AYDIN

2-Aydın;

Coğrafi;

Komşular;İzmir, Manisa, Denizli, Muğla ve Eğe Denizi ile çevrilidir.

Yüzölçümü; 8007 km2.  

İlçeler; Bozdoğan, Buharkent, Didim, Çine, Efeler, İncirliova, Germencik, Karacasu, Kapuzlu, Koçarlı, Kuşadası, Köşk, Kuyucak, Nazilli, Söke, Sultanhisar, Yenipazar, Merkez Aydın ile 12 ilçesi vardır.

İklim; Aydın’ın merkezi ile bazı ilçelerinde kuzey-güney tarafları dağlık olduğu için serin ve kuru hava hissedilirken kıyı ilçelerinde Akdeniz iklim tipi- yazları oldukça sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı– görülmektedir.

Bitki Örtüsü; Türkiye’nin en dağlık illerinden biri olan Aydın, iki tarafı -kuzey ve güney- tepe ve dağlarla- 1732 m. Karlık Tepesi, 1460 m. Oyluk Dağı,  1343 m. Malgaç Dağı,  1646 m. Cevizli dağları- Üçkoz Tepesi, 1020 m. Gümüş Dağı- kesilmektedir. 

Sınırı fay hatlarıyla çizili Aydın ili çöküntü ovaları- Büyük Menderes Ovası, Nazilli Ovası, Söke Ovası – içinde yer alır.  Bu verimli ovalardaki düz arazilerde genellikle tarım ürünleri, sebze ve meyve yetiştirilirken topraklarının % 40’ını kaplayan ormanlık alanda çok sayıda ve farklı çeşitteki ağaçlar –meşe, çınar, kızılçam, karaçam, fıstıkçamı, ıhlamur, kuruyemiş, delice, dişbudak, defne vekestane -ile makiler bulunmaktadır.

Ulaşım; Antik dönemlerde de varlığı bilinen karayolu bugün otoban olarak Aydın’a ulaşımı kolaylaştırıp hızlandırmıştır. 

Ayrıca Çıldır havalimanıyla da kente ulaşım sağlanmaktadır. 

Aydın’ın ilçelerine de iyi koşullardaki otoyollar ile kolaylıkla ulaşım sağlanırken kentten  İzmir ve Ankara yönlerine demiryolu ile de ulaşmak mümkündür.

Tarihi;

Açıkhava müzesi niteliğindeki yerleşim yerlerinden biri de Aydın ilidir. Kent tarihi boyunca gerek Anadolu gerekse dünya tarihi açısından denizler- Eğe ve Karadeniz vb.-  ve kıtalar –Asya ve Avrupa vb.- arasında bağ kuran önemli bir yerleşkedir. 

Yapılan arkeolojik çalışmalarda Aydın ve çevresindeki ilk insan izlerinin MÖ 7000 yıllarına gittiği,  MÖ 5000 de köy tarzı, MÖ 3000 de ise kentli yaşama geçildiğine dair çok sayıda bilgiye sahip olunmuştur. 

Çalışmalardan ilk yerleşimin Aydın’ın kuzeyindeki Top Yatağı’nda Argoslular tarafından kurulduğu ve Tralleis- Tralles olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır.

MÖ 2500 yılına  gelindiğinde Anadolu’da  ilk siyasi birliği kuran Hititlerin Aydın’ı geliştirip genişlettiği kazılarda ele geçen tablet ve buluntulardan anlaşılmaktadır. 

MÖ 2000 yıllarında Ege denizinin karşı kıyısından ve Anadolu içlerinden göç eden halkların  bölgede küçük kent devletleri kurarak kültürel çeşitliliği arttırdıkları da arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılmıştır.

Özellikle MÖ 1400 – MÖ 1200 yılları arasında Ege ve Doğu Akdeniz halkları bölgedeki Hitit, Troia, Miken uygarlıklarını yıkıp daha yerel ve küçük beylikler şeklinde varlık göstermeye başlamışlardır. 

Bu uygarlıkların başında Lidyalılar 12 İon devleti kurarak kıyıya sahip olmuşlar ve deniz ticaretiyle de geniş bir egemenlik alanı yaratıp pek çok alanda- siyaset, sanat, bilim, felsefe, mimarlık ve sosyo-kültürel etkinliklerle- bölge gelişimine katkı sunmuşlardır.

