KAYSERİ

6-Kayseri;

Coğrafi;

Komşular;Kayseri ili, Sivas, Yozgat, Kahramanmaraş, Adana, Niğde ve Nevşehir illeri ile komşudur. 

Yüzölçümü;16.970 km2 

İlçeler; Kayseri’ninMelikgazi, Kocasinan,  Talas, Akkışla, Bünyan, Felahiye, Hacılar, İncesu, Özvatan, Pınarbaşı, Sarıoğlan, Sarız,  Tomarza, Yahyalı, Yeşilhisar 16 ilçesi vardır.

İklim; Kayseri ili ve çevresinde iki farklı karasal iklim görülmektedir. Yanındaki yüksek dağlardan dolayı ilin bir bölümünde oldukça sert, diğer bölümünde de göl ve su kaynaklarının etkisiyle daha ılıman karasal iklim hissedilmektedir. 

Bitki örtüsü; Denizden yüksekte bir il olan Kayseri’nin toprakları neredeyse  % 90 dağ ve platolardan- 3916 m Erciyes, 3735 m Aladağ, 3024 m Dumanlı, 2856 m Binboğa, 2641-2500 m Hınzır,  2721- 2462 m Bakırdağ, 2225 m Kepekli, 2100 m Tahtalı, 2961-2100 m Soğanlı, 2100 m Rostan, 2061 m Gödeli, 2054 m Beydağı, 1950 m Kızılviran, 1950 m Aygörmez, 1937 m Hodul, 1900 m Koramaz dağları– meydana gelmektedir. 

Önemli oranda  % 41 çayır ve meralara sahip ilin % 39 kadarı ekili- dikili, bağlık bahçelik alanlardan oluşmaktadır. 

Yüksek kesimlerdeki dağ ve platolarında ormanlık alanlar dikkat çekerken dağlardan eriyen kar sularını taşıyan akarsu, dere, çay ve ırmak- Kızılırmak kolları, Sarımsaklı, Kestuvan, Değirmendere suları, Zamantı ve Sarız çayları ve Seyhan Nehri–  baraj ve göllerle- Efkere, Karakuyu, Şıhlı, Tekir ve Zincidere göletleri, Camız, Çöl, Sarıgöl, Yay ve Tuzla gölleri, Ağcaşar, Akköy, Kovalı, Sarımsaklı, Selkapanı, Bahçelik, Sarıoğlan ve Yamula barajları – ile beslenen yaklaşık  % 15 ova ve yaylalar – Kayseri, Sarımsaklı, Kazrasaz, Palas ve Develi ovaları ile Uzunyayla, Zamantı yaylaları – özellikle baharda yemyeşil bir görünüme bürünmektedir. 

Ulaşım; 

İlk çağlardan bugüne batı- doğu, kuzey- güney yönündeki ulaşım yolları üzerinde yer alan Kayseri konumundan dolayı pek çok uygarlık tarafından geliştirilerek genişletilmiştir.

Bugün düzgün karayolu ve demiryolunun yanında bir de havalimanı bulunan Kayseri, İç Anadolu’nun önemli tarihi ve ticari yerleşkesidir.

Tarih; 

Orta Anadolu’nun en yüksek volkanik dağı 3916 m. Argeus- Erciyes’in eteklerine kurulan, dört bin yıldır ticaret yollarının kesiştiği cazibe noktası Kayseri’nin tarihi MÖ 4000 kalkolitik -bakırçağ dönemlerine kadar gitmektedir.

Kayseri’de   MÖ 2300-  MÖ 700 yılları arası Hitit, Asur, Frig, Lidya’nın ardından MÖ 6.yy. Pers ve MÖ 4.yy.la beraber Helen ve 400 yıl boyunca Kapadokya Krallığı yaşamış  daha sonra Selevkos ile Asya’ya bağlanmıştır.

MÖ 1. yy. da- MS 17 Roma, 260 Sasani, 395 Bizans, 690- 731 Emevi , 395 Bizans,  1071 Selçuklu, 1277 Memluk ve İlhanlı, 1400 Eretna, bir süre 1398’den sonra Dulkadiroğulları, Karamanoğulları tarafından yönetilenKayseri 1398 -1436 yıllarında da Osmanlılar tarafından yönetilmiştir. 

İlk yerleşimcilerinin Hititler olduğu kabul edilen kentte ekonomik ve kültürel gelişimi sağlayan en önemli süreç Mısır’dan Anadolu’ya ticaret yapmaya gelen MÖ 2200- MÖ 1650 Asurluların Kaniş- Kültepe ticaret merkezini kurduğu dönemdir.

Dünyanın ilk ticaret merkezi kabul edilen bugün hala kazı çalışmaları devam eden Kaniş- Kültepe ören yerinde bulunan binlerce Asurca yazılı tabletten gerek dönem hakkında – kültür, dil, ticaret, hukuk, vb.- gerek Anadolu gerekse bölge tarihiyle ilgili son derece değerli bilgiler elde edilmiştir.  

Kazılarda paha biçilmez tabletler, çok sayıda ev eşyası, heykel, idol ve yazıtların yanında tapınak, saray, sur vb. kalıntıları da bulunmuştur. 

Orta Anadolu’nun en önemli ticari, kültür, askeri ve endüstri kenti olan Kayseri ikinci önemli gelişimini Roma devrinde yaşamıştır.

Roma dönemiyle başlayan askeri üs olma görevini Kayseri bugün de sürdürmektedir. 

Romalılar zamanında kadar Evsebia- Eusebia olarak adlandırılan kent, İmparator Tiberius tarafından Sezarların Kenti anlamında Caseria- Kayseria- İmparator Kenti olarak değiştirilmiş tir.

Daha sonra kurtuluş savaşı sırasında önemli bir bağımsızlık mücadelesi veren Kayseri, Cumhuriyet ile beraber 1924’ten sonra il olmuştur.

Hitit ve Asurlularla başlayan ticari serüvenine stratejik konumu nedeniyle Roma, Bizans ve Türklerle askeri üs nitelik de eklenen Kayseri bugün de sanayi, ticari, finans ve askeri açıdan İç Anadolu’nun en önemli kentlerinden biridir.

Kayseri ve Çevresinde ki Tarihi Yapılar;
6-1-1- Kayseri- Huand- Hunat Hatun Külliyesi ve Cami; 

Kayseri kent merkezindeki külliye, kesme taş ve volkan tüflerinden yapılmıştır. 

Camisi, I. Aleaddin Keykubat’ın eşi ve II. Keyhüsrev’in annesi, Mahperi Hunat-Hatun tarafından 1237-1238- 1246 yıllarında, minaresi de 1317 yılında II. Abdülhamid tarafından yaptırılmıştır. 

2203 m2 alana sahip külliye, cami, medrese, hamam ve Mahperi Hatun türbesinden oluşmaktadır.

Üç kapılı, süslü mihrap ve minberi olan caminin 48 ayaklı kemerle desteklenen tonoz tavanı bulunmaktadır. 

Cami ve külliyenin arka tarafı Selçuklu zamanında yazlık olarak kullanılmış ancak sonradan kapatılarak bugünkü haline getirilmiştir. 

Kare planlı, üstü açık avlu etrafında derslik olarak kullanılan odalardan meydana gelen medreseye son derece dikkat çekici Selçuklu tarzı geometrik, bitki desenleriyle zarif süslü, yüksek kemerli bir bir taş taç kapıdan girilmektedir.

1929 yılında müze olarak kullanılan medrese halen çarşı şeklinde hizmet vermektedir.

