5-Isparta;
Coğrafi;
Komşular; Konya, Afyon, Burdur ve Antalya illeriyle çevrilidir.
Yüzölçümü; 8933 km2
İlçeleri; Aksu, Atabey, Eğirdir, Gelendost, Gönen, Keçiborlu, Senirkent, Sütçüler, Şarkîkaraağaç, Uluborlu, Yalvaç, Yenişarbademli ve Merkez ilçe Isparta.
İklim;
Göller yöresi illerinden biri olan Isparta’nın iklimi, Akdeniz ikliminin sert, step iklimin de yumuşak özellikler göstermektedir. Yağışlar, Akdeniz’e göre az, step iklimine göre ise fazladır.
Bitki Örtüsü; 1050 m ortalama rakıma sahip Isparta ilinin yüzölçümünün önemli kısmı % 68.4 dağlık – 3000 m Toroslar, 2998 m Dedegöl, 2798 m Barla, 2635 m Davraz ve Akdağ dağları -alanlar % 16,8’i ovalar- Isparta, Gelendost, Eğirdir, Boğazova ve Şarkikaraağaç – çok sayıda göl ve göletlerin yanında -Eğirdir, Beyşehir, Kovada ve Gölcük Krater– Aksu ve Köprü nehirlerinin yanında çok sayıda dağlardan inen suyla beslenmektedir.
İl topraklarının % 40 orman, % 20 çayır- mera ile endemik türler kaplamaktadır.
Başta gül tarlaları olmak üzere zeytin ve meyve ağaçları ekili dikili arazilerin önemli bölümünü oluşmaktadır.
Isparta, doğal güzellik ve özelliklerden dolayı çok sayıda dağ, yayla, kanyon, mağara, orman, akarsu ile milli ve tabiat parklara sahiptir.
Ulaşım; Isparta iline, ülkemizin her noktasından oldukça iyi koşullardaki havayolu, karayolu ve demiryolu ağı ile ulaşılabilir. Akdeniz’in önemli bir kavşak kenti Isparta’nın ilçeleriyle ulaşımı da karayollarıyla rahatlıkla yapılabilmektedir.
Tarihi;
Tarihi, Paleolitik ( MÖ 2,5 milyon-MÖ 12 bin) döneme giden Isparta’nın mezolitik (MÖ22 bin -MÖ10 bin) neolitik ( MÖ 1O bin-MÖ 6 bin) ve kalkolitik ( MÖ 5900- MÖ 3200) çağlarına da tanıklık ettiği yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
Özellikle Kapıini Mağarası’nda üst paleolitik dönem izleri görülürken, Keçiborlu- Gümüşgün- Baladız’da mezolitik mikrolit (çakmaktaşlarına) rastlanması da bölge tarihi açısından son derece önemli buluntular olarak kabul edilmektedir.
Isparta ve çevresinde neolitik dönem izlerinin geniş bir alana Yeniköy- Şarkikaraağaç Höyüğü (kalkolitik dönem ) Toprak Tol Höyüğü ve Köşktepe- yayılmasıkent ve bölge tarihi için son derece önemlidir.
Ayrıca tunç çağı kültürü ve kalkolitik dönem sonrası izlerine rastlanan Pisidia Ovası’ndaki küp mezarlar da günümüze kadar gelebilmiş önemli tarihi buluntulardır.
MÖ 2000 yıllarında Hitit ve Dorların ardından geç Hititlerden Luvi, Arzava topluluklarının yaşadığı Pisidia kenti Isparta’da, MÖ 1200′lerden itibaren İyon, Frig, Lidya ve MÖ 546’da Persler de yaşam sürmüşlerdir. Isparta, MÖ 323’te Büyük İskender’in ardından Seleukos Bergama Krallığı ve sonrasında da MÖ 2. yy. Roma hâkimiyetine girmiştir. Roma döneminde önemli bir ticaret ve piskoposluk merkezleri olan Agrai- Atabey, Selevcia (Sidera), Bayat, Uluborlu- Apolbuia, Yalvaç- Antiocheia, Sütçüler Sagrak- Adada, Şarkikaraağaç-Neapolis, Gelendost( Dabenae) ileHelenizmin son dönemlerinde kurulan Yalvaç- Antiocheiabölgenin pek çok açıdan- tarihi, kültür, ekonomi, sosyal vb.– gelişimi için son derece önemli yerleşkelerdir.
