4- Çanakkale;
Coğrafi;
Komşular; Asya ve Avrupa kıtalarına toprakları uzanan Çanakkale, Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne illeri ile komşudur.
Kentin batısındaki Avlaka, Lekton -Baba Burnu Türkiye’nin ülkenin en batı noktasıdır.
Yüzölçümü; 9.887 km2.
İlçeler; Ayvacık, Bayramiç, Biga, Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lâpseki ve Yenice’dir.
İklim; Çanakkale, Akdeniz ve Karadeniz iklim geçişlerinin hissedildiği bir ildir.
Denize 671 km. kıyısı olan Çanakkale’nin kıyıdaki ilçeleri ile adalarda Akdeniz iklimi oldukça belirgindir.
İl geneline de hâkim olan rüzgârlara açık iç kesimler ile yüksek alanlarda sıcaklığın azaldığı dikkate çekmektedir.
Özellikle ilkbahar ve kış aylarında yağmur artarken kar yağışı il genelinde yok denecek kadar azdır.
Bitki Örtüsü; Gerek doğal, gerekse siyasal anlamda stratejik konumuyla önemli bir mevki olan Çanakkale Boğazı’ndan Marmara ve Karadeniz’in az tuzlu suyu üstten, Akdeniz ve Ege’nin tuzlu sularını alttan Marmara’ya ulaşmaktadır.
Marmara ve Ege’yi birbirine bağlayan, 60- 100 m. derinliğinde, 1375- 2575 m. genişliğindeki Çanakkale Boğazı’nın Asya Kıtası’nda 94 km. ve Avrupa Kıyısı’nda 78 km. kıyısı bulunmaktadır.
Çanakkale ve boğazın çevresi % 45 dağlar, tepeler- 1450 m. Gürgen, 1330 m. Katran, 1010 m. Susuz, 1355 m. Ardıçbaşı, 726 m. Koru dağları ile 1774 m. Kazdağı- Karataş,1339 m. Kırlangıç, 1307 m. Arpatarla, 1383 m. Tekekaya, 1398 m. Eğrimermer, 1417 m. Kalafat, 1307 m. Kalburcu, 1184 m. Sazak, 374 m. Yassı, 404 m. Kömür, 254 Bakacak, 260 m. Gaziler, 423 m. Karaburun, 305 m. Kocaçimen, 678 m. Tepeköy, 192 m. Göztepe, 363 m. Üveylik tepeleri– çevrilidir.
% 40 plato ve yaylalardan meydana gelen ilin vadileri ile % 15 ovalarında da- Saroz-Kavak, Kumköy- Yalova, Kilye ve Piren Gelibolu-Biga, Karabiga, Yenice- Agonya, Bayramiç, Kumkale, Sarıçay, Umurbey, Cumalı, Ezine ovaları– yerleşim hâkimdir.
% 34’ünü oluşturan tarım arazilerini de besleyen su kaynaklarının- Tuzla, Eski Menderes, Bergaz, Akçin, Dümrek, Sarıçay- Kocaçay, Kocabaş, Kavak, Gönen, Biga- Granikos çayları, Kepez ve Burgaz dereleri ile Tuzla, Emir gölleri ve Atikhisar Barajı– yeterli olması nedeniyle % 70 ormanlık alanlar ve çayırlarda- kızılçam ve meşe vb.– bakımından oldukça zengindir.
Ulaşım; Çanakkale’ye kara- Bursa, İzmir, Yalova deniz- Gelibolu, Çardak, Eceabat, Lapseki ve havayoluyla- Çanakkale Havalimanı kolaylıkla ulaşmak mümkündür.
Tarihi;
Coğrafi konumu nedeniyle tarihin ilk dönemlerinden beri stratejik bir yerleşim yeri olan Çanakkale’de –Ayvacık- Bademli Köy -Coşkuntepe’de– ilk yerleşim yerlerinin MÖ 8000- MÖ 5500 Neolitik dönemde ve MÖ 6000 yıllarında Gelibolu- Hamaylıtarla ve Karaağaçtepe ile Gökçeada- Uğurlu- Zeytinli’de olduğu yapılan araştırmalarla saptanmıştır.