6 -1-2- Kayseri -Ulu Cami (Cami-i Kebir, Sultan Cami) ;

Kayseri merkezde, kentin en büyük camisi olan Ulu Cami, 1134-1135-1142 yılında, Danişmend hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılmıştır. 

Halen kentin en görkemli yapılarından biri olan caminin içindeki Roma ve Bizans sütunlarından dolayı bir kilise ya da saray üzerine yapıldığı düşünülmektedir.

Asya tuğla tekniğinin ilk kullanıldığı sekiz sahınlı bir yapı olan Ulu Cami, 30 m. x 50 m.- 47.5 m. x 27 m. boyutlarındadır. 

Ayakları ve sütunları birbirine bağlanarak dış cephesi son derece sade tasarlanan caminin kubbelerinden biri mihrabın önünde diğeri ise yapının ortasında yer almaktadır. 

İki kubbeli, 47 m. yükseklikte minaresi bulunan cami, zamanla geçirdiği yangın ve tahriplerden dolayı çok sayıda onarım görmüş ve döneminin özgün mimari ile süsleme özelliklerinin pek çoğunu yitirmiştir.

6-1-3- Kayseri Kalesi; 

5. yy. da kaleye son şeklini veren Bizans İmparatoru Justinianus olsa da yapı, ilk defa 242 yılında Roma İmparatoru III. Gordianus tarafından kentin iki ucunu- güney ve batı– çevreleyecek şekilde yaptırılmıştır. 

İrk dönemlerden beri yerleşim yerinin en işlek alanına düz bir zemin üzerine iç ve dış kale olarak tasarlanan yapının sığınma yerleri, gözetleme kuleleri bulunmaktadır. 

Halen bir kısmı görülebilen dış kalenin surlarının çoğu ortadan kaldırılmıştır.

Dörtgen planlı, üç kapılı iç kalenin 195 burcu bulunmaktadır. 

Kalenin surları Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat zamanında yapılmıştır.

Günümüze çeşitli dönemlerde – Selçuklu, Karamanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar- geçirdiği onarımlarla gelebilen iç kale bir süre yerleşim yeri olarak da kullanılmıştır. 

I.Alaeddin Keykubat tarafından eklenen kuzey dış kale kısmındaki Ok ve Yoğun burçları halen görülebilmektedir.

Sonradan mahallelerin eklendiği İç kalenin sur ve kapı kuleleri yükseltilmiştir.

Bugün kentin merkezinde çarşı olarak kullanılan kale, Kayseri’nin simgelerinden biridir.

Kayseri Müzeleri;

6-1-4-Kayseri Arkeoloji Müzesi;

Kayseri kent merkezinde 1965 yılında kurulan ve 1969 yılında hizmete açılan 8704 m2. alana -iç ve avlu- sahip iki katlı müze iki büyük salon, çalışma odaları ve depolardan oluşmaktadır.

Müzede, Kayseri ve çevresinden çıkarılan -tunç devri seramikler, Kültepe yazılı tabletler, pişmiş topraktan yapılmış yuvarlak gaga ve yonca ağızlı testiler, çömlekler, vazolar, meyvelikler, silindir ve damga mühürler, çivi yazılı tabletler, madeni eşyalar, meyvelik, vazo, boyalı ve boyasız farklı çeşitlerde testi hayvan biçimli içki kapları -ryton- madeni eşyalar ve kalıplar, Geç Hitit dönemi taş heykeller ve hiyeroglifli steller, Kululu ve Sultanhanı höyüklerinde bulunan heykeller, yazıtlar ile Göllüdağ kabartmaları, Kayseri Roma dönemi nekropol buluntuları, Beştepeler- Garipler Tümülüsünden- çıkarılan mezar hediyeleri, Herakles Lahti ve urnalar  ile Frig, Helenistik, Roma, Bizans dönemi mezar stelleri, lahitler ve küpler– ele geçirilen arkeolojik  eserler kronolojik sıralama ile sergilenmektedir.

6 -1-5- Kayseri Etnografya Müzesi;

Huand Hatun Külliyesi halen müzeye dönüştürülen yapının içinde yöreye ait çini, silah, ahşap eserler, halı, kilim, giysi ve süs eşyaları görülmektedir.

6 -1-6- Kayseri Güpgüpoğlu Konağı Müzesi;

1419 yılında inşa edilen konakta halen Selçuklu ve Osmanlıya ait arkeolojik ve etnografik eserler sergilenmektedir.

18. yüzyıl konak yaşamını yansıtan odaları- gelin, harem, misafir odaları- bulunmaktadır. 

6 -1-7- Kayseri -Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi;

Kayseri Şifahanesi olarak da anılan, Selçuklu dönemine ait yapı 2014 yılında onarılarak son halini almıştır. 

Müze, Selçuklu döneminin tıp tarihine ait çeşitli tedavi teknikleri- müzik, su ve sağlık, ecza, hastalıklar, renklerle tedavi– ve o dönemde kullanılan araç- gereçlerin yanında giysilerin de sergilendiği bir yer olarak kentlinin ilgisine sunulmuştur.

Gevher Nesibe Hastanesi ve Selçuklu Müzesi

Bitişik avlulu iki yandan meydana gelen Gevher Nesibe Hastahanesi ve Gıyasettin medresesi, Çifte Medrese olarak tanınmaktadır. Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine abisi tarafından 1205 yılında yaptırılmıştır. Anadolu mimarlık tarihi açısından çok büyük öneme sahiptir. Dünyanın ilk ve tek Selçuklu müzesi olarak bilinmektedir.

Dünyada ilk katarakt ameliyatının bu şifahanede yapıldığı bilinir. Görme engelliler için de replikalar bulunmaktadır.

Gevher Nesibe Şifahanesi ilk modern tıp merkezi olarak anılır. Medresede eğitim gören tıp öğrencileri, şifahanede tedavi yöntemlerini ve tatbiklerini gerçekleştirmekteydi. Aynı zamanda akıl hastalıkları için çalışmalar yapılmış ve farklı yöntemlerle tedavi denenmiştir. Bu tedaviler arasında; su sesi, kuş sesi ve müzikle tedavi yöntemleri sayılabilir.

Selçuklu müzesi bölümünde mimari, sanat, kültür, bilim, giysi, Anadolu’da ve Kayseri’de Selçuklular eserlerine yer verilmiştir. Şifahane bölümde ise, eczane, tedavi yöntemleri, su, renk ve müzikle tedavi, hastalıklar, tedavi aletleri, su ve bilginler bölümlerinden oluşmaktadır.

Müze her yaştan kişinin ilgiyle gezip göreceği alanlardan oluşmaktadır. Ziyaretçiler izleyerek, dinleyerek ve teknolojik görselleri kullanarak etkileşimli bir şekilde bilgi alma şansına sahip olur. Çocuklar için de özel bir alan ve onlara uygun aktiviteler bulunmaktadır.

6 -1-8- Atatürk Evi Müzesi;

Osmanlı dönemi yapısı İmamizade Raşit Ağa Konağı’nda Atatürk’ün 1919 yılında konaklamıştır. Heyet-i Temsiliye çalışmalarında kaldığı ev dönem özelliği mobilyalar ile 1983 yılında Atatürk Evi olarak ziyarete açıldı. Müzede Atatürk’ün balmumu heykeli, belge ve fotoğrafları sergilenmektedir.