MÖ 700 yıllarında yine Lidyalılar zamanında en parlak çağını yaşayan kentlerde – Afrodisias, Milet, Alinda, Alabanda, Talles, Nisa, Didyma, Nisa, Priene, Magnesia vb.- çok sayıda filozof, bilim insanı, sanatçı vb. – matematik ve astronomi bilgini Thales-Tales her şeyin ana elementinin su olduğu savını öne sürmesinin yanında Lidyalilar’a Modyalilar arasında yapılan savaştaki güneş tutulması olayını önceden hesaplayıp astronomik ve bilimsel bir ilki başararak tarihe geçmiştir.

Miletli Anoksimandros ise her şeyin başlangıcının sınırsızlık- sonsuzluk olduğu savıyla felsefeye farklı bir bakış açısı getirmiştir.

Uzun zaman Ege kıyısında yaşayan kavimlerin site devletleri kurarak genişledikleri ve güçlenmişlerdir.

Bu kavimlerden özellikle Frigler , Hitit egemenliğini sarsmıştır. 

Daha sonra Batı Anadolu’da Aioller ve İonlar büyük ve küçük Menderes Ovası’na yerleşerek gelişmişlerdir.

Üçgözler anlamına gelen Tralles- Aydın’da, Lidya, Karya, Kilikya, Iran, Suriye ve Uzak Doğu’dan gelen ticaret malları toplanarak Ege limanına gönderilmekteydi. 

Büyük Menderes Vadisi’nde yetiştirilen ürünlerin de Milet limanından Yunanistan, Roma, Mısır ve Fenike’ye gönderilmesi bölgedeki önemli ticaret ağını göstermektedir.

Aydın ve çevresiyle Menderes Ovası’nda Lidya Uygarlığı’nın hem kendi kaynakları hem de topladığı vergilerle bölge ekonomisine öncülük ettiği araştırmalardan elde edilen önemli bilgilerdir.

Bunun sonucunda da Lidya, dünyanın en zengin uluslarından biri olmuş, değişim aracı- parayı ilk basan ve kullanan uygarlık olarak tarihe geçmiştir. 

MÖ 5. ve MÖ 4. yy. da batı Anadolu kentleri ve Aydın, İranlı Persler tarafından ele geçirilince bölgede yeni bir kültür Greko-Pers sentezi ortaya çıkmıştır. 

MÖ 546’da Lidya Kralı Krezüs- Harun, Pers Kralı Kyros- Kurus ile yaptığı savaşta yenilince diğer İon kentleriyle beraber Aydın’da Pers Krallığı’na bağlanmış ise de Perslerin kaba sava davranışlarına tahammül edemeyerek pek çok koloni gibi bir süre sonra onlar da Perslerden ayrılmışlardır. 

MÖ 500 yılında meydana gelen büyük karışıklıklar sonucu diğer İon kentleri gibi Aydın’da 

MÖ 333’te Makedonyalı Büyük İskender’in himayesine girerek Helenizm ile tanışmış ve bu dönemde Tralles- Aydın askeri bir üs olmuştur.

Daha sonra kent ve bölge Selevkoslar-Asya İmparatorluğu, Bergama Krallığı ve MÖ 130’da da Roma tarafından ele geçirilmiştir. Bu dönemde de Lidya döneminde olduğu gibi kent ve çevresindeki bugünün de önemli ve ünlü antik kentleri- Efes, Milet, Tralleis, Aphrodisias vb.- pek çok alanda- kültürel, ekonomik, mimari- yollar, tapınaklar, evler vb.– gelişmiştir. 

395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma- Bizans’ın yönetimine geçen Aydın uzun zaman Bizans egemenliğindeki kalmıştır. 

Daha sonra Kutalmışoğlu 1. Süleyman Şah, Aydın’ı ele geçirse ve zaman zaman Haçlıların akınlarına uğrayan kent ve çevresi tekrar Bizans’ın yönetimine girmiştir. 

Selçuklu uç beylerinden Menteş Bey, 1280’de Aydın’ı tekrar fethederek yönetimini Sasa Bey’e vermiş ancak Aydınoğlu Mehmed Bey 1310’da Aydın’ı Sasa Bey’den geri almıştır.

Bu dönemde çok sayıda Türk eseriyle gelişimini devam ettiren kent, Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından çok güzel imar edildiği için kentin adı Güzelhisar olarak değiştirilmiştir. 

Mehmet Bey öldürülünce de kent, Aydın olarak anılmaya başlanmıştır. 

