NEVŞEHİR (KAPADOKYA)

10- Nevşehir-Kapadokya;

Coğrafi;

Komşular;Kırşehir, Niğde, Aksaray, Kayseri ve Yozgat illeriyle komşudur. 

Yüzölçümü; 6.570 km²

İlçeler;  Bugünkü Kapadokya olarak anılan Nevşehir’in ilçeleri Acıgöl, Avanos, Derinkuyu, Gülşehir, Hacıbektaş, Kozaklı ve Ürgüp iken Tarihi Kapadokya’yı içeren alan Çorum, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kayseri ve hatta Malatya, Amasya, Kahramanmaraş, Adana ve Konya’nın bir kısımı.-Batısı Halys- Kızılırmak, Tatta-Tuz Gölü, Euphrates-Fırat ,güneydoğu Tıroslar, güneybatı Lykkaonia, kuzeyde Pontos’a kadar uzanmaktaydı. 

İklim; Nevşehir bölge genelinde olduğu gibi, yazları kurak ve sıcak, kışları uzun, soğuk ve kar yağışlı karasal iklim etkisi altında bir ildir. 

Bitki Örtüsü; Denizden ortalama 1150 m. yükseklikteki Nevşehir ili ve çevresi, % 18 sönmüş volkanik dağlar ve yüksek tepelerle – 1982 m. Erdaş, 1949 m. Hodul, 1768 m. Kızıldağ, 1622 m. Oylu, 1530 m. Kemil dağları– çevrili ve bölge yüzeyi  bu dağların – 3916 m. Erciyes, 2963 m. Melendiz, 3268 m. Hasan– atıkları çeşitli renk- sarı, siyah, beyaz, kahverengi ve yeşil vb.– ve sertlikte taş- tüf, onyx, obsidien, çakmaktaşı, bazalt vb.– ile kaplıdır. 

Yüzölçümünün % 57 Kızılırmak Platosu’nda yer alan kent ve çevresi orman olarak fakir, bozkır bitki örtüsü ile dikkat çekmektedir. 

İl genelinde ırmak, çay ve derelerle – Kızılırmak, Damsa Çayı, Acıgöl Deresi– beslenen küçük ve % 20’sini oluşturan verimli ovalarda – Kızılırmak, Avanos, Gülşehir, Derinkuyu– çeşitli tarım ürünleri yetiştirebilmektedir.

Ulaşım; Tarihi ipek ve ticaret yolu üzerinde bulunan Kapadokya Bölgesi’nin bugünkü merkezi Nevşehir ili, güneydoğu ve doğu Anadolu’yu batı, Ege ve Akdeniz’e bağlayan önemli bir kavşaktır. 

İstanbul’un ardından kültür turları güzergâhında yer alan Kapadokya, İç Anadolu’nun da en çok turist çeken kentidir.

Bu amaçla Nevşehir ve ilçelerinin karayolu ulaşımı oldukça iyi konumdadır. Aynı zamanda Kapadokya’ya iki havalimanı- kuzeyde Kayseri, batıda Nevşehir- Gülşehir- Tuzköy- ile kolayca ulaşılabilmektedir.

Tarihi; 

Milattan önceki dönemlere ait çok sayıda höyük bulunan bölgede ilk yerleşimin MÖ 3000 – MÖ 2000 Gülşehir – Civelek Mağarası’nda ve Avanos- Sarılar -Zank Höyük yakınlarında olduğu arkeolojik araştırmalarla ortaya konulmuştur.

MÖ 2000 – MÖ 1750 Kapadokya’nın daimi yazıyla tanışmasına öncülük eden Asur ticaret kolonilerine ait çeşitli konuların işlendiği -hukuk, ticaret, tarım, sosyal ve aile yaşamı vb. -çok sayıda tablet bölgenin tarihine ışık tutmaktadır.

MÖ 2000 Hititlerin Avrupa’dan yola çıkarak Kafkasya üzerinden MÖ 1650 – MÖ 1460 Kapadokya’ya geldiği, yerel halkla kaynaşıp İmparatorluk kurdukları yine ele geçen yazıt, tablet vb. belgelerden anlaşılmaktadır. 