Isparta, 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma (Bizans) toprağı olmuştur.
Daha sonra 1204 yılında Anadolu Selçuklu Devleti ile beraber Türklerle tanışan Isparta, 1300 yılında Hamitoğulları Beyliği, 1391 yılından sonra da Osmanlı yönetimine geçmiştir.
Gelişimi sonraki yıllarda da artarak devam eden Isparta, 16. yy. güneybatı Anadolu’daki önemli pazarlardan birine dönüşmüştür.
Kentin adının Hitit, Sanskirikçe ya da Lidya dillerinde bereket anlamına gelen baris (barida )sözcüklerinin zamanla değişmesiyle Sparta ( Isparta) olduğu varsayılmaktadır. Çok sayıda eski uygarlığa ev sahipliği yapan Isparta’da görülmesi gereken yapıtlar; Kutlubey tarafından1429 yılında yaptırılan Kutlubey- Ulu Cami, 1565 yılında Mimar Sinan’ın eseri tek kubbeli Mimar Sinan-Firdevs Bey Cami, vakfiyesi olan Bedesten, 1782- 1783 yılında, dönemin mimari ve çinili süsleme özelliklerinin görüldüğü Kavaklı- Abdi Paşa- Çinili Cami, ilk kez 1569 yılında yapılan İplikçi, Abdi Ağa Cami, Atabey Medresesi, 1857-1860 yılında yapılan Ortodoks- Aya Yorgi Kilisesi, 1750 yılında yapılan Ortodoks -Aya Baniya (Aya Payana ) Kilisesi, Üzüm Pazarı dükkânları, 1693 yılında Dalboyunoğlu Mehmet Ağa tarafından yaptırılan Dalboyunoğlu Hamamı, Süleyman Demirel Müzesi, Kovada Gölü, Tota yaylaları ve içmelerin yanında 2992 m yükseklikteki Dedegöl dağları, dağdaki kamp merkezleri Karagöl, Yeşilgöl, Melikler ve Kuzukulağı yaylaları, Kızıldağ Milli Parkı özellikle tırmanmayı sevenler için son derece önemli yerlerdir.
5-2-1- Yalvaç- Pisidia Antiocheia Antik Kenti;
Yalvaç ilçesinin hemen yanı başındaki Antiocheia Antik Kenti, Sultan Dağları’nın güneyinde, denizden 1236 m yükseklikteki küçük tepelerin arasındaki vadide oldukça verimli bir arazide, temeli Seleukoslarca atılan bir yerleşim yeridir.
Magnesia- Keme’den gelen bir grup göçmenin kurduğu da varsayılan, Phrygia bölgesi içinde olsa da Pisidia’nın başkenti olarak kabul edilen Pisidia Antiocheia, MÖ 305- MÖ 281, I. Seleukos ya da oğlu MÖ 281- MÖ 261
I. Antiokhos Soter tarafından MÖ 275 yılında Galatlara karşı bir karakol olarak kurulduğu da düşünülmektedir. Ancak kentin yakınındaki Karakuyu Tepesi- Phrygialı Tanrı Men’in önemli olması bölgenin tarihinin çok daha önceki dönemlere gittiğinin kanıtı kabul edilmekte ve bu amaçla bölgede yapılan kazı çalışmaları hala devam etmektedir.
Seleukosların sürekli mücadele ettikleri Pisidialı grupları kontrol amacıyla da kurulduğu düşünülen, Phrygia kültürüne hâkim Pisidia kenti Antiocheia yöneticisi Galatia Kralı yerel kabile Homanadlar tarafından öldürülünce, Roma istilalarından sonra bölge Colonia Caesarea adıyla resmi dili Latince, halkı Yunanca konuşan bir Roma kolonisine dönüştürülmüş.
MÖ 64 Roma İmparatoru Augustus kent ve çevresini Pisidia’nın sekiz kolonisinin en büyüğü ve merkezi yapmıştır.
Antiocheia’nın gelişerek büyüyerek 295 yılına kadar bölgede varlık gösterdiği, oldukça kalabalık bir yerleşim yeri, metropolis olduğundan çeşitli kaynaklarda bahsedilmektedir.
