7-Erzurum;
Coğrafi:
Komşular; Erzurum, kuzeyden Artvin- Rize, batıdan Gümüşhane-Erzincan, güneyden Bingöl- Muş, doğudan Ağrı -Kars ile çevrili bir ildir.
Yüzölçümü; 25.066 km2.
İlçeler; Olur, Oltu, Şenkaya, Uzundere, Tortum, Narman, İspir, Pazaryolu, Aziziye, Yakutiye, Horasan, Pasinler, Aşkale, Çat, Tekman, Uzundere, Karayazı, Hınıs, Karaçoban, Palandöken, Köprüköy.
İklim; Palandöken dağları ile çevrili, Türkiye’nin en yüksek yerleşim yerlerinden Erzurum, rakımı 1950 m. olan bir platoda yer almaktadır. Kent ve çevresinde sert karasal iklim özelliği- kışları uzun, soğuk ve kar yağışlı, yazları, kısa, sıcak ve kurak– hüküm sürmektedir.
İlin ortalama 1500-1000 m. yükseklikteki çukur alanlarda iklimin sertliği daha az hissedilse de ülke geneliyle kıyaslanınca özellikle kış aylarında oldukça soğuk ve çetin koşullar görülmektedir.
En yağışlı mevsim karların erimeye başladığı ilkbaharda dağlardan gelen sular tüm bölge coğrafyasını yemyeşile boyamaktadır.
Bitki Örtüsü; Topraklarının % 30’u Karadeniz, geri kalanı doğu Anadolu bölgesinde yer alan Erzurum, dağlarla –en yüksek yeri Büyük Ejder 3176 m. ortalama 3125 m. Palandöken dağları, 3063 m. Şahveled- Çakmak, 3239 m. Mescit- 3169m. Kargapazarı -Dumlu dağları- çevrili olması ve çok yüksekteki konumu nedeniyle il genelinde yaklaşık % 60 step bitki örtüsü görülmektedir.
Geriye kalan il topraklarının ormanlık kısımlarında çoğunlukla sarı çam, meşe ağaçlarının yanında keven otlarını da görmek mümkündür.
Ancak ilde hiç azımsanmayacak ölçüde özellikle büyükbaş hayvancılık için önemli olan meralara da sıklıkla rastlanmaktadır.
Ulaşım: Erzurum’a kara yoluyla ülkenin her yerinden, hava ve demiryolu ile ulaşmak mümkündür. Ayrıca pek çok kentten son derece modern, yeterli koşullardaki ulaşım ağıyla- her türlü uçağın inmesine elverişli bir havaalanı, büyük ve kapasitesi çok yüksek otobüs terminali ve ülkenin her yerinden gelen trenlerin uğradığı geniş bir tren istasyonu-ulaşılabilmektedir.
Ayrıca kente Sivas- Erzincan- Erzurum- Kars yolu Horasan’dan Ağrı- Doğubeyazıd- Gürbulak sınır kapısına da kolaylıkla ulaşım yapılabilmektedir.
Tarihi;
Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kenti Erzurum, sürekli yerleşim haricinde, insanlar tarih boyunca –kalkolitik, eski tunç, neolitik ve günümüze- doğudan batıya, güneyden kuzeye farklı amaçlarla- ticari, askeri, dini, fetih vb.– hareket ederlerken uğramak zorunda oldukları bir kavşak kenttir.
Kent ve çevresinin son derece çetin iklimine karşın dağlarla çevrili olması güvenlik açısından önemli olmuş ve sahip olduğu akarsular, hayvancılık, tarıma elverişli verimli doğal ovaları kente ilgiyi hep daim tutmuştur.
Özellikle Güzelova, Pulur ve Karaz’da bölgenin tarihi 7000 öncesine gitmekte ve kentte yoğun bir tarım kültürünün olduğu arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır.
MÖ 4900 yılından başlayarak kentte, Hurri, Asur, MÖ 8. yy. Urartu, MÖ 585-MÖ 550 Kimmer- İskit ve Med, MÖ 550- MÖ 530 Pers, MÖ 330- MÖ 323 İskender, MÖ 323- MÖ 120 Selokit Krallığı, MÖ 120- MÖ 34 Part, MÖ 34 Roma, 395 Bizans uygarlıkları hüküm sürmüştür.
Daha sonra 610 Sasani ve 700 Emevi devletleri arasında el değiştiren kent, Bizans’ın bölgeye tekrar hâkim olmasıyla son bulmuştur.