Bu dönemlerde yerli halkın balıkçılık ve tarımsal faaliyetlerde bulunduğu MÖ 5000 Kalkolitik-Bakır Çağ- Beşik -Sivritepe, Gülpınar ve Kumtepe’de yoğun yerleşimlerin olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Bölgenin en önemli en çok tanınan yerleşim yerlerinden biri olan Troas- Hellespontos- Dardanelles’in tarihi MÖ 3000- MÖ 1200 Erken Bronz- Tunç Çağı’nda gitmekte ve buradaki 9 katta –Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı, Çan, Biga, Bayramiç, Yenice Pekmezli, Üyücükle ve İkizce– yapılan araştırmalarla hem bölge hem de kent hakkında çok sayıda önemli bilgiye ulaşılmıştır.
Daha sonra MÖ 1200 Demir Çağı ve Aka, MÖ 1190 Hitit, MÖ 750-MÖ 700 Lidya ve Koloniler -Helen, Miletos- Parion, Priapos, Abydos- İyon- Hamaksitos- Aiol- Sestos, Assos, Dardanos– ve Kolohonlular- Lampsakos MÖ 6. yy. Pers, MÖ 4.yy. Büyük İskender ve Makedon ile Helenlerin Bergama Krallığının ardından MÖ 300- MÖ 280 Galatlar, MÖ 280 -MÖ 180 Seleukos Krallığı’na bağlanan kent ve bölge daha sonra Roma egemenliğine girmiştir.
Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Doğu Roma- Bizans’ın yerleşkesi olan Çanakkale ve antik kentleri bu dönemde de istilacıların akınına uğramıştır.
1071’den sonra Selçukluların yaşadığı il çevresinde 1097-1147-1149 yıllarında Haçlı seferleri görülmüştür.
Tüm Marmara ile Çanakkale de 1345 Karasi Beyliği dönemi sonrasında 1356 yılında Orhan Gazi tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Kent, 1452 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Boğaz Hisarı’ ndan sonra Çanakkale olarak anılmaya başlanmıştır.
Yerleşim 1462 yılından sonra da Çimenlik Kalesi çevresine kaymıştır.
I. Dünya Savaşıyla 1914-1918 arasında özellikle Seddülbahir, Arıburnu, Morto Koyu, Alçıtepe, Kanlısırt, Conk Bayırı, Kabatepe, Kocaçimen ve Anafartalar’datam bir kurtuluş mücadelesi yaşayan kent, tüm dünyanın saygı duyduğu bağımsızlık destanı yazmıştır.
Çanakkale ve Çevresindeki Tarihi Yapılar;
4-2-1- Truva Antik Kenti;
MÖ 3000- MÖ 2500- MS 400 yıllarında tüm boğaza ve ovaya hâkim –sağlam duvarlar- kulelerle çevrili, güçlü kuleli-geniş caddeli, rüzgârlı- anlamlarında kullanılan Troia tepelerinde -Erenköy-İntepe, Tevfikiye- Asarlık ve Hisarlık- Pergamos- kazıların hala devam ettiği antik kentte şu ana kadar dokuz yerleşim tabakası ortaya çıkarılmıştır.
Bu tabakalarada bölge, kent ve Anadolu’nun geçmişi hakkında son derece önemli bilgilere rastlanmıştır.
Buluntuların bir kısmı yurt dışına kaçırılsa da Truva, halen hem Anadolu hem de dünyanın en önemli antik kentlerinin başında gelmektedir.
En parlak çağını MÖ 1700- MÖ 1250 yılları arasında özellikle VI.’tabakada yaşayan Troia’ya İskender’in komutanlarından Antigones, topladığı Yunan kolonilerini biraz da zorlayarak yerleştirmiştir.
MÖ 301 yılında Antigones’ün ardılı Lysimakhos kente Aleksandreia Troas adını verdiği geriye bırakılan belgelerden anlaşılmaktadır.