Yalvaç’ın verimli ve geniş toprakları, Galatia’nın kıyıya ulaşması için açtığı yolu kullanarak Augustus’un geliştirdiği MÖ 6 Augustus Yolu (Via Sebaste) Sivaslı-Uşak Yolu- Ephesus- Suriye yolu üzerinde olması ticaretinin ilerlemesini de sağlamıştır.
Bölge ve kentte çok sayıda Yahudi tüccarın olduğu da çalışmalardan analaşılmaktadır. Bu Yahudi tüccarların Hıristiyanlıkla beraber bölgeye vaaz vermeye gelen St. Paulos ile karşılaşmaları kentin kimliği üzerinde önemli olayları başlatmış ve kentte yeni dine inanan pagan ve Yahudilerin sayısı hızla arttırmıştır.
Ayrıca Yalvaçlı Kıbrıs Valisi Segius’un ailesinden bazı kişilerin bu kentte yaşamaları, valinin St. Paulos’un kenti kolay ziyaret edebilmesi için tavsiye mektubu yazması Pisidian Antiocheia’da Hıristiyanlık faaliyetlerini hızlandırdığı ve St. Paulos Yolu’nu açtığı da bilinmektedir.
Hıristiyanlığı bir mezhepten dine dönüştüren kişiler olarak kabul edilen St. Paulos ile Barnabas 46 yılında kenti ziyaret etmişlerdir. St. Paulos’un ilk resmi vaazını Pisidian Antiocheia’da vermiş olması da kentin dinsel önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Bu dönemde Yunancanın etkisi olsa da hala Latince yaygın olarak kullanılmakta ama kurumlardaki Roma etkisi de dikkat çekmekteydi.
Ayrıca görkemli ana caddeyi kesen dar ve düz sokakların ızgara planla çevrili olması dönem mimarisinin gelişimini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Antiocheia, 17 yılında Anadolu’daki Hıristiyanlığı yayma ve tutunma çalışmaları içinde yer alan bölgenin en önemli yerleşim yeri olduğu belge ve kalıntılardan anlaşılmaktadır. Ancak tek tanrılı dinler öncesi ve ilk Hıristiyanlık döneminde Antiocheia’da MÖ 1. yy. da Tanrı Men için Colonia adındaki sikkelerin Hıristiyanlık döneminde de basılması kentin büyük bir yerleşim yeri olması yanında geçmiş inançların devam ettiğinin de kanıtı sayılmaktadır. Kentte150 yılına kadar azalarak da olsa sikke basımına devam edildiği kaynaklardan anlaşılmaktadır.
3. yy. da kent ekonomisinin oldukça geliştiği ve zengin bir kent olduğuna çok sayıda kaynakta rastlanmaktadır.
395 yılında, Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Antiocheia’nın Bizans toprağı ve Pisidia Eyaleti’nin metropolisi olması kentin önemini bu dönemde de sürdürdüğünü göstermektedir.
Ancak 713 yılında Arap saldırıları sonucunda kentin son derece değerli tarihi yapıları –tapınaklar, hamamlar, tiyatro, dini yapılar vb.– çok zarar görmüştür.
12. yy. da bölgenin en önemli yerleşim yeri iken 13. yy. kadar Antiocheia’da sürekli bir yerleşimin olduğu daha sonra kentin terk edilmeye başlandığı yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Antik kentteki kalıntılardan en önemlileri; Anadolu’daki ilk kiliselerden olan St. Paulos Kilisesi, Men Kutsal Alanı, Augustus Tapınağı, Tiberius Alanı, sur duvarları, kapıları, Propylon, 5 bin kişilik antik büyük tiyatro, 1. yy. 11×70 m kaldırımlı sütunlu cadde, caddede kanalizasyon şebekeleri, Sütunlu Cadde, diğer caddede portikler ve heykeller, caddelere dizilen dükkânlar, taştan su boruları, Roma Hamamı, nymphaeum, su kemerleri, stadyum, Bizans Kilisesi ve kente 10 km uzaklıktan su taşıyan 250 m uzunluğunda, 5-7 m yüksekliğindeki su kemerlerinin temel kalıntıları günümüze ulaşabilen son derece değerli tarihi miraslardır.
Ayrıca Hoyran Gölü yakınındaki Limenia Adası’ndaki Artemis Tapınağı ile diğer tapınak kalıntıları ve sur duvarları da görülmesi gereken yerlerdir.