Sonradan 948 Abbasi, 1071 Saltuklu, 1230 Selçuklu, 1242 Moğol, 1295 İlhanlı, 1385 Karakoyunlu, 1434 Akkoyunlu -Timur, 1502 Safevi ve nihayetinde 1517 Yavuz Sultan Selim tarafından alınan kent Osmanlı toprağı olarak varlığını sürdürmüştür.
Kentin bugünkü yerinin tarihi, Pers saldırılarını önlemek amacıyla 5. yy. da, Bizans İmparatoru II. Theodosios tarafından yaptırılan kalenin yanına Theodosiopolis adında bir kasaba kurulmasıyla başlamıştır.
Surlarla çevrili Erzurum’a bugün üçü ayakta kalabilmiş zamanında sekiz farklı kapıdan girilmekte idi.
Kent, Romalılar ya da Araplar tarafından Erzen- El Rom adıyla anılmış zamanla bu ad Erzurum’a dönüşmüştür.
Erzurum, milli mücadeleye kadar Osmanlıların elinde kalmış, 1628’de başlayan ayaklanmalardan sonra 1828 yılında Rus işgaline sahne olmuştur. Erzurum’un yaşamı 1856 Osmanlı- Rus Savaşı’na kadar mücadelelerle geçmiştir.
Daha sonra milli mücadele dönemi başlamış ve kentte yeni dönemin izleri belirmeye başlamıştır.
Kent, 23 Temmuz 1919 yılındaki Erzurum Kongresi ile önemli bir tarihi misyon üstlenmiş ve içinde karargah, barınak, eğitim alanları, sarnıç, yemekhane -gibi bölümlerden oluşan en önemlileri Aziziye, Mecidiye adıyla anılan 22 tabya yapılmıştır.
Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti ile 1923 yılında il olmuştur.
Erzurum ve Çevresindeki Tarihi Yapılar;
7-1-1- Erzurum Kalesi;
Kentin en ilgi çeken yapılarının başında gelen, Bizans İmparatoru II. Theodosios tarafından 5. yy. da yaptırılan kale zamanla çok zarar gördüğü için harap duruma düşmüştür.
İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan meydana gelen yapının, 12. yy. da iç kale surları eklenmiş ancak 1389 yılında Timur tarafından bu kale de tahrip edilmiştir.
Dış kalenin surları zamanla tamamen yıkılsa da giriş kapılarının adları- Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve İstanbul Kapı– günümüze kadar gelebilmiştir.
İç kalenin burçları hala görülmeğe değer nitelikte olup yapı en geniş çaplı onarımını 1555 yılında Kanuni zamanında geçirmiştir.
1829 yılında kentin Rus işgali ve1853’teki Kırım Savaşı sırasında da zarar gören kale tüm bunlara karşın halen kentin merkezinde varlığını tüm heybetiyle göstermektedir.
7-1-2- Çifte Minareli-Hatuniye- Medrese;
Ülkemizdeki medreseler içinde en büyüğü olan Çifte Minareli Medrese, 1253 yılında Selçuklu Sultanı, I. Alâeddin Keykubat’ın kızı Hüdavend- Hande- Hundi Hatun tarafından yaptırılmıştır.
Diğer bir görüşe göre de medrese, İlhanlılar dönemi, İlhanlı hanedanı Padişah Hatun tarafından yaptırıldığı ve bu nedenle Hatuniye Medresesi olarak da anıldığıdır.
Zaman içinde çeşitli defalar onarılan iki katlı medresenin, 26 m. yükseklikteki minareleri farklı renkte değişik desenli çinilerle kaplıdır.
Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan medresenin ortasında da 720 m2. bir eyvan ve 37 adet dershane bulunmaktadır.
1942 yılında müzeye çevrilen medresenin içinde bir de kümbet bulunmaktadır.
Müzede bölgede yaşayan pek çok uygarlığa ait sanat yapıtı sergilenmektedir.
7-1-3- Yakutiye Medresesi- Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi;
İlhanlı Sultanı Olcayto, döneminde Hoca Celaleddin Yakut Gazani tarafından, Gazan Han ve Bolugan Hatun adına 1310 yılında, açık avlulu olarak yaptırılmıştır.
Yapının en dikkat çekici yerlerinden biri olan Taçkapı, anıtsal formda, basık kemerli ve her yeri geometrik desenlerle süslenmiştir.
Kapının yan nişlerinde hurma yaprakları, hayat ağacı, pars, kartal desenleri ve Yakup Bey’in amblemi bulunmaktadır.
Medresenin yanlarında koni şeklindeki külahlı kalın gövdeli kabartma desenler, çinilerle bezeli minareler vardır.
Büyük bir kubbe örtüsü bulunan medresenin ortasındaki avlunun iki yanında altışar oda bulunmaktadır.