6 -1-9- Ahi Evran Zaviyesi/Esnaf Ve Zanaatkarlar Müzesi: 

Ahi Evran, ahilik kurumunun kurucusuna ait yapı 13.yy.da yapılmıştır. ,’a aittir. Ülkede bu tarz binaların ilk örneklerinden kabul edilen ve dönem özelliklerine göre Seçuklu mimarisine bağlı kalınarak inşa edilen yapı, halen Esnaf ve Sanatkarlar Müzesi olarak kullanılmaktadır. Müzede esnaf ve zanaatkarların kullandığı  malzemeler sergilenmektedir. 

6 -1-10-Kadir Has Kent Ve Mimar Sinan Müzesi:

Kent merkezindeki Kültür Parkı içinde yer alan müzede maketler ile Mimar Sinan ile Kayseri’nin geçmişi, doğası, ekonomisi, sosyal yaşamı, gelenek görenek gibi detayları anlatılır. Talas- Yoğun

6 -1-11- Kayseri- Çifte Medrese- Şifahiye Giyasiye Medresesi;

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev yapıyı, kız kardeşi, II. Kılıçarslan’ın kızı, Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine 1204-1206 yılları arasında inşa ettirilen hasteneye 1213 yılında tıp fakültesi kısmı I. İzzettin Keykavus tarafından eklenmiştir.

Dünyanın ilk uygulamalı tıp fakültelerinden biri kabul edilen yapının mimarisi son derece sade inşa edilmiştir. 

Şifahane- hastane, hamam, bimarhane- akıl hastanesi ve türbe bölümlerinden oluşan yüksek tavanları ve son derece dikkat çekici taş işçiliği örnekleri medresenin Selçuklu tarzı mimarisidir.  Çifte Medresede de denilen yapıda hastaların tedavisinde müzik ve sudan yararlanılması, ilk uygulamalı tıp örnekleri olarak kabul edilmektedir.

6 -1-12- Kayseri- Sahabiye Medresesi ve Roma Mezarı;

Medrese, Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keyhusrev zamanında , Selçuklu vezirleri- emirleri Sahip Ata ve Fahreddin Ali tarafından 1267-1268 yılında, yanında günümüzde yerlerinde bulunmayan bir mescit ve ilk yeri değiştirilen bir çeşme ile birlikte yaptırılmıştır.

Kesme taştan, dikdörtgen planlı, tek katlı ve avlulu olarak inşa edilen medresenin dönemin mimari ve süsleme özelliklerini yansıtan taş işlemeleri, geometrik desenleri, girişteki aslan ve boğa figürleri görülmeye değer niteliktedir.

Medresenin yanında taş işçiliği ve geometrik süslemeleri ile dikkat çeken bir türbe, çeşme ve iki zaviye bulunmaktaydı.

Roma Mezarı :

Sahabiye Medresesi’nin arkasındaki siyah kesme taştan, dikdörtgen planlı ve iki katlı olarak inşa edilen mezar 2. ve 3.yy. erken Roma Dönemi’ne aittir. 

6 -1-13- Kayseri- Kaniş – Kültepe ; 

İl merkezine 20 km. uzaklıktaki antik kent binlerce yıl öncesinde Hitit ve Asurlu tüccarların buluşma noktası, dünyanın ilk organize ticaret merkezi olmuştur. 

Üç kısımdan- Neşa- Kaniş Limanı, Karum ve Aşağı Kent– oluşan 2 km. çaplı bir alanda kurulan Kaniş’te, Anadolu’nun en eski höyüklerden biri -500 m. çaplı, 20 m. yükseklikteki Kültepe Höyüğü’nün MÖ 4000 yıllarında da yerleşim olduğuna dair çok sayıda idol bulunmuştur. 

MÖ 2200- MÖ 1650 yıllarında yine aynı yerde Asurlular Mezopotamya- Mısır’dan gelerek Kaniş ve Kültepe’de ilk sistemli ticareti başlatıp tüm Anadolu’yu saran geniş bir ticaret ağı kurmuşlardır. 1925 yılında keşfedilen Kültepe Karumu merkezi karum olarak sonradan ticaret yolu üzerinde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kurulan karumları yönetmişler. 

Genellikle altın gümüş alarak, kalay, boncuk, kumaş ve baharat satan Asurlular kenti ve Anadolu’yu başta Asurca yazı, silindir mühür vb. olmak üzere çok sayıda ticareti yeni yasalara uygun bir sistemle Karum- pazar yerlerinde yapmışlardır. 

Hititlerle anlaşan Asurlular ticaret ve sosyal yaşam üzerine- evlenme boşanma, evlat edinme, çocuk ve kadın hakları, devlet tekeli kalkarak serbest ticaret, mal edinme, borçlanma vb.-yasalar koymuşlar, vergileri düzenlemişler, ticari anlaşmalar yapmışlar, malları listelemişler, denetçiler oluşturmuşlar vb.– Anadolu’ya çok sayıda yenilik getirerek ticaret merkezinin yanında yöneticiler için saraylar da yapmışlar. 

Asurlulara ait pek çok yerleşim tabakasında çok sayıda buluntu- ev, iş yeri, kiler, depo, mühür, belge, tablet, seramik, çanak çömlek, kemik, alet vb.– ortaya çıkarılmıştır. 

Ancak bir süre sonra nedeni tam olarak bilinmeyen yangınla önemli yaralar alan kent zayıflamaya başlamıştır.

Asurluların faaliyetlerine dair bölgede başta ticari, siyasi ve hukuki ilişkileri, mektuplar, senetler, mühürler ve anlaşma metinleri, eğitim vb. konulu binlerce Asurca çivi yazılı kil tablet-Kapadokya Tabletleri  1871 yılında bulunmuştur. Bu tabletler 2015 yılında Unesco Dünya Belleği listesine kaydedilmiştir.  

Daha sonra Helenistik ve Roma döneminde de son derece önemli bir ticaret merkezi olan Kaniş-Kültepe de üzerinde kutsal sayılan Erciyes Dağı’nın resimleri yer alan paralar basılmıştır.  

1948 yılında başlayıp hala süren kazılarda Asur, Geç Hitit, Helen, Roma, Pers ve Tabal dönemlerine ait eserler ve bulgular gün yüzüne çıkarılmıştır. Ayrıca Roma’da Kaniş- Kültepe’nin askeri üs olduğu yönünde de çok sayıda belge bulunmuştur.

Bu eserler, başta Kayseri Arkeoloji Müzesi olmak üzere, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmektedir.

Selçuklu ve Osmanlı zamanında bir harabe olan Kaniş- Kültepe ve çevresi kaderine terk edilmiştir. 

Bölgede diğer önemli tarihi höyükler Kululu ve Sultanhan höyükleri olarak sıralanabilir.

6 -1-14-Kayseri Evleri;

MÖ 4000 yılından beri çeşitli uluslara-Hitit, Asur, Roma, Bizans, Selçuklular, Karamanlılar, Dulkadiroğulları, beylikler, Osmanlı, Cumhuriyet vb.- yerleşim yeri olan kentlinin değişen yaşam koşullarına uygun olarak ikametgah yerleri dde değişmiştir.

Kentteki ilk imar yapılarıdan Rokentin konutma-İç Kale, Selçuklu- Hunat Hatun Külliyesi, Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Medresesi, Sahip Ata Medresesi, Ulu Cami, Gülük Cami ve Döner Kümbet olarak sıralanabilir. 

Özellikle Osmanlı döneminde konut, çarşı, resmi kurumlar, hanlar, hamam, medrese, kümbet, dini binalar, anıtlar vb. kale dışına taşınmaya başlamıştır. 