5-2-2- Yalvaç- Men Tapınağı;
Anadolu’da MÖ 3000 yılından beri tapınılan Ay ,Gök, Kehanet ve Sağlık Tanrısı Men’e tapınıldığı varsayılmaktadır.
MÖ 1200- MÖ 7. yy. Friglerden erken Hıristiyanlık dönemine kadar tapınılan Baş Tanrı Men adına yapılan tapınak dünyadaki kentleşen tek dini merkezdir.
MÖ 4. yy. temenos (çevresi duvarlarla çevrili kutsal alan) içinde Phrygialı Ay Tanrısı Men adına inşa edilen tapınak, Men kültürünün en önemli merkezi bugünkü Yalvaç’a 5 km uzaklıktaki 1600 m yükseklikte Gemen Korosu- Karakuyu Tepesi’nde Antiocheia Antik Kenti içinde yer almaktadır.
Bir sıra İon sütunla ( peripteros ) çevrelenen Men Tapınağı podyumunun mimarisi son derece dikkat çekicidir. Kireçtaşı ve mermerin ağırlıklı kullanıldığı, oldukça büyük ölçüde, dikdörtgene benzeyen tapınağın güneybatı ve kuzeybatı kısımlarında 10’ar basamak, güneydoğu ve kuzeydoğu yönlerinde de 6’şar basamak bulunmaktadır.
İon sütunlarla çevrili tapınağın dış duvarlarında adak kabartmaları bulunmaktadır.
Kutsal alanda Men Tapınağı’nın yakınında tören salonu, ev benzeri yapılar, stadion, andron (kült yemeklerin yenildiği yer) ve ayrıca küçük bir tapınak da yer almaktadır.
Tapınağın 4. yy. Anadolu’daki Hıristiyanlık faaliyetleri sırasında tahrip olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca devasa tiyatrosu, Men Kutsal Alanı, su kemerleri, Cardo Maximus Caddesi, 2 kilisesi ve diğer tüm kalıntılarıyla son derece önemli bir antik kenttir.
5-3-1- Uluborlu- Appolonia;
Kent merkezine yakın bir konuma sahip Appolonia antik kentinin MÖ 312- MÖ 280 Seleukoslar tarafından kurulduğu söylense de Frig ya da Psidia kenti olduğuna dair farklı tarihi bilgiler de kayıtlarda geçmektedir.
Roma zamanında önemli bir statüye sahip kentin Likya ile Trakyalı kolonilerden bahsetmekte ve Bizans zamanında Mordiaeum (Margium )olarak adlandırıldığı bilinmektedir.
Bir dönem Sozopolis olarak da adlandırılan Appolonia tarihi kalıntıları ile bazı yapı toplulukları, Roma ve Bizans dönemi sikkeleri, Trak yazıtları geriye kalan tarihi miraslardandır.
5 -4-1- Sütçüler- Adada (Artemidorosda);
Sütçüler- Sağrak Köyü yakınlarındaki Adada’nın ilk adı Artemidorosda idi.
Dağlık bir arazide bulunan ancak ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmese de önemli tarihi kişiliklerin –Strabon, Ptolomaios ve Hierokles– antik kentten bahsettiği çeşitli kaynaklarda – MÖ 2. yy.’da Termessos ile arasındaki bir anlaşmada -adı geçmektedir.
Antik yol üzerinde bulunan ve adına sikke basılan Adada Antik Kenti en parlak günlerini Roma İmparatorluk- Traianus, Hadrianus, Antoninus Pius– döneminde yaşamıştır.
Konumu gereği zaman içinde fazla tahrip edilemeyen antik kentten günümüze taş döşeli yol, Traianus, Serapis, Zeus Megistos, Afrodit tapınakları ile forum, bazilika, akropol anıtsal çeşme, yönetici binası, toplantı yerleri, 3 bin kişilik tiyatro, mezar anıtları, sur duvarları, kuleler, kiliseler kalmıştır.