MÖ 8. yy. Yunan kolonilerinden sonra İtalya’dan kaçan Aeneas soyundan gelen Romalıların aslında Troas ile bağlantısı olmayan İlıon- Ilium denen Polis- şehre yerleşerek buraya da Troas dedikleri bilinmektedir.
MÖ 6. yy. Lidya, MÖ 4. yy. Pers, MÖ 334 Büyük İskender, MÖ 2. yy. Romalılar varlık göstermiş, İmparator Augustus Troai’yı bir Romo kolonisi yapmıştır.
Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Truva’ya Hıristiyanlık geldiğinde kent önemini yitirmemiş üstelik yeni tek tanrılı dinin merkezlerinden olmuştur.
Hıristiyanlığın yayılma ve bir din olma sürecinde verdiği vaazlarla öne çıkan ismi St. Paulos Troai’da da vaazlar vermiştir.
Ayrıca St. Paulos, Asya- Avrupa arasındaki en kısa deniz yolu, Akdeniz ile Karadeniz boğazlarına yakın yapay limanını denizaşırı yolculuklarından Makedonya’ya giderken kullanmıştır.
Bizans döneminde salgın hastalıklar ve savaşlar yüzünden eski önemini ve gücünü yitiren Truva daha sonra diğer Anadolu kentleri gibi Türklerin eline geçmiştir.
Ayrıca pek çok şiire ve yazına konu olan Truva Atı Efsanesi, MÖ 9. yy. ünlü ozan Homeros’a da ilham vererek çoğunlukla İlios- Kutsal İlios olarak bahsedilen Troia, İlyada Destanı’nı yazdırmış ve bu destan Truva’yı tüm dünyaya tanıtmıştır.
Üç bin yıldır evrensel bir kimlikle günümüze gelen Truva, 1998 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış ve 1996 yılında da Milli Park ilan edilmiştir.
Kent ve çevresinde hala süren kazı çalışmalarında ele geçen bulgular antik kentin yanındaki müzede sergilenmektedir.
4-3-1- Ayvacık- Behramkale- Assos;
Assos, Çanakkale’ye 87 km. uzaklıkta, Behramkale Köyü’nde bir yanardağın üzerine MÖ 7. yy. da kurulmuştur.
Denizden yaklaşık 240 m. yüksekte, volkanik tepede, 4 km. surla çevrili, iki girişli kent Yukarı Şehir- Akropol, Assos’un ilk yerleşimcileri Lesbos adasından gelen Eolyalılardır.
Assos,“Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister.” diyen ünlü düşünür, MÖ 384- MÖ 322 Aristoteles’in felsefe okulunu açtığı yerdir.
En parlak günlerini MÖ 348- MÖ 345 yıllarında, Aristo’nun felsefe okulunda verdiği derslerle de-felsefe, biyoloji, zooloji, botanik vb.- yaşayan Assos, Perslerden kopan küçük bir prenslikti. Strabon’a göre Assos, felsefe okulunda Platon’un da öğrencisi Hermeias adındaki azatlı bir köle tarafından yönetilmekteydi. Persler kenti tekrar ele geçirince Hermias’a işkence ettiler ve öldürdüler, Aristo’nun yeğeniyle de evli olan filozof ve felsefe dostu Hermias’a yapılan bu kötü muameleleri kabul etmeyen Aristo kenti terk ederek Atina’ya göç ederek onun anısına ‘Erdeme Övgü’ kitabını yazmıştır.
MÖ 560- MÖ 547 yıllarında Lidya ve MÖ 6. yy. Perslerin ardından MÖ 365 -MÖ 344 arasında bağımsız olan Assos MÖ 341 yılında tekrar Perslerin eline geçmiş, Perslerin ardından Atinalılardan eline geçen Assos, MÖ 333 yılında Büyük İskender ile Makedon ve Helen kültürü kente girmiştir.
MÖ 133’de Roma’ya bağlanan Assos, 395 yılından sonra Doğu Roma- Bizans tarafından yönetilmiştir.
12. yy. dan sonra Türklerle tanışan bölge ve kent en bölge ve kent, 1330 yılında Karesi Beyliği toprağı olmuştur.