İlerleyen süreçlerde de Aydın önemli bir yerleşim yeri olmuş ve 14. yy. da bugünkü ilin olduğu yer 1390’da eyalet, 1426’da sancak, 1811’de de İzmir, Saruhan- Manisa, Menteşe- Muğla, Antalya, Isparta sancaklarını kapsayan bölgedeki tüm eyaletin merkezi olmuştur. 

1335 yılına da İlhanlılar Aydınoğullarının bir parçası olarak kent ve çevresinde yaşamışlardır. 

Genel anlamda Aydın’da 1186-1300 Selçuklu, 1300-1426 Aydınoğulları ve 1426- 1922 arası da Osmanlı dönemleri olarak nitelendirilebilir.
1390 yılında Yıldırım Beyazıt’ın şehzadesi Ertuğrul Bey Vali olarak atanınca kentte Osmanlı egemenliği artmıştır. 

Aydın, 1426 yılında II. Murat zamanında tam bir Osmanlı toprağı olmuştur. 

Aydın 1811’de tekrar eyalet merkezi ve 1830’da sancak olmuştur. 1857 yılında eyalet merkezi İzmir’e taşınsa da yönetim biriminin yeri ve adı Osmanlı’nın sonuna kadar Aydın olmuştur.

I. Dünya savaşı sırasında Yunan ordusu tarafından işgal edilmiş ise de 1919 yılından sonra ülkedeki bağımsızlık savaşıyla tümüyle özgür günlerine kavuşmuş ve Kurtuluş Savaşı sonunda da 1923 yılında il olmuştur.

Aydın, bugün ülkemizin tarımsal olarak en verimli, turizm açısından en önemli, eğitim ve sağlık açısından da Eğe bölgesinin vazgeçilmez kentlerinden biridir.

Aydın ve Çevresinde Gezilecek Yerler;

2-1-1- Tralleis Antik Kenti;

İlk yerleşimin MÖ 2500 yıllarında Topyatağı yakınlarındaki Tralles’te olduğu yapılan arkeolojik çalışmalarla anlaşılmaktadır.  

Halen ziyarete açık Tralleis Antik Kenti, kolay ulaşımı, eşsiz tarihi ve antik kentten kalma yapı kalıntılarıyla bölgeye gelen turistlerin dikkatini çekmektedir. 

Aydın bugünkü yerine 19. yy.’da taşınmıştır.

2-1-2-Aydın Kalesi;

Aydın il merkezinin kuzeyinde, Tralleis Antik Kenti’nin kalıntıları üzerine Bizans döneminde inşa edilen kale, Osmanlılar döneminde onarılmıştır. 

Bugün kalenin sadece bazı kuleleri görülmektedir.

2-1-3-Kaya Kilisesi;

Bugün Aydın- Muğla karayolu yakınında yer alan kaya oyma kilise 9 yy.a tarihlenmektedir. Kilisenin avlusunda 20 m. yükseklikteki kayaya oyulan Hz. İsa, Meryem ve melek figürleri oldukça dikkat çekicidir.

2-1-4- Magnesia Antik Kenti;

Aydın’a 37 km., Söke- Germencik- Ortaklar karayolu yakınındaki Tekin Köyü’nde bulunan Magnesia Antik Kenti, tarihi İon dönemine giden antik bir Yunan kenti idi. 

Söylenceye göre ; Apollo’nun kehanetiyle Magnesia, Thessalia’dan Leukippos’un önderliğinde göçen Magnetler tarafından kurulmuştur.

Aslında Magnesia Menderes Nehri’nin yatak değiştirmesiyle oluşan salgın hastalıklar ve Perslerin saldırıları yüzünden ilk kurulum yeri tam bilinmemekle beraber  MÖ 400- MÖ 399 yıllarında Atinalı Thibron, kenti Gümüşçay’a taşıdığı düşünülmektedir.

Perslerden kurtulmak için Magnesia, MÖ 334 yılında Büyük İskender’in egemenliğine geçerek Helenistik dönemi yaşamaya başlamıştır. 

Daha sonra İskender’in komutanlarından MÖ 240 Seleukos- Selevkos  krallığının toprağı olan Magnesia, MÖ 189 yılında da Bergama krallığına bağlanarak en görkemli günlerini yaşamıştır. Konumu nedeniyle Priene,  Efes, Tralles ile  bölgenin en önemli yerleşim yerlerinden olan kent, Magnesia savaşıyla sınırlarını Miletos,  Hybandos Nehri -Söke- Kisir Çayı’na kadar genişletmiştir. 

MÖ 133 yılında Roma eyaleti olan Magnesia’da nüfus artmış, mimarisi Helenistik’ten Roma tarzına kaymıştır.