Ayrıca Alişar ve Alacahöyük gibi önemli kentlerin yanında Hattuşaş- Boğazköy’ü başkent yapan Hititler Kapadokya’nın özellikle değerli kısraklarını alarak bunları eğittikleri ve uzun süren savaş ve ticari yolculuklarda kullandıkları tarihi kaynaklardan öğrenilmektedir.  

Daha sonra Orta Anadolu kentlerini ele geçiren Frigler MÖ 1400 – MÖ 1200 – MÖ 1190 Hitit İmparatorluğu’na son vermişlerse de geç Hitit krallıklarından Tabal Krallığı Kayseri, Niğde ve Kapadokya Bölgesi’nde bir süre daha etkili olmaya devam etmiştir. 

MÖ 1200 Ege kavimleri bu döneme ait bölgede Gülşehir- Sivasa- Gökçetoprak, Acıgöl- Topada, Hacıbektaş- Karaburna Hitit kaya anıtları bulunmaktadır. 

Bölgede kısa süreli varlık gösteren Friglerin egemenliğine son veren MÖ 7. yy. Kimmer-İskit akınları, MÖ 2200- MÖ 2000- MÖ 680- MÖ 610 Asur, MÖ 585 Med, Lidya, Armenialılar-Ermeniler da Kapadokya’da hüküm süren uluslardır. 

Daha sonra MÖ 585- MÖ 332 Anadolu ve Kapadokya’da önemli izler bırakan uygarlık Persler MÖ 547 yılında bölgeyi Güzel Atlar Ülkesi anlamına geldiği varsayılan Katpatuka adıyla satraplık-valilik olarak yönetmişlerdir. Bu adın Medler tarafından da kullanıldı bilinmektedir.

Bilge Umar’a  göre ise Helen dilinde Kappadox Yurdu anlamında gelen Kappadokia yakınındaki Kızılırmak’ın Delice Çay kolu olduğu varsayılan Kappadoks Irmağı’ndan gelmektedir.

Doğu Anadolu ve Kapadokya’yı Eğe’ye bağlayan Kral Yolu’nu geliştiren güçlü bir uygarlık olan Persler ateşe taptıkları için bölgedeki volkanik dağları Erciyes, Hasan ve Melendiz’i kutsal kabul etmişlerdir. 

MÖ 334- MÖ 332 Makedonyalı Büyük İskender, Persleri Anadolu’da bozguna uğratarak İmparatorluklarına son vermiş ve bölgenin yönetimini komutanı Sabiktas’a bırakmıştır. 

Bu komutan tarafından yönetilmek istemeyen Kapadokyalılar MÖ 332- MÖ 322- Pers soylusu Ariarathes’i  kral ilan ederek Kapadokya Krallığı’nın sınırlarını genişletmişlerdir. 

Bir ara İskender’in komutanlarından I. Seleukos tarafından kurulan ve Helen- Makedon Selevkoslular tarafından da hüküm sürülen Kapadokya 17 yılında Roma eyaleti olana kadar Makedon, Pontus, Galat ve Roma arasında sıkı mücadelelere tanık olmuştur. 

İmparator Tiberius döneminde Roma İmparatorluğu’na bağlanan Kapadokya uzun ve debdebeli bir yaşama kapılarını açmıştır. 

Romalılar Kapadokya- Eğe yolunun askeri ve ticari açıdan işlevselliğini genişleterek sık sık kullanmışlardır.

Daha sonra da Anadolu’da yayılmaya başlayan Hıristiyanlık etkisini Kapadokya’ da da hissettirmeye başlamış ve 4. yy. da Göreme ve çevresi başta olmak üzere Kayseri Piskoposu St. Basil liderliğinde bölgeye göç eden Hıristiyanlar kayaya oydukları manastırlarda yaşamaya başlamışlardır.

17-395 Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Kapadokya 395 – 1071 Bizans devletinin bir parçası haline gelerek çok sayıda manastır, kilise ve şapeliyle Hıristiyanlığın bir anlamda başkenti olmuştur. 

Özellikle 4. ve 13 yy. arası Hıristiyanlara ev sahipliği yapan Kapadokya, Hıristiyanlığın en önemli piskoposluk merkezlerinden biri ve pek çok azizin –Kayseri Piskoposu Büyük Basil, kardeşi Nyssalı Gregory, Nazianuslu Gregor– memleketi olması açısından kutsal öneme sahip bir yerleşkeydi. 