Geçmiş günümüze kentteki mimari iklim koşullarına -kışın sert, yazın kurak iklimine- göre genellikle sokaklarda karşılıklı yan yana tek ya da iki katlı, avlulu, bağlı, bahçeli olarak cingitaş- kartaş, kalın taş, yumuşak- yontutaş ahşap kullanılarak inşa edilmiştir.

Konak ve köşklerin az olduğu Kayseri’de aile tipi tokana- tafana- kiler- mutfak, sofa, kiler, oturma odası, ahır ve avludan oluşmaktaydı. 

Kentte dönem özelliği gösteren evler; Çifteönü Mahalle Evi, Güpgüpoğlu, Raşit Ağa ve Şeyh Tennuri Konakları, İmamoğlu, Gayremoğlu, Öztaşçı, Sarı Mustafa  ve  Camcıoğlu Evleri.

6 -1-15- Kayseri Saat Kulesi:

1906 yılında, II. Abdülhamit zamanında yaptırılan saat kulesi ile muvakkithane-  saat odası bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kayseri gezisinde burada kent halkına seslendiği bilinmektedir. 

6 -1-16- Bürüngüz Cami:

Bir mescidin yerine inşa edilen cami 1977 yılında yapılmıştır. Caminin dikkat çekici büyük bir kubbesi vardır. Klasik Osmanlı mimarisi, cam işçiliği ve kubbe süslemeleri dikkat çekmektedir. 6 6-1-17- Kurşunlu- Mimamar Sinan- Cami:

Kayseri merkezinde 1585 yılında Kayserili Mimar Sinan tarafından yapılan ’ın Kayseri’deki eseri, mermer giriş kapısı ile dikkat çeken 1585 tarihi cami tamamen kurşunla kaplı olan kubbesinden adını almıştır. Selçuklu eserlerinin hakim olduğu Kayseri’deki nadide Osmanlı mimarisi örneklerinden birisidir.

6-1-18- Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi:

Kayseri merkezindeki kilise 1191 yılında Surp Krikor Lusavoriç dına yaptırılmış ve daha sonra zarar gördüğü için onarılmıştır. Kilisede İncil’den alınan sahneler ile geometrik ve bitkisel desenli  freskler oldukça dikkat çekicidir.

6-2-1-Ağırnas:

Altındaki devasa yeraltı kentinden dolayı yaşamın milattan önceki dönemlere gittiği varsayılan Ağırnas’ın içinde ilk yerleşim tarihi tam olarak bilinmemektedir. 

1489 yılında Mimar Sinan’ın doğduğu evi de içine alan köy, Koramaz Vadisi’nin doğusunda yer almaktadır. 

1520 yılında 72 gayrimüslim ve 2 Müslüman hanenin bulunduğu köyde  Mimar Sinan da Ermeni hanelerinden birinde doğdu.

Vadiye karşılıklı dizilen 2 sokaktaki evlerde yaşayan hanelerin dinlere göre dağılımı 1834 yılına gelindiğinde din değiştirme ve göçlerle 145 Müslüman, 28 gayrimüslim olarak değişmiştir. 

1835 yılındaki depremde yıkılan pek çok binanın olduğu Ağırnas’da iki cami, bir kilise, iki okul ve yedi bezirhaneden bahsedilmektedir.  bulunduğu bilinmektedir. 

Köydeki evler 18. ve 19. yy.dan sonra nüfusun artmasıyla köyün genişlemesi kuzeye ve kuzey doğuya doğru olmuştur. 

Hıristiyanlık döneminde 1. ve 13.yy. arasında ibadet yeri olarak kullanılan kiliselerin de bulunduğu köyün eski ve yeni yerleşimi 1857 yılında yapılan Agios Prokopios Kilisesi ayırmaktadır. 

6-3-1- Germir- Konaklar Ve Dereyenk Vadisi:

Adını yerleşim yerine özgü Ermenice Karmir- kırmızı- renkli taşlardan alan eski Türkçe de anlamı “Aydınlık ve Güneş Gören Yer” olan  Germir bölgenin en güneş alan yeri. 

Germir’i bugün görenler, bir zamanlar Erciyes Dağı eteklerindeki görkemli konakları, eşsiz ahşap oymacılığın en güzel örnekleri, göz alıcı demir doğramaları ve süslü mezar taşlarıyla çevrili bir yerleşim yeri olduğuna inanmakta güçlük çekerler.

Tarihinin 12.ve 13.yy. gittiği düşünülen ama yoğun yerleşimin 18. yy.a denk geldiği varsayılan 20. yy. başlarında Hıristiyan ve müslümanların birlikte yaşadığı köyde eşsiz yapılarının -konaklar, kiliseler, şapeller vb.– pek çoğu  ya tahrip edilmiş ya da içinde geçmişten kalan değerli eserleri yok edilerek harap duruma getirilmiştir. Ortodoks Rum ve Ermeniler, Ermeni Apostolikler- ardı ardına gelen, Ermenistan’da Papalığa bağlı havarilerin izlendiği görüş–  ile Türklerin yaşamaktaydı. Germir 20. yy. ikinici yarısında- Cumhuriyet- sonra Hıristiyanların göçünden sonra muhacirlerin geldiği bir yerleşim yeridir. 

Germir’de Aliye Kazancıoğlu denilen 1909- 2003 Elia Kazan’ın da doğduğu Germir’de Kim Kardashian’ın babası avukat Robert  Kardashian’ın Germirli babaannesi Sivaslı bir Ermeni ile evlenmiş New York’a gitmiş.

1915 Ermeni Tehcir’inden ve 1923 Rum mübadelesinden sonra kalan 3 kilise –Aya Todori, Surp   Stephanos Ermeni Kilisesi ve Panayai Kilisesi- de aynı kaderi paylaşarak yazık ki harap durumdadırlar. Ayrıca defineciler yüzünden de çok zarar gördüğü bir yerdir.

Ayrıca Tavlusun da tarihle iç içe geçmiş Türk, Rum ve Ermeni bürokratlarının -kadı, belediye başkanları vb.-  ikametgahı idi.

1823 yılında Ermeni kayıtlarına göre 1 Ermeni okulu 115 öğrenci ve 200 kitaplı kütüphaane olan köyde 1900 yıllarında özel mülk yapılarak tabu verilen köyde 4 okul 5 öğretmen  242 öğrenci , 4 eczane, 25 Hıristiyan doktor, 35 dükkan vardı. Özellikle bezirhanesi çok önemliydi. 

Cami ve kiliselerin yan yana görüldüğü Talas ve Derevenk Vadisi, Germir ve Mimarsinan Mahallesi’ne komşudur. Tavlusunda tescilli 2 kilise, 3 camii, 4 çeşme, 2 köprü, 1 su kemeri, 1 su kuyusu, 1 mektep ve 1 namazgah bulunmaktadır. Aşağı ve Yukarı Mahalle Camileri, Surp Stepanos Ermeni Kilisesi, Agıos Teodoros Rum Kilisesi,Panagia Rum Kilisesi, Kaya Kilise, Germir Köprüsü, Germir Mektebi, 2 çeşme, Dükkanlar, Bezirhaneler, Germir Mezarlığı, Yukarı Mahalle Camii Mezarlığı, Sadık Çelen Konağı Hamamı, Fırınlar,  Konutlar, Fırıncıoğlu Konağı, Nuh Mehmet Deneme Evi, Mehmet İlhan Evi, İbrahim Sağ Evi, Baki Köse Evi, İbrahim Akdağ Evi, Mehmet Pehlivan Evi, Bilal Türk Evi, Nuh Fırıncı Evi, Papaz Evi, Ali Hisar Evi, Ömer Hisar Evi, Nazım İmamoğlu Evi, Bakkaloğlu Evi, Nuh Mehmet Bakkaloğlu Evi, Ali İhsan Erbil Evi, İkiz Evler görülebilir. 

