katolik üç kilisesi ve 3 km uzaklıkta, 6.yy. Mor Abay Manastırı, 4 km uzaklıkta Mor Theodute adlı gezgin keşişin Mısır’dan getirdiği kutsal emanetlerin üzerine kurulduğu, baş ağrılarına iyi geldiği düşünüldüğü için “Baş ağrısı manastırı” da denilen Mor Theodute Manastırı ve diğer iki manastır hala dikkat çekmektedir. 

Bağbozumu geleneği devam ettirilmeye çalışılarak bölgeye özgü şaraplar bugün de yapılmaktadır.

6-6-1-Kızıltepe Ulu Cami;

Artuklu dönemi yapısı olan cami, kentin en eski ve büyük camisidir. Kitabesine 1200 yılında Artuklu hükümdarı Hüsamettin Yavlak Aslan tarafından inşasına başlanıp 1204’te kardeşi Artuk Aslan tarafından bitirilen cami, sarımtırak kesme taş ve tuğla ile yapılmıştır. Caminin mimarisi ile taş ve ahşap işçiliği son derece ilgi çekicidir.

Mardin ve çevresinin görülmesi gereken diğer yerleri;

Ayrıca geçmişten günümüze farklı ışıkları bir arada yansıtmasından dolayı, gündüz gerdanlık gece mezarlık olarak tanımlanan Mardin, kaleler ve camiler kenti olarak da adlandırılır.

Geniş bir vadide yekpare taşlardan binalarıyla hayrete düşüren, 1000 x 500 m2’lik bir antik kent Derik- Fittar Harabeleri, ortalama 1500 m. yükseklikte bir tepede, Hamdani Abdullah bin Hamdan tarafından 10. yy.da yaptırılan, 800 m. uzunluğunda, saray, ev, cami kalıntılarıyla dikkat çeken 6 kapılı surla çevrili Mardin Kalesi, Cizre Kalesi, sarnıç, ev ve erzak ambarlarının halen görülebildiği Mazıdağı- Gümüşova Köyü- Dermetinan Kalesi, Artukluların en büyük yapısı, 15 burçlu, saray kalıntıları, mahzenleri, su sarnıçlarıyla dikkat çeken Derik- Rabbat Kalesi, Hasan Kale, 10. yy. da, Hamdaniler tarafından yaptırılan Nusaybin- Aznavur Kalesi, Romalılar zamanında yapılan Savur Kalesi, Hafemtay Kalesi, Lorna Kalesi, İranlılar tarafından yaptırılan Mardin- Dara Kalesi, üç ayaklı Bel-el Saferan  Manastırı’dır.

Ayrıca , Emir Necmettin Hamamı, Ulu Cami Hamamı, Bezestan Hamamı da kente gelenlerin belli başlı uğrak yerlerinden bazılarıdır.

Ayrıca, Anastiaspolis adıyla anılan antik kente ait buluntular ve Cizre yakınlarındaki çivi yazılı taş ve kayaların bulunduğu kalıntılar, Babil Harabeleri, Cudi Dağı ve Harabeleri, Dara Kalesi yanında, antik Dara kentine ait Nusaybin- Dara Harabeleri ile kiliseler- Nusaybin ve Süryani Kadim ve Meryem Ana kiliseleri kentin önemli tarihi merkezleridir.

1600 yıllık bir yapı Deyer El’umur Manastırı, Marin, Ramanus, Telbisim antik kentleri ile Hamzayı Kebir Zaviyesi Külliye ve Türbesi, Cihangir Bey Zaiyesi, Zerkan suyu üzerinde, kireçtaşından, beş gözlü Artuklulara ait Kızıltepe- Dunyasır- Köprüsü, Firdevs Köşkü, Roma döneminde yapılan, İskender’in de içinden geçtiği Nusaybin- Zafer Takı bölgenin tarihine ışık tutan eserler olarak gezilip görülmesi gereken tarihi değeri olan önemli yapılardır.

Bunların yanında kentteki Dicle Nehri yakınında çeşitli hastalıklara- deri, nefrit, romatizma vb.- iyi gelen suya sahip Germiab Kaplıcası ile mesire yerleri de yararlanılması gereken kentteki diğer önemli turizm yerleri olarak sıralanabilir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top