Bu dönemlere ait bölgede çok sayıda kilise, manastır, şapel, yeraltı kentlerin bir kısmını günümüzde her yıl binlerce kişi ziyaret etmektedir.

Sonra Anadolu’yu işgal eden Araplar 647-726 Kayseri’yi zaman zaman ele geçirdikleri için buradaki Hıristiyanlar bölge yerleşim yerlerinden Kaymaklı ve Derinkuyu çevresine yerleşerek yeraltı kentlerinde yaşamaya başlamışlardır. 

Ardından bir süre Emevilerin de yaşadığıNevşehir’i de içine alan Kapadokya, Türkler- Selçuklularla 1071 yılında tanışmıştır.

1097 Haçlı saldırılarına uğrayan Kapadokya, 1186 – 1195 Nureddin Şah, Melikşah, 1318 İlhanlılar, 1340 Eretna Beyliği, 1365 Karamanoğulları, 1402 Timur yönetimlerinin ardından 1406’da Osmanlı Devleti – Dulkadiroğulları ve Beylikler döneminin etkisi de bölgede görülmektedir. 

Eski adı Nissa, Türk dönemlerinde Muşkara- Kumral- Dayanıklı olarak adlandırılan Nevşehir il merkezinin asıl gelişimi Osmanlı dönemine denk olmuştur. 

Nevşehir, uzun yıllar sadece köy olarak kalmış Osmanlı Dönemi’nde ailesi bu köyden olan III Ahmet’in veziri Damat İbrahim Paşa zamanında kent ve çevresi bölge geneline göre daha ön plana çıkarak gelişmiş, büyümüştür.

Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, saraya damat olduktan sonra bölgeye çok yatırım yaptığı için kent, Yeni Şehir- Nevşehir olarak anılmaya başlamıştır. 

Nevşehir, Cumhuriyet döneminde bir süre Niğde’ye bağlı bir yerleşim yeri iken 1954 yılında il olmuştur.

Kapadokya Bölgesi’nin eşsiz coğrafi özellikleri ve tarihi eserlerini korumak amacıyla 1986 yılından beri 9572 hektarlık alan milli park olarak koruma altına alınmıştır.

Nevşehir ve Çevresindeki Tarihi Yapılar; 

10 -1- 1- Nevşehir Kalesi;

Kente hâkim bir tepede yer alan kale 12. yy. Selçuklu dönemi yapısıdır. Osmanlı döneminde Damat İbrahim Paşa tarafından onarılan kalede İstanbul’dan getirtilen 6 adet top bulunmaktadır. 

Son yıllarda dünyanın en büyük yer altı kentlerinden birinin bulunmasıyla kalede arkeolojik çalışmalara hız verilmiştir.

10- 1- 2- Damat İbrahim Paşa Külliyesi; 

1712- 1726 Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından Lale devrinin mimari özelliğine bağlı kalınarak yaptırılan külliye, cami, medrese, kütüphane, sıbyan mektebi, imarethane ve hamamdan oluşmaktadır. 

Kubbesinin kurşun olmasından dolayı Kurşunlu Cami olarak da anılan yapının özellikle mihrabının taş, minberinin de mermer işçiliği döneminin en güzel örneklerinden kabul edilmektedir. 

Çok sayıda değerli el yazmasının bulunduğu külliyenin medrese bölümü, 1961 yılında kütüphane olarak, imaret kısmı da 1966 yılında müze olarak hizmete açılmıştır. 

Müzenin içinde önceden sıbyan- sübyan mektebi olarak kullanılan bölümde halen etnografik ve arkeolojik eserler sergilenmektedir. 

İl merkezindeki diğer tarihi cami yine Sadrazam Damat İbrahim Paşa dönemine ait Kara Cami de görülmesi gereken dini yapılardan biridir.

Ayrıca Gülşehir’de eşsiz duvarlar resimleriyle göz kamaştıran Saint John Kilisesi ile 1779 yılında yapılan cami, medrese ve çeşmeden oluşan Karavezir Külliyesi, Kızılkaya Köyü yakınındaki 13. yy. ait Gülşehir- Kızılkaya Köyü Cami ile Gülşehir-Türk Köyü Cami de görülmesi gereken önemli yerlerden bazılarıdır.