Germir Surp Stepanos Ermeni Kilisesi;

Ermenice Surp –sayın- aziz, Yunanca- oğul, onur, taç, çelenk- denen Ermenilerin- Lusavoriçagan Kilisesi veya Ermeni Ortodoks Kilisesi -dlandırdıkları  Apostolik Surp Stepanos Ermeni Kilisesi, 1858’de yanan eski kilisenin yerine kesme taştan inşa edilmiştir. 

Kilise, doğu ve batı yönüne uzayan duvarlarla üç nefli bazilika planlı olarak 1860 yılında 1500 altın harcanarak yapılmıştır. Çatısı ile yan duvarlarının büyük bölümü yıkılan ve narteksle galeri kısmı eve çevrilen kilisenin içinde kalemişi süsler dikkat çekmektedir.

Ayrıca binanın yanına duvarlar eklenerek yeni bir ev ve bahçe daha yapıldığı da görülmektedir. Yapının doğusunda, yarım daire planlı apsis ve iki yanında pastoforionlar (apsisin yanındaki küçük odalar) ile bunların  kuzeyinde vaftizhane, merdivenli galeri ve narteks güneyde şapel olarak adlandırılan mekanlar bulunmaktadır. 

Batı duvarındaki kapı, pencere çevreleri mavi bitkisel motifli şeritler, prostesiste sarı ve yeşil silmeler altında da yeşil perde saçakları görülmektedir.

Germir Agios Teodoros Rum Kilisesi (Aşağı Mah. Kilisesi – Rum Kilisesi II);

Anlamı “Tanrı’nın Hediyesi” olan Theodor- Agioi Theodoroi -Aya Todori  Germir’in kuzeydoğusunda, eğimli bir alanda kayalara yaslı inşa edilmiştir. 

Bugün kaybolan Yunanca kitabesinde 16 aralık 1725’deki  köyün en eski kilise Aziz Teodoros Kilisesi, 1835 yılında yenilenmiştir.

3 nefli bazilika planlı kilise yığma tekniğiyle yapılmıştır. Batısındaki  kemer ve tonoz kalıntılarından narkeksin üç bölümlü olduğu ve birbirlerinden 4 ayakla ayrılan 3 nefli naosu bulunmaktadır.

Devşirme farklı malzemeler kullanılan kilisenin çatısı sonradan betonarme yapılmıştır. Binanın diğer kısımları beşik tonoz örtülüdür. Kimsenin pek çok kısmı -çatı, nareks, naso, bahçe, duvarlar vb.- büyük ölçüde özgünlüğünü yitirmiştir.

Kilisenin bezemeleri, sütun başlıkları ve kemer üzengilerinde görülen profiller, kemer ve örtü yüzeylerinde  resimler göze çarpmaktadır. Mavili beyaz zemine eş çiçekli vazolar, bitkisel motifler süsleme olarak görülmektedir.  Pandantiflerde de İncil yazıcı figürler, dini konular dikkat çekmektedir.

Germir Panagia Rum Kilisesi (Yukarı Mah. Kilisesi – Rum Kilisesi I);

Anlamı “En kutsal” olan Panayai KilisesiGermir’in batısındaki  vadi yamacında yer almaktadır. Dikkat çekici çan kulesi kuzeybatısında yer alan binanın genel mimarisi oldukça etkileyicidir. 

Kaybolan kitabesine rağmen Meryem’in ölümüne adanan kilise 1837’de inşa edilmiştir. 

Yığma teknikle kesme taşla inşa edilen kilise, üç nefli bazilika planlı,  çapraz tonoz örtülü beş bölümlü narteksi batı girişini vurgulamaktadır. Kuzey -güney duvarları yönünde uzanan  yan girişlerden kuzeydekinden bemaya (önde gelenlere ayrılan kısım) girilir. 

Nefler birbirinden ikişer sütunla ayrılır. Nefler, beşik, çapraz tonozlar, galeriler, sade cepheler, saçaklar, pencere kornişleri, kubbe kasnağı, silmeler, duvarlar genel kilise mimarisine bağlı kalınarak inşa edilmiştir. 

Dini ve ikonografik figürlerle – özellikle İsa’nın mezara girişinin işlendiği kabartma bakır dövmeler  süsler ve dini figürler-  süslenmiştir. 

Zeminde mavi renkler hakimken başlık ve konsollar, yumurta dizileri, akantus yapraklarıyla bezelidir.

Germir Köprüsü;

Germir’i  ikiye ayıran Poşa Deresi üzerinde, doğu- batı yönünde yapılan köprünün ortasındaki gözü daha geniş olmak üzere üç gözü bulunmaktadır. Yapım tarihi tam bilinmeyen köprü  mimarisinden 19. yy. ait olduğu düşünülmektedir.

Germir Bezirhanesi;

Zamanında çok sayıda oldukları varsayılan Germir bezirhanelerinden bugün sadece iki mekanlı bir tane bezirhane kalmış. Kaba yontu taştan yapılan yapının kitabesi yok ancak komşulara göre 19. yy. da yapılmıştır. 

Batıdan girilen bezirhanenin yağ üretiminde kullanılan çeşitli bitki tohumlarının ezildiği taş ve yalağı dikkat çekicidir. Yapının hezen denilen burgulu ağaç aksamın bulunduğu asıl üretim mekanı oldukça geniştir. Bezirhanenin çatısı ahşap kirişli ve düz damlıdır.

Konutlar;

Farklı etnik kökene dayalı insanların yaşadığı Germir’de evler de farklılıklar gösterir. 

Kayalık, dar bir vadide, setler üzerine yan yana bitişik düzende yapılan evler kayalarla iç içe girmiştir.

Germir’in tüccarları görkemli taş konaklar yapmış, bütün cadde ve sokaklarında kaldırım döşelidir. Edmund Naumann, 1890 yılında yaptığı Kayseri gezisinde Germir’in dar sokakları ve dükkanları ile farklı bir görünüme sahip olduğu söylemiştir. 

Germir’de Müslüman evleri sade iken zengin Hıristiyan evleri görkemlidir. Çevresi bağ ve bahçelerle donatılan yeşilin  hakim olduğu Germir’de kaya bloklar, arada oyulmuş mağaralar, gayrimüslim taş işçiliğinin en güzel örnekleri görülür.. 

Germir’in tek ve iki katlı taş evler, dar sokaklara dizilen evleri birbirlerinin manzaralarını kesmediği dikkat çekmektedir. 

Evlerin dışları yüzeylerinin hareketli cepheleri, açık köşkler, katlar arası konsollar ile balkonlu evler, ev sahibinin maddi gücünü temsil ettiği bellidir. 

6-4-1- Erciyes Kayak Merkezi;

Hititlilerin  Harkasos- Harkosus- Beyaz Dağ dedikleri Erciyes, Türkiye’nin 5. yüksek dağıdır.

3916 m. yükseklikteki bölgenin karakteristik şeklini almasında etkin olan, sönmüş volkan Erciyes Dağı’nın zirvesi her mevsim beyazdır. 