MÖ 7. yy ilk kurulduğu dönemde de kenti çevreleyen surların halen görülen çok kapılı 3 km. lik kısmı Helenistik dönemde yapılmıştır. Troas’nın gölgesinde kalan bir yerleşim yeri olan Assos’da değişik dönemlere ait pek çok yapı izine rastlanmaktadır.
Anadolu’nun en eski Dor- İon tapınaklarından biri olan MÖ 540- MÖ 530 arkaik çağda yapılan, Assos’un koruyucusu Tanrıça Athena’ya adanan bir tapınak MÖ 4- MÖ 3.yy .5 bin kişilik tiyatro, MÖ 2.yy- gymnasium, MÖ 4.yy. -agora, tapınak, bouleuterion- kent meclisi binası, Zeus Altarı, ve 5.yy.dan sonra kullanılan lahit kalıntıları bulunmaktadır.
Bu yapıların kalıntılarının bir kısmı yurt dışındaki çeşitli müzelerde sergilenmektedir.
Antik dönemde Satnioeis kalıntılarına eklenen Tuzla Çayı’nda, 14. yy. Osmanlı dönemi- I. Murat’ın yaptırdığı tek kubbeli küçük cami ve köprü de kentin çevresindeki mahalleler, evler ve Kadırga Koyu Behramkale’nin çekiciliğini arttırmaktadır.
Bölgedeki diğer antik kentlerden bazıları; Antigonos tarafından kurulan Dalyan Köyü- Alexandrea, Roma dönemine ait Lapsaki- Lampsakoz- Pitiyara kent kalıntıları, MÖ 650 yılında, Aiciler tarafından koloni olarak kurulan MÖ 300 yılında iç kale, sarnıçlar ve seramiklerin bulunduğu Eceabat- Sestos, Dardanos kalıntıları, Chyrse, Perkote, Arisbe, Parion, Priapos, Kebrene, Skepsis içinde önemli bir tapınak da bulunan Neandrea kentlerinin kalıntılarının bir kısmı halen görülebilmektedir.
4 -4- 1- Kazdağları Milli Parkı;
Çanakkale- Balıkesir sınırları içinde Ege ve Marmara’yı ayıran, Biga Yarımadası’nın en yüksek yerinde tarihi adıyla İda -Bin Pınarlı İda- Kazdağları yer almaktadır.
Biga Yarımadası- Eğe kapısına doğru- Edremit Körfezi arasındaki- Behramkale- Assos, Altınoluk- 215 m. yükseklikteki, Pelagoslar tarafından inşa edilen alanda Helenistik, Pers ve Roma dönemleri yaşanmıştır.
Kazdağları’nda halen kale ve mezarlıkları görülen Antandros sit alanları– Gargara, Lamponeia, Ezine- Troas, Neandria, Bayramiç- Skepsis, Kebrene- Küçükkuyu yakınlarında 250 m. yükseklikteki Zeus atları ile de antik dünyanın temsilcileri tapınaklar, caddeleri, vb. sahip bir doğa harikasıdır.
Kazdağları sahip olduğu doğal varlıklarına- vadiler, kanyonlar, dereler, tepeler, platolardaki ormanlarında özellikle köknarı, endemik türler ile bitkiler ve hayvanları- bozayı, kurt, porsuk, tilki, karaca, kaya kartalı, puhu, Anadolu sıvacısı vb. doğal kaplıcalar– ile eşiz bir cennettir.
Tarihin ilk dönemlerinden beri yurt edinilen Kazdağları’nda yaşayan uygarlıkların kalıntılarını ve halen var olan köyleriyle zenginleşen bölgenin eşsiz değerlerini korumak amacıyla 1993 yılında, 20 bin hektarlık alan Kaz Dağları Milli Parkı olarak ilan edilmiştir.
Dünyanın en zengin oksijenine sahip yerlerinden biri olan Kaz Dağları’nın başı 1800 m. yüksekliğe ulaşmaktadır.