Efes’ten sonra en büyük mimariye sahip olan kent, 1.5 km.lik surların dışına taşarak Gümüşçay’ın karşı kıyısına kadar genişlemiştir. 

Magnesia, MÖ 87 yılında Pontus kralı VI. Mithridates’e direnince Roma’ya bağlılıkları dolayısıyla Sulla tarafından bağımsızlıkla ödüllendirilmiştir.

Günümüzde sadece 2. yy. Artemis Tapınağı ile 7. yy. kent surlarının  bir bölümü görülebilmektedir.

2-2-1- Çine- Alynda- Alinda Antik Kenti;

Aydın- Çine yolunda, 31 km. uzaklıkta Karpuzlu ilçesindeki Alinda, İç-Karya’nın en önemli antik kentlerinden biri idi. 

Ancak kentin tarihinin Hitit MÖ 1350- MÖ 1320 II. Murşili dönemine kadar gittiği ele geçen Hitit yazıtlarından anlaşılmaktadır. 

Kent hakkında yakın çağa ait bilgilerin sayısı az olsa da Alinda’nın iç Karya için önemli bir yerleşim yeri olduğu ve kentin neolitik dönemden demir çağına kadar kesintisiz bir yaşam sürdüğü yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. 

MÖ 5. yy. Hekatomnos’un kızı, Karya Prensesi Ada, iç karışıklıklar nedeniyle kardeşi Pixodaros- Piksodoros tarafından yönetimden indirilerek Bodrum’dan Alinda’ya sürüldüğü ve kardeşinin ölümünden sonra tekrar yönetime geçtiği de ele geçirilen tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. 

Ada, MÖ 333 yılında bölgeye gelen Büyük İskender’i Alinda’da kabul etmiş ve kenti tekrar yönetmek için kendisiyle bir anlaşma yaparak burada Adonis adına bir de tapınak yaptırmıştır.

MÖ 340 yılında Karya kentleri arasında çıkan büyük çekişmelerden Alinda’nın da oldukça etkilendiğini dair bilgilere tarihi kaynaklarda rastlamaktayız. 

Daha sonra MÖ 227- MÖ 210 yılları arasında bölgenin hâkimi Olympikhos tarafından yönetilen Alinda en parlak dönemini Helenistik ve Roma çağlarında yaşamıştır.

Kraliçe Ada tarafından inşa ettirildiği anlaşılan görkemli surlar, birbirlerine surlarla bağlı iki akropolis, iki katlı pencereli kuleler, dikdörtgen planlı, üç katlı, Anadolu’da örneğine pek rastlanmayan üç katlı, ahşap zeminli anıtsal agora ya da pazaryeri, düzgün kesme taştan, beş gözlü su kemerleri, kayaya oyulmuş tiyatro ve dev sarnıçlar halen gezilebilir durumdadır. 

2-2-2- Çine- Alabanda Antik Kenti; 

Çine’nin 9 km. batısında, Araphisar Köyü, Araphisar Gölü kıyılarında Alinda gibi dönemin ünlü Karya kentlerinden biri olan Alabanda’nın MÖ 4 bin yılında kurulduğu ve adının anlamının Karya dilinde Ala- At ve Banda- Zafer, Atyarışı Yeri- At Zaferi anlamına geldiği varsayılmaktadır. 

Alabanda, MÖ 4 yy.’da Helenleştirilene kadar bölgenin en büyük ve önemli Karya kentlerinden biri olmuştur. 

Karya dönemine ait kentteki pek çok kalıntının yakınındaki Kemerderesi’nin alüvyonlarının altında kaldığı düşünülmektedir. 

Helen döneminde oldukça entelektüel bir halkı olduğu mimar, şair, yazar, filozoflarının yanında müziğe düşkün ve lüks içinde yaşadıkları antik kaynaklarda yazmaktadır.

Antik kentte yer alan bugünkü kalıntıların çoğu –Bouleuterion ya da Meclis Binası, nekropolde lahitler, Dor tazında bir tapınak ve MÖ 2.yy. Apollo ve İsotimos adına adanan diğer tapınaklar, su kemeri ve tiyatro- Helenistik döneme aittir.

2-2-3- Çine- Gerga- Gergakome Antik Kenti;

Eski Çine yakınlarında, Çine Çayı- Marsyas Vadisi’nde yer alan antik kent içindeki tarihi yapılarla -tiyatro, tapınak, teras, cadde, surlar ve hamam-ve özellikleri ile diğer tüm -iç ve kıyı- diğer Karya kentlerinden farklıdır.