Yaz kış doğa severlerin akınına uğrayan dağ  yazın genelde bölge halkı için bir piknik yeri gibi cıvıl cıvılken kışın kolay ulaşım, zorlu tırmanış rotaları, zengin florası, faunası ve yayları ile doğa severlerin, fotoğrafçılar için en önemli parkur olan dağ, dağcılık ve buzul tırmanışçıları, profesyonel sporcular,   kayak meraklıların tarafından  25 km. uzunluktaki pistlerinin elverişliliği vb. nedenlerden dolayı da binlerce insanın ilgisini çekmektedir.

6-5-1- Develi- Sindelhöyük;

1209 yılında, Bilecik- Söğüt’ten bölgeye yerleşen Develioğulları, Aydınoğulları, Aşıklar vb. gruplar tarafından genişletilerek yerleşke yapılan önemli bir tarihi merkezdir. 

Adını yandaki mezarlıktan alan sin- mezar ve höyük- alan Sindelhöyük Kasabası özellikle Menteşeoğullar döneminde gelişmiş bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.

6-5-2- Develi-İmam Kulu Kaya Kabartması:

İmamkulu Köyü yakınında, kervan ve hac yolu üzerinde yer alan anıt Fraktin ile Osmaniye- Hemite arasındadır. Tepesi yuvarlak tek parça kayanın üç sahneden oluşan yontulmuş anıtın da Hitit kabartma tarzı dikkat çekmektedir. 

6- 6-1- Yeşilhisar- Soğanlı Vadisi- Soğanlı Açık Hava Müzesi;

Yeşilhisar İlçesi yakınlarındaki vadinin coğrafi konumu, volkanik patlamalarla oluşan doğal özellikleri –suya yakınlık, korunaklı yapısı, kolaylıkla şekil verilebilmesi vb.- nedeniyle ilk çağlardan beri pek çok topluluk tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.

Farklı kaya oluşumları ile dikkat çeken vadide başta keşişler ile bölge halkı tarafından oyularak meydana getirilen binlerce mekân- manastır, kilise, şapel, sığınak, vaftiz odaları, mezarlar vb. -ile doğal ve tarihi mekanları görmek için her yıl binlerce insan bölgeyi ziyaret etmektedir.

Soğanlı Vadisi’ndeki Bizans döneminde Soandos olarak adlandırılan Soğanlı Vadisi’nde, önceden sığınak olarak oyulmuş daha sonra Roma döneminden kalan 4.7.8. ve11. yy. da Hıristiyanlar tarafından başta manastır, kilise ve şapele dönüştürülen bazıları iki, üç katlı olan  50’ye yakın kiliseden bazıları Tahtalı- Hagia -Aziz Barbara, Karabaş, Yılanlı, Saklı, Balıklı, Geyikli ve Kubbeli kiliselerdir.

Doğal kayalara oyularak yapılan kutsal mekânların içine freskleri, stil açısından 10-12. yy. özellikleri yansıtan İncil’den alınan sahneler son derece dikkat çekicidir. Doğal boyalarla renklendirilen sahnelerin en dikkat çekici olanlar; Hz. İsa ve mucizeleri, doğum, çarmıh, son akşam yemeği, atlı azizler St. Jean ve Teodor, Hz. Meryem, Havariler vb. ile özellikle İsa’nın beyaz, uzun saçlı duvar resmi görülmeye değer niteliktedir.

Ayrıca Soğanlı vadisinde kadınlar tarafından uzun yıllardır yapılan, bölgenin giysi çeşitliliğini yansıtan bez bebeklerinin ünü Kapadokya’nın dışına taşmıştır. 

Bunlara ek olarak bu güzellikleri görmeye gelenlere hizmet veren lokantalarda bölgeye özgü geleneksel yöntemlerle yapılan yemekler ve mezeler ziyaretçiler tarafından çok beğenilmektedir.

6- 6-2- Yeşilhisar- Soğanlı- Hagios Eustathios Kilisesi (Eski Cami);

Hıristiyanlık döneminde Hagios Eustathios Kilisesi olarak kullanılan yapı, 6. yy. da camiye çevrilmiştir. 

Daha sonraları çeşitli kereler onarılarak kullanılan cami, oldukça harap duruma düşmüştür.

6- 6-3- Yeşilhisar- Erdemli Vadisi;

Yeşilhisar -Erdemli Köyü yakınlarındaki vadi içinde  Erciyes Dağı’ndan akan volkan lavlarının akarsu aşındırmalarıyla bir de kanyon oluşmuştur. 

On kilometrelik vadide önceleri sığınak olarak oyulan Hıristiyanlık döneminde de kutsal mekânlara dönüştürülen çok sayıda 11 kilise-Kilise Camisi, H. Eustathios Kilisesi, H. Nikolaos Kilisesi ve Şapeli, Mikhael Kilisesi, Oniki Havari Kilisesi, Kırk Martir Kilisesi, Tek Nefli Kilise, Saray Manastırı Kilisesi ile Ayı Kilisesi- şapel vb. halen görülebilmektedir. 

Soğanlı Vadisi Hıristiyanlık dönemi mimari ve süsleme özelliklerini gösteren yapıların içindeki resimlerde İncil ve Eski Aht-Tevrat’dan alınan sahneler – aziz, azize, martir, piskopos, melek, havariler vb.- yanında bitkisel ve geometrik süslemeler görülmektedir. Yapıların mimari ve ikonaklastik tarzına göre 10.ve 13.yy. arasına tarihlenmektedir. 

6- 6-4- Yeşilhisar- Sultansazlığı;

Erciyes ve Toros dağları eteklerinde 8-13 hektar alanı kaplayan, büyük kısmı sazlıklardan –yer kamış, kafa otu, kındıra– oluşan sulak alan Sultansazlığı binlerce kuşa ev sahipliği yapmaktadır. 

Her yıl binlerce kuşun göç yolu üzerinde yer alan sazlık, yer altı suları, dereler ile çok sayıda gölcüğe- Yay, Çöl, Sarp, Eğri, Camız– sahiptir. 

Gölün üzerinde yüzen adacıklarla açık havalarda nilüfer ve süsenleri görmek çok keyiflidir.

Gölde Yay ve Çöl göllerinin de yer aldığı, tatlı- tuzlu sulara sahip sazlığın en derin yeri birkaç desimetredir.
Sazlıkta Afrika- Avrupa arasında göçmen kuşların bekleme istasyonlarından biridir. 

Biyo çeşitliliği ile öne çıkan sazlıkta 600 bin ördek, kaz, flamingo, akpelikan, küçük karabatak, flamingo, turna, dikkuyruk, kılıçgagası, karasamur vb. 251-300 çeşit kuş, kamış, kafa otu ve kındıra gibi 400 civarında bitki türü mevcuttur. 

Sazlık 1993 yılında Birinci Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir.

6- 7-1- Yahyalı- Küçükçakır Köyü -Kapuzbaşı Şelaleleri ;

Kapuzpaşı Şelalesi, 2000-700 m. yüksekliği ile  dünyanın en yüksek 2.şelalesidir. 40-60-50-80  m, yükseklikteki beşi büyük, ikisi küçük ancak her biri bir dereyi besleyebilecek kapasitesindedir.

Şelalenin etrafı yerli halk tarafından en çok tercih edilen piknik alanlarından biridir. Ayrıca şelalenin 7 km. uzağındaki Derebağ Kesteliç Şelalesi’de bir diğer bir doğa mucizesi olarak görülmesi gereken bir yerdir.