Homeros’un İlyada’sında uzun uzun anlattığı tanrılar ve tanrıçalar ile tanrıların babası Zeus’un doğduğu, ailesi, diğer tanrı ve tanrıçalarla birlikte yaşadığı, mitolojideki ünlü güzellik yarışmasının geçtiği yer İda- Kazdağı, son derece önemli efsanevi bir dağdır.
İda Dağı adının bölgeye çok sonraları gelen Türkmenlerce kutsal kabul edilen bir hayvandan -Kaz- esinlenerek Kazdağı adıyla değiştirilmesinin nedeni Şaman kökenlerinde kaz ve kartal motiflerinin öneminden olduğu varsayılmaktadır.
Tuzla Köyü’nde 105 C dereceli kaplıca suyu, Gülpınar- Amaksitos, Apollon Smintheion Tapınağı’nın izleri, 3. zaman at ve mamut fosil yatakları, Mar Çukuru- Yılan Çukuru önemli tarihi ve doğal merkezdir.
Halen Kazdağları, köyleri- Evciler, Çamlıbel, Tahtacı, Yeşilyurt, Adatepe- ve beldeleri -Edremit, Altınoluk, Güre Behramkale vb. şelaleleri, dereleri- Sütüven, Pınarbaşı, Manastır Çayı, Kocaçay, Fındıklı Çayı vb. vadileri- Akçadere piknik alanları zirveleri- Handeresi, Karataş, Kalabak, Küçük Kir, Sarıkız, Çetmi Han vb.- kaplıcaları- Güre, Derman- Tahtakuşlar Köyü Etnografya Müzesi, Kalkım, Çan, Yenice eko turizme uygun alanlarıyla pek çok ziyaretçiyi ve doğa severi ağırlamaktadır.
4-5-1- Gelibolu Milli Parkı;
Dünyanın en kanlı ve en önemli bağımsızlık savaşlarından biri, I. Dünya savaşı sırasında farklı uluslardan -Türk ve Anzak- İngiliz, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı- 500 bine yakın askere mezar olan Gelibolu Yarımadası, ayrım yapılmaksızın tüm askerlerin anısını yaşatabilmek için milli park olarak düzenlenmiştir.
Büyük önder Atatürk’ün liderliği ile kazanılan savaşta şehit olan yaklaşık 250 bin Türk ve 250 bin Anzak askerleri milli park içinde düzenlenen şehitliklerde bir arada, koyun koyuna yatmaktadırlar.
Ayrıca milli park içinde, Harp Müzesi’nin yanında, bu büyük savaşta her taraftan yaşamlarını kaybeden askerler için yapılan, 41.70 m. yükseklikte, 30 x30 m.lik gövdeye 4 sütun üzerine oturtulan Çanakkale Şehitleri Anıtı ile Bahriye Şehitliği ve Anıtı, İntepe, Anadolu Hadiye ve Rumeli Mecidiye, Üsteğmen Hasan ve Teğmen Mesvuf, Gelibolu şehitlikleri, Biga Şehitliği ve Anıtı, Yahya Çavuş, Mehmed Çavuş, Sorok ve Yamut âbideleri, Conkbayırı Mehmetçik Park Anıtı, Tek Çam Anıtı da herkesin minnetle, saygı ve sevgiyle ziyaret ettikleri anıtlardır.
Halen her yıl düzenlenen anma törenleriyle dünyanın dört bir yanından gelen binlerce konukla beraber savaşta yaşamını yitiren askerlerin ruhları şad edilirken bu savaşın bugünün insanlığına ders olması amaçlanmaktadır.