Medreseye bitişik türbenin kime ait olduğu henüz tam netliğe kavuşmuş değildir.
Zaman zaman onarımlar geçiren yapı, 1994 yılından bugüne yöre kültürünü tanıtan eserlerin sergilendiği Türk-İslam Eserleri Müzesi ve Etnografya bölümü olarak kullanılmaktadır.
7-1-4- Lalapaşa Cami;
Kent merkezindeki Yakutiye Medresesi’nin doğusundaki külliyenin bir parçası olarak inşa edilen cami, Erzurum Beylerbeyi, Kıbrıs Fatihi diye de tanınan Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Klasik Osmanlı cami mimari örneklerinden olan Lalapaşa Cami aynı zamanda tipik bir Mimar Sinan yapısıdır.
Merkezi planlı yapının ortasındaki ana kubbe dört ayak tarafından taşınmaktadır.
Avlusuz olarak inşa edilen cami, halen döneminin mimari zarafetini yansıtması açısından ziyaret edilmesi gereken önemli bir yapıdır.
7-1-5- Rüstempaşa Bedesteni- Taşhan;
Osmanlı döneminin en güzel örneklerinden biri kabul edilen ve günümüzde de en çok ziyaret edilen yapılardan biri olan Bedesten, Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı ve damadı Rüstempaşa tarafından 1561 yılında iki katlı olarak inşa ettirilmiştir.
Geçmişten bugüne çeşitli amaçlarla kullanılan yapı bugün başta oltu taşı satıcıları olmak üzere çok sayıda dükkânıyla kentin en önemli çarşılarından biri olarak hizmet vermektedir.
7-1-6- Ulu Cami- Atabek Cami;
Erzurum’un en eski camilerinden Ulu Cami, kent merkezi, Cumhuriyet Meydanı’nda yer almaktadır.
Diğer adını Irak Selçuklu Sultanı Atabeg Kızıl Arslan’dan alan cami, 1179 yılında Saltuklu Melik Nasirüddün Muhammed Bey döneminde inşa ettirilmiştir.
Dikdörtgen planlı, 6000 kişilik cemaat kapasitesiyle kentin en büyük camisinin orta nefinin üzeri kırlangıç denilen kubbeyle örtülmüştür.
Yedi nefli, Selçuklu döneminin mimari ve süsleme özelliklerinin tamamını gösteren cami bir sanat eseri niteliği özelliğindendir.
Birbirinden farklı mimari tarzda yapılan beş kapıyla- iki doğu, üçü kuzey- girilen caminin kitabelerine göre yapı beş kez onarılmıştır.
IV. Murat döneminde bir süre erzak deposu olarak kullanılan cami, halen önemli bir bir ibadet mekânıdır.
7-1-7- Murat Paşa Cami;
Kentin sekiz kapısından biri Erzincan Kapı yakınlarında yer alan cami, II. Selim zamanında, Sadrazam Kuyucu Murat Paşa tarafından 1573 yılında yaptırılmıştır.
Dönemin mimari özelliklerini yansıtan caminin mukarnaslı kubbesini altı sütun taşımaktadır.
Kubbe ve sütunların Avrupa tarzı çiçek ve yaprak motifli süslemeleri dikkat çekmektedir.
Yapının sağındaki tek şerefeli taş kaide üzerine sabitlenen minaresi Ahmediye Medresesi’nin minaresi olarak da kullanılmaktadır.
7-1-8- Üç Kümbetler;
12. yy. sonu ile 13.yy. başlarına tarihlenen ve Saltuklu Devleti kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu düşünülen kümbetler kesme taştan, sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuştur.
Selçuklu döneminin en güzel mimari örneklerinden kabul edilen Üç Kümbetler’in planı ve süslemelerindeki farklılıklar geleneksel Türk mimari ve süsleme sanatının dışına çıkılan bir örnektir.
Bölgenin en büyük kümbeti olan Üç Kümbetlerin yakınında haklarında fazla bilgiye – yaptıranlar, dönemleri vb.-rastlanmayan ancak özelliklerinden 14. yy.’a ait oldukları düşünülen kümbetler bulunmaktadır.
7-1-9- Atatürk Evi ve Müzesi;
Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Erzurum diğer illerden ayrıcalıklı olarak yeni bir uygarlığın doğumuna da şahitlik etmiş bir kenttir.
Erzurum, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sırasından alınacak kararların hazırlığını yapan kişilere başta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e de ev sahipliği yapmıştır.
Kent, Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı çalışmalara, paha biçilmez kararların alınıp onaylanması, ve 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi’ne tanıklık etmiştir.