6-8-1-Aladağlar Milli Parkı : 

Niğde sınırları içinde olsa da Kayseri’ye yakın önemli turizm merkezlerinden Aladağlar Milli Parkı karlı zirvesi, sarp kayalıkları , eşsiz endemik bitkileri, bol oksijenli doğası ile bölgenin vazgeçilmez bir mekanıdır. 

Parkın 3000-3500 m. yükseklikteki yedi gölleri, kamp, yürüyüş parkurları ve tırmanış alanlarıyla çok güzel bir doğa harikasıdır.  

Ayrıca park, Zamantı Irmağının  raftingi, Hacer ormanları, Boğaz ve Kapuzbaşı şelaleleri, vadi, boğaz ve buzul kayalıkları, ile spor, doğa ve fotograf secerler için önemli bir parkurdur. tutkunları için eşsiz bir mekandır. 

6-9-1- Yemliha Köyü-Yamula Barajı;

Kızılırmak’ın sularından yaralanmak için 2003 yılında kurulan büyük bir gölü andıran 65 km.lik barajda yelkenli, kürek, yüzme, off-shore ve kano yarışları yapılabilmektedir.

6-10-1- Gesi Bağları Ve Güvercinlikler;

Kıraç Anadolu toprağında ilk çağlardan beri ürün yetiştirmede yararlanılan gübreleri üreten güvercinlerin yaşadığı güvercinlikleri pek çok yerde görmek mümkündür. 

Güvercinliklerin 3 tip -kule, kerpiç, taş, yeraltı odaları -olarak yapıldığı dikkat çekmektedir. Bölgedeki 150 güvercinlik Derevenk Vadisi’nde yer almaktadır. 

Şarkılara konu olan ilin tarım ve meyve ihtiyacını karşılayan bağlarıyla ünlü Gesi’de de bu gübrelerin kullanıldığı bilinmektedir. 

6-11-1- Talas- Amerikan Koleji Ve Hastanesi Binası :

1871 yılında Talas’ta Amerikan Kız Okulu olarak açılan  1882’de Amerikan Erkek Okulu okulu olduğu için kız okulu, Paşa Konağı’na taşınmıştır. 1909-1911 yıllarında erkek koleji binası yapılmış ve birlikte 1914 yılına kadar eğitime devam etmiştir. 

1928 Cumhuriyet yönetiminden alınan izinle erkek okulu 1967 yılına kadar eğitime devam etmiştir. I Dünya Savaşı sırasında kız okulu binası hastaneye dönüştürülerek 1972 yılına kadar çalışmalarını sürdürmüştür. Halen Amerikan Hastanesi binası, yatakhaneler, müdür ve öğretmen lojmanları Erciyes Üniversitesi Sosyal Tesisleri olarak kullanılmaktadır. 

6-11-2- Talas-Yaman Dede Camii / Panaya Kilisesi ;

Metropolit İonnis tarafından Sultan Abdülhamit döneminde 1886’da yılında inşa ettirilen dönem mimarisine uygun kilise, mübadeleden sonra Rum nüfusunun azalmasıyla 1925 yılında camiye çevrilmiştir.

Yaman Dede Cami olarak camiye çevrildikten sonra  haç planlı yapılan kilisenin güney yönüne mihrap ve minber eklenmiştir. 

Yapının terasında  tol-taş kemer oda vb. şeklinde dükkânlar halen  kültürel amaçlı kullanılmaktadır.

6-12-1- Pınarbaşı-Melikgazi Köyü Melikgazi Türbesi; 

Melikgazi Kalesi yakınında yer alan türbe Danişmentliler’den 1104-1134 Emir Melik Gazi’ye  aittir. 

Yapıda ince tuğlalarla örülü sandukada üç adet mumyalı ceset ile Melik Gazi’nin naaşıda bulunmaktadır.  

Geneli işliği ile dikkat çeken tuğlalarla örülen yapı, geometrik desenlerle süslenmiştir.

6-13-1- Karadayı Köyü- Karatay Han :

Karadayı Köyü yakınında, Selçuklu Veziri Celâleddîn Karatay tarafından I. Alâeddîn Keykubad döneminde yaptırılan hanın barınak, avlu ve servis mekanlarından dikkat çekmektedir.

Dönem mimari ve süsleme özellikleriyle dikkat eken hanın taç kapısı, porfirleri, sivri kemerleri, sütunçeleri, kitabesi, tonoz örtüsü, eyvanı, geometrik desenleri, 15 hayvan bezemesi, mukarnası, mescidi, hamamı, halvet hücreleri, koridorları, avlusu ,kubbesi, odaları son derece özenli işçiliği ile görülmesi gereken bir mekandır.

6-14-1- Sultanhanı -Tuzhisarı Sultan Hanı – Kervansarayı ;

Kentin her yönünde çoklukla görülen ve Kayseri-Sivas arasında I. Alaeddin Keykubat zamanında 1232-1236 tarihleri arasında yapılan 190 handan biri olan yapı, Roma döneminde de kullanıldığı varsayılsada hanın Selçuklu mimarisi ve süslemeleri dikkat çekmektedir.

Kervansaray, han yolcu, eşya ve hayvanların konaklayabilmesi için iki bölüm olarak tasarlanmıştır.

Dikdörtgen planlı kervansarayın ortasındaki köşk, mescit ve üzeri açık avlusu da bulunan süslemeli taç kapısı son derece güzeldir.

Üzerleri tonoz örtülü iki oda , hamamı da bulunan muhteşemdir.

Kayseri ve çevresinde yer alan diğer önemli antik, tarihi ve doğal yerler;

Hitit kentinden geriye kalan Erkilet Harabeleri, Kapadokya genelinde olduğu gibi volkanik arazide yer alan ve Roma dönemine ait kilise ve yerleşim yeri kalıntılarıyla öne çıkan Soğanlı Harabeleri, Roma ve Bizans dönemine ait duvar resimleriyle dikkat çeken kilise ve yerleşim yeri kalıntıları, yeraltı kanalları olan Başköy tarihi nitelikli önemli merkezlerdir.

Ayrıca ilk çağlara ait kalıntıların yer aldığı Bünyan- Kayabaşı mağaraları, 3. yy. da Roma dönemine ait mezarın bulunduğu Roma Mezarı, Hititlere ait kaya kabartmaları, resim ve yazıların bulunduğu Develi- Fıraktın Köyü- Fraktın Yazılı Kabartmaları ile büyük, yekpare kayaya oyulmuş hiyeroglif yazı ve kabartmalar, bir granit taşa Hititlere ait Develi- İmamkullu Köyü Kabartmaları, yekpâre granit taştan yapılan, 2 m. 20 cm. yükseklikte, 4 ton ağırlığındaki Yemliha Kartalı ile içlerinde son derece zengin tarihi barındırmaktadırlar. 

Kayseri ve ilçeleri ticari, askeri, dini vb. amaçla kullanılan bir kavşakta yer alması dolayısıyla kent ve çevresinde çok sayıda korunma ve savunma amaçlı kale yapıldığı görülmektedir. 

Pınarbaşı- Zamantı Kalesi, Roma ve Bizans dönemine ait, sonradan tahrip edilen Develi -Şahmelik Köyü- Şahmelik Kalesi, Yeşilhisar Kalesi bu yapılara örnekler olarak kabul edilir.

Ayrıca Selçukludan başlayarak önemli bir İslami merkez olan Kayseri ve çevresinde çok sayıda külliye, cami, medrese vb. yapılmıştır. 