10 -2- 1- Göreme-Korama- Matiana, Maccan; 

Kapadokya’da taştan ormanların arasında dünyanın eşsiz doğa oluşumlarını –peribacaları, vadileri, kaya oyma mekânları, manastırlar, kiliseleri-görerek hayran olmamak mümkün değildir.  

Bu muhteşem manzaraların hepsinin bir arada olduğu Göreme Vadisi de bölge genelinde varlık gösteren pek çok uygarlığa- Hitit, Asur, Pers, Roma vb.– yurt olmuştur.

Göreme’nin tarihi Hitit dönemine kadar gitse de özellikle 2. yy. Hıristiyanların yoğun göçüyle birlikte 4. yy.da piskoposluk merkezi olmuştur. 

4. yy.- 12. yy sonuna kadar her geçen yıl sayıları artan yüzlerce kayadan oyma mekân- manastır, kilise, şapel, yaşam alanları, depolar vb.- vadiye eklenmiştir.  

Bugün sahip olduğu tarihi ve doğal özellikleri – peribacaları, kiliseleri, şapelleri, manastırları,

yeraltı kentleri vb.– ile doğal bir açık hava müzesi olan Göreme, Kapadokya’ya gelen ziyaretçilerin öncelikle ziyaret ettiği yerlerin başında gelmektedir.

Turizmin gelişmesiyle birlikte doğal mağaraların butik otellere dönüştürülmesi, kasaba merkezine yapılan lokanta ve cafeleriyle bölgede konaklama talebi en çok olan yerlerin başında gelmektedir.

10- 2- 2- Göreme Açık Hava Müzesi;

Volkanik atıkların- taş, onyx, çakmak taşı, bazalt, tüf vb.-dolmasıyla oluşan Göreme Vadisi’nde tarihi MÖ 3000’li yıllara kadar giden pek çok uygarlık- Hitit, Asur, Pers, Lidya, Med, Makedon, Roma, Bizans, Selçuk, Osmanlı– yaşamıştır. 

Tüm bu uygarlıklar vadideki volkanik kayaları oyarak ihtiyaçlarına göre- yaşam alanı, ibadet merkezi, depolar, mutfaklar, ahırlar vb.– düzenlemişlerdir. 

Vadiler ve doğal mağaralara çeşiti nedenlerle –Arap istilaları, doğal erozyon, hayvanlar için kullanmak vb.- oldukça zarar görüp, değişmiştir. Vadiler, içindeki oluşumlar ve sonradan oyularak eklenen mekanların pek çoğu yok olsa genel olarak orijinalliğini yitirse de hallen görülebilen kısımları bugün de son derece dikkat çekicidir.

Göreme Açık Hava Müzesi2ni de içine aalan vadideki çok sayıdaki sığınak ve oyuk Hıristiyanlar tarafından 3. yy. dan 12. yy. arası dini mekânlara- şapel, kilise, manastır, mutfak vb.- çevrilmiştir.

Yüzlerce yıl değişerek günümüze kadar gelen tarihe tanıklık eden bu mekânlardaki renkli duvar resimleri de son yıllarda müze olarak koruma altına alınmıştır.

Göreme Açık Hava Müzesi’nde, kilise ve  şapellerdeki duvar resimleri İncil’de anlatılan olaylara ve durumlara ait sahneler, başta; İsa ve Mucizeleri, Çarmıh Sahneleri, Meryem Ana, melekler bölgede yaşayan veya  İncil’de adları geçen aziz ve azizeler ile çok sayıda bölgeye ait bitki ve desenler görülmektedir. Resimlerin yanında mezarlar ile çeşitli farklı amaçla kullanılan- mutfak, depo vb.– bölümlerin bulunmaktadır.

Müze içindeki şapel, kilise ve manastırlardan- Yılanlı, Elmalı, Tokalı, Karanlık, Çarıklı kiliseleri, Santa Barbara, Katerina, Basil şapelleri ile rahipler ve rahibeler manastırları vb.- ile mutfaklar en çok ziyaret edilen mekanlardır.

10- 3- 1- Zelve- Zelve Açıkhava Müzesi; 

Birbirine geçen üç büyük vadiden meydana gelen doğa harikası Zelve ilk dönemlerden beri bölgeye gelen yerleşimcilerin yaşamak için en çok tercih ettikleri yerlerden biridir. 