Tüm bu çalışmalar sırasında Gazi Mustafa Kemal’in 52 gün kaldığı, Çaykara Sokak’taki ev 1984 yılında müze olarak düzenlenmiştir.
Bu bina ne tesadüftür ki daha önce 1915-1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak kullanılmış, onlar gidince de Erzurum Valiliği’nin ikametgâhı olmuştu.
7-1-10- 23 Temmuz Kongre Salonu;
23 Temmuz 1919 yılında Erzurum Kongresi’nin yapıldığı bina halen Güzel Sanatlar Lisesi olarak kullanılmaktadır.
Binada kongre üyelerinin biyografileri ve fotoğraflarının yanında döneme ait bazı eşyalar da sergilenmektedir.
7-1-11- Arkeoloji Müzesi;
Erzurum ve çevresi pek çok uyarlığa ev sahipliği yapmış önemli bir merkez olduğu için çok sayıda tarihi yapı ve yerleşimin izlerini taşımaktadır.
Sonraları bölgede yapılan kazılarda elde edilen tarihi buluntular önce Çifte Minareli Medrese’de sonra da 1967 yılında yapılan yeni bina- Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştır.
Özellikle Karaz, Pulur, Sos Höyük, Güzelova gibi çok eski dönemlere ait MÖ 4000 başlayarak Urartu, Roma, Helenistik, Trans-Kafkaslar, Selçuklu dönemine kadar buluntular –heykelcikler, ok uçları, ocaklar, pişmiş toprak kaplar, taş eserler vb.- müzedeki beş salonda sergilenmektedir.
7-2-1-Tortum Şelalesi;
Erzurum, Yusufeli arasında kalan, bugün gerek konumu gerekse doğal özellikleri ile herkesin bildiği Tortum Gölü ve Şelalesi bölge açısından son derece önemli doğal bir merkezdir.
Bölgede meydana gelen heyelandan sonra Kemerli Dağ’dan kopan büyük bir kaya kütlesi dar ve dik vadiden akan çayın yaklaşık sekiz kilometrelik kısmını kapatarak Türkiye’nin en yüksek gölünün oluşmasını sağlamıştır. Ayrıca gölü besleyen akarsular kayaların yaklaşık 50 metre üzerinden akarak göldeki şelaleyi meydana getirmişlerdir.
7-2-2- Tortum- Meryemanana Kilisesi;
Bağdat Kralı, III. Davut tarafından 976-1001 yıllarında yaptırılan Kilise, Bağbaşı’ndaki Hahuli Manastırının bir parçasıdır.
Manastırın diğer yapıları da halen kilisenin çevresinde yer almaktadır.
Düzgün kesme taştan yapılan ve yuvarlak kemerli bir kapıyla girilen kilisenin Yunan haçı ile bazilikal planı ve kendine özgü yapısı son derece dikkat çekicidir.
Üstü kırma çatı ile örtülü kilisenin içi sayıları oldukça fazla arslan, boğa, kartal, grifon kabartmalarıyla süslenmiştir.
Kilisenin iç mekânındaki duvarlarında kule gibi yükselen apsid kısmında İncil’den alınan sahneler ile Hz. İsa ve Meryem tasvirli freskleri dönemlerinin özelliklerini yansıtmaktadır.
Girişte, kubbeli, birbirine bağlı kemerlerle köşkü andıran çan kulesi, üç katlı ve kesme taştan yapılmıştır.
Gölün yakınında Uzundere- Çamlıyamaç Köyü’nde renkli taşlarla bezeli, kabartmalarla süslenmiş görkemli bir kilise bulunmaktadır.
Ayrıca yine göle yakın Belgrad Hanedanlığı zamanında Öşklü Grigor tarafından 961-966 yıllarında yapılan haç planlı Oşki- Öşkvank- Gürcü Kilisesine de ev sahipliği yapmaktadır.
Göl ve bu tarihi yapılar bölgeye gelen ziyaretçilere hem doğa hem de tarihi dokuları bir arada görme olanağı sağlamaktadır.
7-2-3- Tortum-Tortum Kalesi;
Tortum’a 14 km. uzaklıkta Tortum Kale Köyü’ndeki yapı hakkında- tarihi ve yapılan kişi -hiç bir bilgi yoktur. Ancak bir orta çağ kalesi görünümde olan yapı, iç – dış kaleleri ve onları çevreleyen harçlardan yapılan surlardan meydana gelmektedir.
Halen özellikle kuzey duvarları oldukça iyi durumda olan kalenin zamanla bakım geçirdiği üzerindeki onarım izlerinden anlaşılmaktadır.