Kentin pek çok yerinde yazılı Gerga- Gergas adının Karya -Karka sözcüğünden gelebileceği ve Luvi dilinde ‘Doruktaki Yer’ anlamında olabileceği düşünülse de anıt mezar ve tapınağın Gergas adlı tanrı -krala ait olduğu da varsayımlar arasındadır.

Gizemi tam çözülememiş antik kentin dev taş blokları 2.5 m. kapıları, tapınak mezarları, 3 m. dev boyutlu heykelleri, tarımsal ürünleri ve işlemesi için yapılan –üzüm, zeytinyağı, tarım terasları– son derece etkileyicidir.

2-2-4- Çine- Amyzon Antik Kenti;

Çine- Akmescit Köyü’nde yer alan antik kent hakkında fazla bilgiye sahip değilsek de yapılan araştırmalarla yerleşim yerinin MÖ 4. yy.a ait olduğu ve kentin Apollon, Artemis tapınakları ile surları halen ilgi çekmektedir.

2-2-5- Çine- Ahmet Gazi Cami;

Eski Çine mevkiinde yer alan cami, Menteşoğullarından Ahmet Gazi tarafından 1308 yılında yaptırılmıştır. 

Dönemin mimari ve süsleme özellikleriyle halen göz kamaştıran yapının minaresi yoktur.

2-3-1- Sultanhisar- Nysa- Nissa Antik Kenti;

Sultanhisar ilçesinin kuzeyinde Helenistik dönemde kurulan ve iki farklı kent gibi görünen Nissa kenti, Aydın’ın en önemli Karia yerleşkelerinden biriydi. 

Konumu ve ticari başarısı nedeniyle uzun zaman önemini koruyan antik kent  Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini de görmüştür. Nissa’dan günümüze kalan stadyum, odeon ve tiyatro antik kentin en önemli kalıntılarının başında gelmektedirler. 

2-4-1- Milet- Miletos- Milmatos Antik Kenti;

Söke- Balat Köyü yakınında, Menderes Deltası üzerinde bir liman kenti olarak kurulan Milet’in tarihi MÖ 1300 yıllarına kadar gitmektedir.

Zamanla ticari ve kültürel gelişimine bağlı olarak 300 bin kişilik nüfusuyla oldukça kalabalık bir kent olan Milet, İyonya’nın en ünlü alışveriş merkezlerinden biri idi.

MÖ 334 yılında Büyük İskender döneminde altın çağını yaşadığı varsayılan kentin nüfusunun bu dönemde 800 bin civarına çıktığı tarihi belgelerden anlaşılmaktadır.

Zamanla değişen ve gelişimi yavaşlayan kent barındırdığı yapılar topluluğu, ev sahipliği yaptığı uluslar ile – Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı-  değişerek gelişmiştir.

İyonya ve Helen dünyasının en önemli yerleşim yerlerinden Milet aradan geçen yüzlerce yıl içinde denizin alüvyonlarla dolması sonucu bugün kıyıdan 9 km. uzaklaşarak eski önemini yitirmiştir. 

Kentte halen görülebilen ve en iyi korunan tarihi yapıları- 23 bin kişilik açık hava tiyatrosu, stadyum, kilise, agora, Athena Mabedi, Delphi Apollon Mabedi, kale, liman anıtı ve salonu, Odeon’u, su depoları, İmparatoriçe Faustina ve Delphinios hamamları, gymnasiumu, çeşmeleri, Asklepion– Milet ve ülkenin en önemli antik eserleri kabul edilmekte ve her yıl binlerce ziyaretçiyi kente ve bölgeye çekmektedir.

Ayrıca Milet kent merkezine yakın Osmanlı dönemine ait 1403 yılında İlyas Bey tarafından yaptırılan İlyas Bey Cami de döneminin en güzel örneklerinden biri olarak görülmesi gereken tarihi yapılarından biridir.

2-5-1- Priene- Praisos- Priansos- Panionion- Antik Kenti- Güllübahçe;

İlk kuruluş yeri tam kesinlik kazanmamasına karşın bugün Maiandros- Büyük Menderes Nehri’nin alüvyonları sayesinde sahilden 5 km. kadar içeride kalan Priene’nin Lidyalılar zamanında bir liman kenti olduğu varsayılmaktadır. 

İlk dönemleri hakkında yeterince bilgiye sahip olunmamasına rağmen halen dünyanın en ilgi çeken antik yerleşim yerlerinin başında gelen Priene, bugün Söke- Turunçlar, Güllübahçe Köyü yakınlarında bulunmaktadır.