Kayseri’de Türk- İslam dönemine ait çok sayıda camiden; 1205 yılında, Selçuklu komutan Mazaffereddin Mahmud’un kızı Atsız Elti Hatun tarafından yaptırılan, iki katlı, mihrap ve çini süslemeleriyle dikkat çeken ve zaman zaman onarılanGüllük- Kölük Cami, 13.yy. Selçuklu yapısı,palanından bir dönem han olarak ullanıldığı varsayılan zamanla onarımlar geçiren Han Cami, 1242-1249 arasında Selçuklu Veziri, Ebu Kasım Ali Tusi tarafından, kale gibi görünen cami ve medrese olarak yaptırılan son derece güzel siyah ve sarı taş işçiliğe sahip Hacı Kılıç Cami ve Medresesi, 1478 yılında Fatih Sultan Selim tarafından kale içinde yaptırılan Kale- Fatih Sultan Cami, Osmanlı döneminde 1585 yılında Hacı Ahmet Paşa tarafından aşhane, paşa ve medrese ve şadırvanıyla Mimar Sinan’a yaptırılan olan Kurşunlu Cami ve Medresesi, 1308 yılında Muslihiddin Paşa tarafından yaptırılan, minberi çok dikkat çeken Lala Paşa- Lale Cami, 1281 yılında Göçer ailesi tarafından yaptırılan Develi- Ulu Cami, Hatıroğlu Cami, Şeyh Tennuri Cami, Türbe ve Çeşmesi kentin İslamiyet dönemi tarihi camilerdendirler.

Medrese, türbe, mescitlerden; Şifaiye, Çifte Medrese, 12. yy.da, iki katlı, lahit ve sanduka odaları bulunan yapının dış yüzeyi bezemeli tuğlalarla süslü Pınarbaşı- Melik Gazi Türbesi, Köşk Dağı tepesinde 1339-1341 yılında, Alâeddin Eretna tarafından, için kesme taştan yaptırılan yapının avlusunda  oğulları ve eşinin mezarları- iki türbe ve kapısının yanında iki çeşmesi olan Köşk Medrese, 13. yy. da yatırılan ancak zamanla onarım gören Aygunlu Medresesi, Emir Sultan Mescidi, 1414 yılında kentte vefat eden Rufai Tarikatı önde gelenlerinden İmam Sultan adına kare planlı , kubbeli, her yanında birer penceresi  ve II.Abdülhamit’in tuğrası bulunan Zeynel Abidin Türbesi de dini ve ilmi tarihi yapılardandır. Ayrıca 1166-1169 yılında Mevlana döneminde önemli bilim insanlarından kabul edilen Seyyid Burhânüddîn türbesi de dönem özelliklerini gösterir. Kervansaray, saray ve hanlar; 1224 yılında, Alâeddin Keykubat tarafından, bir küçük gölün yanında yaptırılan ve yazları kullanılan, üç köşklü Keykubadiye Sarayı, 1236 yılında, yaptırılan, avlusunda kare planlı iki köşk mescidi bulunan Palaş Köyü- Sultan Han, 1240 yılında Atabey Emir Celaleddin tarafından yaptırılan bezemeli kapısıyla tanınan Karatay Han ve Pamuk, Kapan, Pembe, Gök, Kara Mustafa Paşa ve Vezir hanları bulunmaktadır.

Ayrıca 1202 yılında Rükneddin Süleymanşah tarafından Kızılırmak üzerine yaptırılan 1203 yılında, Rükneddin Süleyman tarafından onarılan 120 m. uzunluğunda ve 27 m. genişliğindeki Tekgöz Köprüsü, Kızılırmak üzerinde, 13. yy. da 15 gözlü yaptırılan ancak zamanla çeşitli onarımlar geçiren Çokgöz Köprüsü de bölgenin önemli tarihi yapılarındandır. Yakınındaki tekke, cami ve çeşme yapılmıştır. 

Kümbetlerden; 1247 yılında Sultan I. Alaeddin Keykubat tarafından eşi Melike Adile Hatun için yaptırdığı, kare planlı, sekizgen gövdeli, piramit külahlı olan Çifte Kümbet, 1276 yılında, Sultan I. Alaeddin Keykubat tarafından kızı Cihan Hatun adına yaptırılan 12 köşeli, konik bir külahla örtülü, sarımsı kesme taştan yaptırılan yapı, bitki ve geometrik desenlerle bezeli Döner Kümbet, Alaca Kümbet ile Han Cami ve Kümbeti sayılabilir.

Sırçalı Kümbet :

14.yy. çinilerinden dolayı sırçalı denilen kümbet Merkez Endüstri Meslek Lisesi bahçesindedir. Önceleri çinilerle bezeli olduğu için bina  Sırçalı Kümbet olarak anılmaktadır. gelmektedir. 

Döner Kümbet;

Döner Kümbet Kayseri’de görülmesi gereken yerler arasında gelir. Talas Caddesi,  Seyyid Burhanettin Mezarlığı’nın karşısındaki kümbet, 1276 yılında Şah Cihan Sultan için yaptırılmıştır. Kümbet, sarımsı renkli kesme taştan yapılmıştır ve silindirik bir gövdeye sahiptir. Mukarnas kornişler konik külahla silindirik gövde kubbe ile örtülüdür. 

Türbe, 12 yüzlü olarak yapılmıştır. Yüzeyinde çift başlı kartal, aslan, hayat ağacı, ihurma ağacı, nsan başlı ve kanatlı pars gibi motifler yer almaktadır. Bu motiflerin birbirlerini çok yakından izlemelerinden dolayı Döner Kümbet denir.

-Kentteki tarihi hamamlardan; Selçuklu dönemine ait, çifte hamam olarak tasarlanan ve zamanla çok sayıda onarım geçiren aynı adla anılan külliyenin parçası olan ve halen kullanılan Huant Hamamı, 1205 yılında, Selçuklu Hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan tarafından yaptırılan ve halen kapalı Sultan Hamamı, 1542 yılında, kubbeli olarak tasarlanan pek çok kez onarılan Kadı Hamamı, 1359 yılında, Eretna Beyinin oğlu Mahmut Bey tarafından yaptırılan Selahaddin Hamamı ayrıca kent ve çevresindeki Deveci, Cafer Bey, Gülük, Birlik hamamları bulunmaktadır. 

Kentin tarihi imzasını taşıyan diğer önemli yapılardan :16.yy.da hapishane ve hükümet binası da kullanılan iki katlı inşa edilen burç İzzeddin Keykavus tarafından iki katlı olarak yaptırılan Burç, 

Ayrıca kentin doğal mekanlarından Erdemli Vadisi, kilise ve manastır ve kaya mezarları ile doğal merkezlerden Yahyalı Şelalesi, Tuzla Gölü, Yedigöller, Sultan Sazlığı Kuş Cenneti, Erkilet ve Gesi Bağları, Talas, Hisarcık, Germir, İncesu, Bünyan ile ayrıca mesire yerleri, doğal alanlar ve kaplıcalar, Kayseri’ye 170 km. uzaklıkta, 70-150 m. yükseklikten 7 ayrı kaynaktan akan suların oluşturduğu Kapuzbaşı Şelaleleri, Bayramhacı Kaplıcası, Yeşilhisar İçmesi, Tekgöz Kaplıcası ile Hasanarpa Maden Suyu bölge açısından son derece önemli alanlardır.

Halen bu özelliklerinin yanı sıra Kayseri tarım, hayvancılık, turizm ve mobilya sektörleri ilede kentin gelişimine katkı sunan sanayi dalları olarak öne çıkmaktadırlar. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top