Erzurum ve çevresinde tarihin ilk dönemlerinden yakın zamana kadar kullanılan pek çok yerleşim yeri bulunmaktadır. Özellikle köyler ve kasabaların en çok ziyaretçi çeken Güzelova, Karaz, Kotarus, Pulur gibi antik kentleridir. Ayrıca yörenin iklimiyle uyumlu taştan yapılan tarihi ile yüzlerce yıl öncesine giden Erzurum evlerini de görmek gerekir.
Camiler-Ali Paşa, Ayaz Paşa, Boyahane camileri ve 1645 mimarisinde ve süslemesinde Osmanlı dönemi izleri taşıyan Caferiye Cami, 1720-1721yılları arasında kesme taştan dönemin mimari özelliklerini gösteren, halen bağrında kurtuluş dönemi kurşunlarını taşıyan Bakırcı Cami, Derviş Ağa Cami, Esat Paşa Cami, Gürcü Kapısı Cami, Gürcü Mehmet Paşa Cami, 1748 yılında tipik Osmanlı dönemi eseri, kesme taş ve mermerden yapılan İbrahim Paşa Cami, Kemhan Cami, Kale Cami, Kasım Paşa Cami, 1700-1701yılında yapılan özellikle minberi, süslemeleri, malzemesi, kubbesi son derece dikkat çekici olan Kurşunlu Cami, ilk Osmanlı Cami olan Lala Mustafa Paşa Cami, Narmanlı Cami, Şeyhler Cami, Gümrük Cami, Eğerli- Abdurrahman Gazi Cami, Oltu- Aslanpaşa Cami, Türbeler- Anne Hatun Türbesi, Ebu İshak-ı Kazurini Türbesi, Emir Şeyh Türbesi, Habib Baba Türbesi, Murat Paşa Türbesi, Rabia Hatun Türbesi, Eğerli- Abdurrahman Gazi Türbesi, Alâeddin Ali Türbesi, Ferruh Hatun Türbesi, Saat Kulesi, Yusuf Ziya Köşkü, Atatürk Anıtı, 1952 yılında, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı anısına dikilen Aziziye Anıtı-Tabyası, 1293 Savaşı Anıtı, Gümüşlü Kümbet, Karanlık Kümbet, Etnografya Müzesi. Oltu’da, Oltu Çayı kıyısındaki tepede, MÖ 4. yy. da, kesme taştan, iç ve dış kale olarak, 3000 m2.lik alana yayılan ve zamanla Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde onarılan, halen iki burcundan biri türbeye çevrilen, şu anda da oldukça iyi konumda olup görenlerin hayranlığını kazanan Oltu Kalesi. İspir’de Çoruh Nehri kıyısında yüksek bir tepede, 11. yy. da, Saltukluların nehrin renkli kesme taşlarıyla, yanındaki cami ile birlikte yaptırdığı, Selçuklular zamanında onarım gören kaleden günümüze kale beyi ve dizdarların sarayı, hazine daireleri kalmış olan İspir Kalesi, Pasinler- Avnik Kalesi bulunmaktadır.
Ayrıca Aras Nehri üzerinde, Selçuklu ve İlhanlı mimari tarzında, kırmızı, siyah ve gri kesme taştan, 1297-1298 yılları arasında Veziri Salduzlu Emir Çoban Noyin tarafından inşa ettirilen ve zamanla onarılan ayakta kalan 6 kemer gözüyle görenleri büyüleyen Çoban- Çobandede Köprüsü, Hasankale’de İlhanlı Hasan Bey tarafından sarp kayalara, iç ve dış kale şeklinde, kesme taştan l339 yılında yaptırılan 15. yy. da Kanuni tarafından onarılırken bir de mescit eklenen, IV. Murat kasrıyla daha dikkat çekici hale getirilen Hasankale, Hasankale Ilıcası ve Soğukçermik, Ilıca ve diğer kaplıcalar, İspir Rafting merkezleri. 2200 m.-3150 m. yükseklikteki özellikle Büyük ve Küçük Ejder kayak pistleriyle, Palandöken -3815m. kış sporları merkezi gezip görülecek yerlerin başında gelmektedir.
İlin bir diğer önemli mekânları çeşitli çay ve nehirler üzerinde yer alan doğal ya da yapay gölleri –Tortum Çayı- Tortum Set Gölü, Serçeme Çayı- Kuzgun Barajı, Lezgi Suyu- Palandöken Göleti, Pisyan Deresi- Çat Barajı, Timar Çayı- Demirdöven Barajı, Aras Nehri- Söylemez Barajı– ile Torum üzerindeki Uzundere Çağlayanı bölgeye gelenlerin merakla gezip gördükleri yerlerdendirler.