Priene, İon, MÖ 7. yy. Kimmer, MÖ 7 .yy. sonu Lidya, MÖ 545 Pers, MÖ 334 İskender-Helen-Yunan, MÖ 287-155-133 Bergama- Pergamon krallığı, MÖ 158 Kapadokya krallığı- Ariarathes V. MÖ 135 Roma ve Helenistik ve MÖ 1. yy. Bizans zamanında da bölgenin en önemli kentlerindendi. Özellikle İon döneminde Telonia- Akropolis olarak yukarıda dağın tepesinde bir yerleşim yeri olan Priene’nin iki adet limanı vardı.

İon Birliği’nin önemli üyesi Priene’nin özellikle MÖ 6. yy. refahının arttığı dikkat çekmekte ve bu dönemde antik dünyanın Yedi Bilgesi’nden biri Bias’ın da yaşadığı bilinmektedir.

MÖ 545 yılında Pers istilalarıyla oldukça zarar gören Priene özellikle MÖ 350 yılında tekrar Güllübahçe Köyü yakınlarında tekrar inşa edilmiştir.

Zaman zaman kendini toplayarak yeni yapılar inşa ettiği bilinse de Priene  13. yy. da terk edilmiştir.

Küçük bir yerleşim yeri olan Priene’deki tarihi yapıların da kentin boyutlarına uygun olarak inşa edildiği görülmeklerdir. 

İlk kuruluş dönemlerine ait sadece bir sikkenin bulunduğu kent yapılarının çoğunluğunda İskender, Yunan ve Roma izleri dikkat çekmektedir. 

Priene’nin diğer antik kentlere göre oldukça iyi korunabilen ve halen ziyaret edilebilen kalıntıları; Doğu -batı, kuzey-güney yönlerinde birbirini kesen hippodamus sistemiyle yapılan başta Tiyatro, Doğu, Batı adlı 7-3.5m. uzunluklardaki sokakları, kamusal binalar ve yüksek duvarlı avlulara sahip konutlar arasında özellikle İon sütunlarıyla çevrili, klasik dönem Yunan tapınak planlı, MÖ 334 yılında İskender tarafından Athena’ya adanan İon tarzıyla dikkat çeken MÖ 4. yy. Athena Tapınağı, Mısır- İsis, Büyük İskender, Kybele, Kore- Demeter ve Zeus tapınakları, Bias adına yapılan Biantion, agorası, Roma zamanında değişliklere uğrasa da klasik Yunan-Helen mimari izleri taşıyan 5000 kişilik tiyatrosu, 640 kişilik Bouleuterion- Senato Binası, aşağı ve yukarı MÖ 130 gymnasium, stao, atletizm, araba ve at yarışları, güreş, boks, pankreas, pentathlon sporlarının yapıldığı MÖ 2. yy. da yapılan stadion, kale ve 2×6 m.boyutlarındaki surları, su kemerleri, mukaddes evler, mabetler, piskoposluk kilisesi en belirgin yapılardır.

2- 5-1- A- Priene- Panionion Antik Kenti;

MÖ 2. yy. Poseidon Helikonios’a adanan Panionion, İon döneminde dinsel törenlerin yapıldığı, 12 ya da 9 kentin katıldığı büyük şenlikler- Panionia’nın kutlandığı bir kutsal alandır.

Priene topraklarında yer alan Panionion’da görev yapan rahipler Prieneli gençlerden seçilmekteydi.

Zamanla dini törenler ve şenlikler için farklı yerler seçilse de Priene’de ki Panionion kutsal alanı dönemin en önemli kutsal- dini merkezlerin başında gelmekteydi.

2- 6-1- Didim- Didyma- Didymaion Antik Kenti;

Halen kentin simgesi, ünlü Apollon Tapınağı antik çağda İonya’nın güneyindeki Milet toprakları içinde yer alan Didim, bölgenin en önemli bilicilik merkezlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Adını Anadolu dillerinden alan Didim bir yerleşim yeri olarak değil ama rahibini kentin ileri gelenleri arasından seçen önemli bir dini merkezdi. 

Yapılan araştırmalarla bölge ile birlikte Didim’de de biliciliğin kökeni MÖ 600 yılarına kadar gitmektedir.

Bilicilik merkezi, sadece yerel halk için değil aynı zamanda bölgeye ticaret amacıyla gelenler, göçmenler ve hatta istilacılar için de önemli bir kutsal alandı. 