Zelve’nin korunaklı mağaraları ilk Hıristiyanların da dikkatini çekmiş ve Hıristiyan ahali bu mağaraların önemli bölümünükilise, manastır, şapele çevirerek vadilerin içinde yaşamaya başlamışlardır. 

Hıristiyanların ardından Türklerin eline geçen Zelve’ye bir de cami eklenmiştir. Zelve ve yakınındaki tek, iki, üç başlıklı çok sayıda peribacalı Paşabağları Vadisi de koruma altına alınarak Zelve Açık Hava Müzesi ile hizmet vermektedir

Müzenin etrafında çok sayıda doğal çay bahçesi, mesire yeri ve satış dükkânı bulunmaktadır.

10- 4- 1- Kaymaklı- Eneği- Yeraltı Kenti; 

Nevşehir il merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıkta Kaymaklı’da yeralan ve bölgenin çok sayıda ancak ziyaret edilebilen birkaç yeraltı kentinden biri olan Kaymaklı Yeraltı Kenti yapılan düzenlemelerle- basamaklar, ışıklandırma vb.- halen müze olarak hizmet vermektedir. 

Tarihi MÖ 2200 yıllarına kadar giden Kaymaklı Yeraltı Kenti’nin  Asur, Hitit, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Karamanoğulları, Osmanlı vb. tarafından kullanıldığı bilinmektedir. 

Kaç kişinin yaşadığı tam olarak bilinmemekle beraber 20 bin kişi kadar yerleşimciyi barındırma kapasitesine sahip olduğu araştırmalarla varsayılmaktadır. 

Bugün müze olan yeraltı kentinin içinde odalar, mutfak, kilise, kiler vb. ile her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır. 

10- 5- 1- Derinkuyu- Melagobia- Yeraltı Kenti; 

Nevşehir’e yaklaşık 30 km. uzaklıkta, eski adı Melogobia olan Derinkuyu Yeraltı Kenti de Kaymaklı gibi çok sayıda ulus- Hitit, Asur, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı vb.– tarafından korunma amacıyla yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. 

Yeraltı kenti içinde yapılan çeşitli düzenlemelerle- ışıklandırma giriş-çıkış oklarlı vb.– kolaylıkla gezilebilmektedir. 

Bölgedeki diğer yeraltı kentlerinde olduğu gibi yüzeyden yerin altına doğru oyularak meydana getirilen Derinkuyu Yeraltı Kenti sekiz kattan oluşmaktadır. Kent – kilise, şarap evi, vaftizhane, aile odaları, havalandırma bacası, depoları, mutfakları, eğitim odaları, kuyusu– bölümlerden meydana gelmektedir. 

Derinkuyu Yer altı Kenti doğal ve tarihi özelliği nedeniyle, halen bölgeye gelen ziyaretçilerin hayranlıkla gezdiği bir mekândır.

Hıristiyanların yerin altından üstüne çıkarak yerleştikleri mekanlar ile döneme ait bazalt taşından inşa ettikleri geniş bir alanı kaplayan kilise, yeraltı kentinin yakınında bulunmaktadır.  

Cumhuriyet dönemindeki mübadeleye kadar kullanılan kilise bugün onarım görerek ziyarete açılacağı günü beklemektedir.

10- 6- 1- Mustafapaşa- Sinasos; 

Kapadokya’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Sinasos özellikle 1924 yılından önce bölgenin en büyük ve önemli bir pazar yeri ve ticaret merkezi, halkı da zengin tüccarlardı.Özellikle mübadele öncesi bölgenin oldukça varlıklı kişileri Sinasos’da yaşamışlar ve kasabaya çok sayıda gösterişli konaklar ve kiliseler yaptırmışlardır. 

Kasaba erkeklerinin  bir kısmı  sadece Kapadokya’da değil İstanbul’da da ticaret yapıyor olması kasaba yaşamını da etkilemiştir. Kapadokya’nın genel mimarisi ve süsleme sanatı yerel sanatçılar tarafından yapılmasına karşın, Sinasos’a Avrupa’dan, İstanbul’dan mimar ve sanatçılar getirilmiştir. 

Bu eşsiz mimari ve süslemeler halen Sinasos’taki çok sayıda mekânda görülmektedir. 

Mübadele sırasında Sinasoslular Selanik civarına gönderilmiş ve oradaki Türk nüfus da buraya getirilmiştir. 