Milli parka ek olarak bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken diğer tarihi yapılar; Çanakkale kalelerinden, Boğaza hâkim bir tepede, Kocaçay ağzında, 1452 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, sonradan onarımlar gören, iki bölümlü- iç ve dış kale-Çimenlik Kalesi, 1807 yılanda, II. Mahmud döneminde tamamlanabilen Nara ve Bigalı kaleleri, Venedikliler zamanında yapılan sonradan onarılan, surları ve iç kalesi olan Bozcaada Kalesi, Eceabat gibi denizden gelen tehlikelere karşı koymak amacıyla, 1462 yılında Fatih tarafından farklı bir planda iç- dış ve sarı kaleden oluşan, deniz kilidi anlamına gelen Kilitbahir Kalesi, 1659 yılında, Frenk Ahmed Paşa tarafından yaptırılan oldukça harap durumdaki Seddülbahir Kalesi, yapım tarihi tam bilinmese de Bizans’tan önceki dönemlere ait olduğu düşünülen ve I. Jüstinianus tarafından onarılan, sade burcuyla dikkat çeken Gelibolu Kalesi, 17. yy. Kaymak Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Ayvacık- Babakale, Çanakkale- Balıkesir yolunda, bölgeye hâkim yüksek bir tepede kurulan, Osmanlı mimari özelliği ile dikkat çeken gözetleme kuleleri ve sarnıçlar ile surları bulunan Atikhisar- Gavur Hisar, bölge için geçmişten günümüze kadar güvenlik için önemli tarihi yapılardır.
Ayrıca, 1452 yılında, Fatih’in yaptırdığı, dönemin mimari özelliklerini yansıtan, sonradan onarımlar geçiren Fatih ve Gazi Süleyman Paşa camileri, Osmanlı’nın ilk dönem yapılarından, Orhan Gazi döneminde yaptırılan, sonradan onarımlar geçiren Ezine- Abdurrahman ve 14. yy. da Yıldırım Beyazıd döneminde yaptırılan, yanında türbesi de bulunan Sefer Şah camileri ile cami, hamam ve türbeden oluşan, I. Murad zamanında, Osmanlı mimari özeliklerine bağlı kalınarak yaptırılan Ezine-Kemali Köyü Aslıhan Bey Külliyesi de önemli tarihi yapılardır.
Cami, hamam, 1366 yılında yaptırılan 10 odalı medrese Ezine- Tuzla Köyü- Hüdavendigar Külliyesi, I.Murad zamanında yaptırılan, dönemin mimari özelliklerini taşıyan, zamanla onarımlar geçiren Gelibolu- Ulu-Hüdavendigar Cami ve Azebler Namazgâhı, Lapseki- Süleyman Paşa Cami, Lapseki-Umurbey- Hüdevandigar Cami, Lapseki-Çardak- Yakup Bey Külliyesi ile Ahmed Bican, Gelibolu- Yazıoğlu, Sarıca Paşa, Bolayır- Gazi Paşa türbeleri de Osmanlı döneminin çeşitli dönemlerine tanık, dönem mimari özelliklerine uygun olarak yapılan bölgedeki tarihi dini yapılardır.
Çanakkale’de ki diğer tarihi ve turistik yerler ise;
Çanakkale Müzesi, Askeri Müze, Atatürk Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Kızöldün Tümülüs MÖ 6. yy. lahit ile Dardanos Tümülüsü, Küçükkuyu- Gargara, Bolayır’da Namık Kemal’in mezarı, Bayramiç Hadımoğlu Konağı bölgenin önemli tarihi tanıklıklardır.
Tüm bu tarihi yapılara ek olarak bölgenin eşsiz coğrafyası ile eski dönemlerden beri ikametgâh olarak kullanılan adaları- Gökçeada– İmroz, Bozcaada– Tenedos, Tavşanadası ile burunları-Kumkale, Pırnal, Karakulak, Kumbağı, Abidos, Kaya, Saltık, Kümren, Kunduz Kaya, Gocuk ve Çardak Ova burunları – doğayla iç içe ormanlık alanlardaki bugün yaz-kış pek çok yerli ve yabancı turistin uğrak yerlerinin başında gelmektedirler.
Babakale, Yaykın, Balaban, Karantina, Kepez mesire yerleri ve piknik alanları ile kaplıcalar- Çan, Küçük Çetmi, Ezine- Uluköy- Kestanbol, Külçüler kaplıcaları ile Kirazlı- Balaban Maden suları bölgenin nemli doğal sağlıklı sularının başında gelmektedir.