Yüzyıllar boyunca insanlar değerli hediyeler, adaklar sundukları tanrıların öğütlerini bilicilik merkezinde görev yapan rahipler aracılığı ile duymak istemişlerdir.

Didim’in en önemli yapısı, İon tarzında, 120 sütunlu Apollan Tapınağı devasa boyutu, hayranlık uyandıracak kadar farklı planı bugün ayakta kalabilen üç sütunundan da anlaşılmaktadır.  

Özellikle MÖ 6. yy. da denizden gelen insanlar Didim’in kuzeybatısındaki Panormos Liman’ından heykellerle süslü kutsal yoldan geçerek tapınağa ulaştıkları yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. İçindekilere dokunulmazlık sağlayan Apollon Tapınağı’nın sınırları Roma imparatorları zamanında 3,2 km. kadar genişletilmiştir.

Zaman içinde çeşitli defalar ayaklanmalarla yıpranan yerleşim yeri ve anıtları özellikle MÖ 494 yılında Persler tarafından yakılıp yıkmışlardır. 

MÖ 5. yy. dan sonra yaralarını sarmaya çalışan yerleşim yeri ve anıtlarının inşaatı yüzlerce yıl sürmüştür. 

Daha sonra MÖ 333 Büyük İskender ve ardından MÖ I. Seleukos- Selevkos zamanında kent ve özellikle Apollon Tapınağı ile diğer anıtları tekrar ayağa kaldırılmıştır. Ancak yazık ki MÖ. 278 yılında bölgeyi ve Didim’i tekrar istila eden Galatlar yapılara zarar vermişler. 

Tapınağın envanterine ait yazıt kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılmış ve döneme özellikle Apollon Tapınağı’na ait  çok önemli bilgilere ulaşılmıştır. Tapınak inşa edildiği dönemde son derece zengin bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. 

Sonraki iki yüzyıl boyunca Miletliler kendi olanaklarıyla kenti ve tapınakları onarmaya çalışmışlar ancak bu sefer de MÖ 70 yılında bölgeyle beraber Didim ve anıtları korsanların saldırısına uğrayarak yine zarara uğramıştır.

Roma döneminde Didim özellikle kutsal yolları, anıtları ve tapınakların onarımı için oldukça yüklü paralar ödendiğine dair belgeler bulunmuştur. 

Daha sonra Anadolu’da Hıristiyanlığın erken girdiği yerlerden biri olan Milet toprakları içinde yer alan ve çok tanrıcılığın merkezi sayılan Didim’e saldırmışlardır.

Bizans dönemin de tapınağın yanına yapılan kilise tapınağı aşağılamak olarak algılanmıştır. Zamanla bu yapılar bir yangın sonucunda harap duruma düşmüştür. 

MÖ 85 yılında İmparator Theodosios hayvanların iç organlarına bakarak gelecek okuma işini yasaklamış ve bu durum Hıristiyanlıkla beraber tamamen ortadan kalkmıştır. 

İçinde bir kadın heykelinin bulunduğu mabedin güneyinde 60 bin kişilik kentin stadyumu bulunmaktadır. 

Ayrıca kentin doğusunda Dionysos Tiyatrosu, tepede Akropol, güneyde Hadriyan Hamamları ve Odeon- Kent Konsey Salonu, Artemis Tapınağı, Kutsal Yol halen Didim’e sadece plajları ve denizi için gelinmediğini göstermektedir.

2-7-1- Karacasu- Afrodisias- Aphrodisias Antik Kenti ;

Karacasu İlçesi’ne 12 km. uzaklıkta, 520 hektarlık bir alana yayılan, ülkenin en önemli ören yerlerinden Afrodisias’da tarih, Bizanslı Stephanus’a göre, MÖ 13. yy.a kadar gitse de sonradan tiyatroya çevrilen höyükte yapılan araştırmalardan prehistorik dönem- MÖ 5000- MÖ 3000’li yıllarda da burada yerleşimin olduğu saptanmıştır.

Ayrıca Bronz-Tunç Çağı- MÖ 2500 yıllarında, Afrodisias sakinlerinin Ninova’dan gelen Asurlular olduğu ve tanrıça Astarte- Istar’a tapındıkları kazılar sırasında ortaya çıkarılan çeşitli çanak-çömleklerden anlaşılmaktadır. 

Eski Yunan ve antik dünyanın en önemli Karya kentlerinden biri olan yerleşim yerine yöre halkı çeşitli adlar –Lelegonpolis, Megapolis, Ninoi, Aphrodisias, Kayra ve Geyre- vermiştir.