Isparta ve çevresinde diğer gezilip görülmesi gereken yapılar ve yerlerden bazıları; Lavanta denince aklımıza ilk gelen bölgelerden biri olan Isparta Keçiborlu İlçesi, Kuşçular, Kuyucak, Ardıçlı ve Aydoğmuş köylerinde son derece güzel bir görüntü ve kokunun hâkim olduğu eşsiz mekânlara sahip Lavanta Vadisi, Isparta ve yakınlarındaki önemli ve ziyaret edilebilecek antik kentlerden bazıları; Isparta- Baris Fari, Kapıkaya Harabesi, Aksu (Timbriada ve Zindan) Mağarası ile Kutsal Alanı, Tynada, Senitli Yaylası, Atabey (Agrae), Seleukeia Sidera, Kelian, Egirdir ( Malos), Parlais, Prostanna ve Gökçehöyük Kilise kalıntısı, Senirkent (Tymandos), Sütçüler (Zorzila), Kocaköy Asari, Sülüklü Göl ve Taşkapı harabeleri Gönen ( Konana)’dır.
Bölgede oldukça çok bulunan antik kentler ve harabelerden elde edilen kalıntıların sergilendiği Isparta, Uluborlu ve Yalvaç Müzeleri son derece ilgi çekici eserlere ev sahipliği de yapmaktadır.
Eğirdir’de ; Prostanna ve Malos antik kentleri, Hamidoğulları dönemine 1301-1302 ait Hızırbey Cami bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı tek eyvanlı ve çift katlı, heybetli giriş kapısıyla, halen 11 dükkânıyla Dündar Bey Medresesi, 1376 yılında Çeşnigir Sinan Paşa’nın yaptırılan Barla Çeşnigir Sinan Paşa Cami, 1237 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yapılan Keyhüsrev Kervansarayı, Bizans dönemine ait Eğirdir Kalesi, Firdevs Bey Bedesteni, 482 km2 bir yüzölçümüyle 4. büyük göl, içinde Hoyran Gölü, Can Ada ve Yeşil Adası, 19. yy. Aya Stefanos Kilisesi ile son derece güzel doğa harikası Eğirdir Gölü, Kızıldağ Milli Parkı, Karacaören Baraj Gölü, 1591 yılında Mimar Sinan’ın yaptığı Atabey-Kurşunlu Cami, 1224 yılında Selçuklu komutan Mübarizeddin Ertokuş tarafından yaptırılan Atabey- Gazi Ertokuş Cami, 1645-1648 yılında yapılan Feyzullah Paşa Cami, Barla- Aya Georgios Kilisesi, Gelendost; 1878 -79 yılımda yapılan Abdulgaffar Cami, 1223 yılında Mübarezettin Ertokuş tarafından yaptırılan Selçuklu dönemi özelliği gösteren Ertokuş Sarayı, 14.15. yy. Afşar Cami, Gönen; Yunus Emre Türbesi, Keçiborlu; Sinan Bey Cami, Senirkent; 1533 yılında yaptırılan Veli Baba Sultan Türbesi, Sütçüler; 1876 yılında yapılan Alaca Mescit, 1282 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında yaptırılan Sultan Fatih Cami, Zengibar Kalesi, Uluborlu; 1231 yılında II. Kılıç Arslan’ın torunu tarafından yaptırılan Alaaddin Cami, 14. yy. Hamidoğulları döneminde yaptırılan Taş Medrese, Aslanlı Çeşme, 1869-1872 yılında yaptırılan Kavil Pınarı Suyu’nu ilçeye taşımak için yaptırılan Cirimbolu Su Kemeri, MÖ 4.yy. da yapılan sonraki dönemlerde çeşitli defalar onarılan, 6-8 m yükseklikte, 3m. duvar kalınlığına sahip Uluborlu Kalesi, Uluborlu Müzesi, Yalvaç; II.Kılıçarslan zamanında yapılan Devlethan Cami, 19. yy. Yeni Cami, Müze ve Uu Çınar, 65 m uzunluğunda, içinde sarkıt, dikitlerin bulunduğu Aksu- Zindan Mağarası, Pınargözü Mağarası, Köprüçay üzerindeki Roma Köprüsü, Yazılı Kanyon, Tabiat Anıtları, Kasnak Meşesi Tabiat Koruma Alanı, Çamdağ (Gelincik Dağı) Tabiat Parkı, Kızıldağ Milli Parkı, Gölcük Tabiat Parkı, 1600-1700 m de 1200 m uzunluktaki Davraz Kayak Merkezi’dir.