Selanik kültürünü Sinasos’a taşıyan muhacirler yerleşim yerinin sosyo-kültürel yapısının çeşitlenmesinde etkili olmuşlardır. 

Bugün köydeki mekânların çoğu zaman içinde ya doğal koşullarla yıpranmış ya da yeni sakinleri tarafından değiştirilmiştir. 

Ancak yakın zamanda Kapadokya konaklama sektörüne katılan butik otellerle bu evler yeniden aslına uygun şekilde onarılmaya çalışılarak tekrar yaşama kazandırılmışlardır. 

Son yıllarda Yunanistan ve Türkiye arasında ılımlı ilişkilerle her yıl bölgeyi mübadele sırasında terk etmek zorunda kalan Sinasoslular, onların çocukları ya da torunları yerleşim yerini görmek için Sinasos’a gelmekte ve ebeveynlerinin yaşadıkları yerlere tanıklık etmekten memnuniyet duymaktadırlar.

10 -7- 1- Hacıbektaş;

1270 yılında Horasan’dan Anadolu’ya göç eden büyük düşünür ve Hakk insanı Hacıbektaş-ı Veli pek çok yerde verdiği molalardan sonra ikametgâh olarak o dönemki adıyla Suluca Karahöyük’ü seçmiştir. 

Hacıbektaş-ı Veli düşünsel ve dinsel çaba ve çalışmalarıyla insanlar başta olmak üzere tüm evreni kucaklayan bir öğreti ortaya koymuştur. İnsanlık için son derece değerli bulunan öğreti, zamanla üke sınırlarını aşarak kuşaklar boyunca izlenmesi gereken yaşam rehberi olmuştur.

O zamanki adıyla Türkçe Diyar-ı Rum denen Anadolu’ya tümüyle yayılan eşsiz öğretilerin ortaya çıktığı kaynağı görmek için her yıl binlerce insan ülkenin her yanından 16 Ağustos’ta başlayan şenliklere katılmak için Hacıbektaş’a gelmektedir. 

Ziyaretler sırasında öncelikli gezilen mekânlar; Müzede yaklaşık 23 farklı birimden- köşk, çatalkapı, değirmen penceresi, misafir köşkleri, çamaşırhane, ekmek evi, anbar, meydan bahçesi, 9 misafirhane, meydan, kiler, üçler kapısı, altılar kapısı, aşevi, aşevi meydanı, kiler bahçesi, yaz meydanı, hazret avlusu, kabristan, Balum Sultan Türbesi, hasbahçe kapısı, kırklar meydanı, hasbahçe. Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbesi- ile dergâh bugün müze olarak ziyaret edilmektedir. 

10 -8- 1- Ürgüp; 

Kapadokya Bölgesi’nin önemli tarihi ve turizm merkezlerinin başında gelen Ürgüp, geçmişten bugüne çeşitli adlarla -Bizans’da Osiana- Assiana, Hagios Prokopios- Prokopi, Selçuklularda Başhisar, Osmanlılarda Burgut Kalesi, Cumhuriyet döneminden sonra da Ürgüp- olarak anılmıştır.

Turizm açısından çok sayıda nitelikli oteli, kaya pansiyonları ile bölgenin yatak kapasitesinin önemli miktarı Ürtüp’ten karşılamaktadır.

Ayrıca her bütçeye hizmet verebilecek lokanta, bar vb. işletmeleriyle yerli-yabancı turistlere hizmet vermektedir.

Ürgüp’te tarihi öneme sahip pek çok yapı- Kapı Kalesi, Kadınlar Kalesi, 1900-1909 yılında yaptırılan Rum Hamamı ile Selçuklular döneminde yapılan 13. yy. da bir anne ve kızı için yapılan, altı cepheli, her cephesinde kemerli pencere ve üstü açık olarak inşa edilen Altı Kapulu Türbesi, Temenni Tepesi, Tahsin Ağa Kitaplığı, 1268 yılında Vecihi Paşa tarafından Selçuklu Sultanı IV. Rukneddin Kılıçarslan’a yaptırılan Kılıçarslan Türbesi ile yeraltı geçidi- bulunmaktadır.

Bunlara ek olarak ziyaretçilerin oldukça ilgisini çeken Ürgüp’e bağlı Pancarlık, Üzengi Vadisi, Keşlik Manastırı, Karamanoğulları dönemine ait cami ve kümbetleri olan Damsa- Taşhunpaşa Külliyesi, Damsa Barajı, Sinasos- Mustafapaşa–  da dikkat çeken tarihi ve doğal mekanlardır. 

10- 9- 1- Acıgöl; 

Bölge genelinde olduğu gibi çok eskilere giden ilçenin tarihi Hitit’ten Osmanlı’ya pek çok ulusa ev sahipliği yapmıştır. Günümüze kalan sınırlı sayıdaki yapılardan bazıları- Prehistorik kalıntılardan İğdeli Çeşme ile Tatlarin bölgelerinde neolitik çağ ve Hititlerden Ağıllı Köyü- Topada Yazılı Kayası, Gökçetoprak Yazılı Kayası, Roma- Bizans döneminden kalan Tatlarin Kilisesi ile Tatlarin, Acigöl, Gökçetoprak -Sivasa Yeraltı kentleri – Kapadokya’nın en eski tarihe tanıklık edilebilecek önemli mekânlardır.

10- 10- 1- Avanos;

Kapadokya toprak sanatının merkezi Avanos’ta Hititlerden bugüne yaklaşık 5000 yıldır çanak-çömlek yapılmaktadır. 

Çağlar boyunca değişen ve gelişen çanak üretimi bugün Avanos’ta modern tekniklerle- fırın, boya, çamur vb.– yaratıcı sanatçıların elinde sadece zorunlu gereksinimlerin çok dışına çıkmış ve birer sanat eserine dönüşmüştür.

Bugün kentin her yerinde kayadan oyma atölyelerde devam eden çanak-çömlek üretimini görmek, geleneksel tezgâhlarda yapmayı denemek için her yıl binlerce ziyaretçi Avanos’a gelmektedir. 

Eski zamanlardan beri önemli bir halıcılık merkezi de olan Avanos, bugün yenilenen  araç-gereç, motif vb. doğal yöntemlerle boya, iplik vb. ile artan işletmelerle üretime devam edilmektedir.

Avanos’un iklimini de bölge geneline göre daha ılıman yapan, Anadolu topraklarında doğan yine bu topraklara dökülen en uzun – 1355 km.- ırmak olan Halys- ırmak olan Kızılırmak, ilçedeki dört köprüsü ile -ikisi taş biri ahşap ve asma- eski ve yeni Avanos’un iki yakasını birbirine bağlamaktadır. 

Eski adları Uranus, Evranos ve Vanessa olan Avanos’un prehistorik kalıntıları; Zank Höyük, Roma- Bizans dönemi; Roma Lahti ve Deryamanlı Kilisesi, Çeç Tümülüsü kenti geçmişten bugüne taşımaktadır.

Ayrıca kent merkezinde, Selçuklu yapısı, 13. yy. Alaeddin Cami, 18. yy. Osmanlı dönemine ait Ulu Cami, Selçuk dönemine ait ve klasik sultan hanları planında yapılan Sarıhan- Saruhan Kervansarayı ile yakınındaki Çavuşin Köyü’nde, Bizans dönemi kaya kiliseleri; Nicephorus Phocas Kilisesi, Üç Haçlı Kilise, Aziz Jean Kilisesi, Güllüdere Kilisesi, Haçlı Kilise, Azize Meryem Kilisesi, Kolonlu Kilise, Cemalların Kilise, Kızılçukur Vadisi, Avanos’un kuzeyinde Özkonak Kasabası’nda, Belha Manastırı, Yeraltı Kenti, Paşabağları’nda, üç başlı peribacaları, Aziz Simeon Şapeli, Keşiş Hücresi, eşsiz vadileri, kilise, şapel ve manastırlarıyla Zelve Açık Hava Müzesi ile Avanos bölgenin en çok turist çeken yerlerinin başında gelmektedir.

Bölgede çok sayıda doğal alanlardan bazıları da içme, ılıca ve kaplıca –Nevşehir, Çorak, Sarıkaya, Deliklikaya İçmeleri, Kızıltepe Madensuyu, Avanos Ballıca, Bayramhacılı Kaplıcaları, Ürgüp- Çökek Köyü ve Üzengi Çayı İçmeleri, Kozaklı Kaplıcaları, Gülşehir- Gümüşkent- Salanda Kaplıcası da bölgenin en önemli doğal ve termal merkezlerin başında gelmektedir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top