MÖ 6. yy. da küçük bir köy iken Roma’nın aşk- güzellik tanrıçası Aphrodithe’i benimseyerek adına ilk tapınakları yapmaya başlayan halk, kenti Aphrodisias olarak adlandırmıştır.

Yine Roma -MÖ 2. yy. zamanında 15 bin kişinin yaşadığı varsayılan Afrodisias ızgara plan ile çevrelenerek geliştiği böylece Roma diktatörü Sulla tarafından görkemli tanrıça Afrodite’ye MÖ 85 yılında altın taç yollandığı çeşitli yazıtlardan bilinmektedir.

MÖ 1. yy. da İmparator Augustus tarafından kişisel koruma altına alınan kent, Afrodite’e altın heykeller sunan Sezar’ın MÖ 44 yılında ölümünden sonra MÖ 27 Oktavianus, 1.yy. Julius Cladius,  22’de Tiberius  zamanlarında çok sayıda anıtla taçlandırılmıştır.

Salbakos- Babadağ’dan çıkartılan mermerlerin işlenerek tüm dünyaya ün salan heykeltıraşlık okulundan her yere ihraç edilen heykellerde görülen Afrodisias Stili mimarlık, sanat ve tapınaklarda da dikkat çekmektedir.

MÖ 35 yılında geniş bir alana yayılan Afrodisias özgür bir kent olarak dönemin en önemli kenti Efes ile aynı haklara sahip olmuştur.

Dönemin ünlü hocalarının verdiği derslerle de –Xenokrates, bilim ve sanat, Xhariton- Roman, Alexander- Aristo’nun yapıtları ve yorumları– bilim ve sanata düşkünlüğünü gösteren Afrodisias son derece önemli bir merkez haline gelmiştir.

Roma zamanında Afrodit ve Diyanisos adına basılan çok sayıda paranın yanında İmparatorların heykel ve rölyeflerin miktarının çokluğu da kent için dikkat çekici ayrıntılardır.

395 yılından sonra Doğu Roma- Bizans toprağı iken 4. yy da Hıristiyanlığın bölgede yayılmasıyla 5. yy. da İmparator Leo I tarafından Karya’nın Metropolis’i olarak adlandırılan Afrodisias, 7. yy. da Stravropolis- Haç Kenti ve piskoposluk merkezi olmuş ise de ilk 2 Hıristiyan azizi şehit ederek uzun yıllar tanıklık ettiği çok tanrıcı- pagan anlayışı da hemen bırakamadığını göstermiştir.

Tarihi süreci içinde çeşitli deprem sarsıntıları da yaşayan kenti, 11. yy. Selçuklu, 13. yy. Aydın- Menteşe Beyliği almış ise de yerleşim yeri daha sonra uzun zaman terk edilmiştir. 

15. ile 16. yy. bölgenin verimliğinden dolayı Afrodisias, Geyre Köyü adıyla yeni yerleşimcilere kucak açmıştır.

6. yy  kadar sürekli bir yerleşimin olduğu Afrodisias’ı çevreleyen 3,5 km.yi aşan antik surlarının yanında halen iyi korunmuş ve görülmesi gereken yapıları- Aphrodite Tapınağı, Tetrapylon, Sebasteion, Stadyum, Hadrian Banyoları, Odeon Sarayı, Antik Tiyatro, Agora, Piskoposluk Sarayı, Tetrastoon ve Tiyatro Hamamı, Tiberius Portikosu– ile 2017 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınmıştır.

2-8-1- Kuşadası;

Aydın ilinin en gelişmiş turizm merkezlerinden biri olan Kuşadası, bugün denizden ve karadan gelen binlerce turistin konaklama merkezi ve uğrak yeridir. 

İlçede yapılan lüks otellerin yanında pek çok otel, motel, tatil köyü ve pansiyon bulunmaktadır. 

Denize kıyısı ve büyük yatların da demirleyebileceği limanı sayesinde Kuşadası, plajları, lokantaları, eğlence ve alışveriş merkezleriyle sadece konaklama amacıyla değil aynı zamanda civardaki yerleşim yerlerinden de sayısız günübirlikçi yerli turisti ve limanına yanaşan lüks gemilerden inen yabancı turisti ağırlamaktadır. 

Kent merkezindeki bugün turizm etkinliklerinde kullanılan kervansarayı17. yy. da yapılmış daha sonra Öküz Mehmet Paşa tarafından restore edilmiştir.

2-8-2- Kuşadası- Claros Antik Kenti ;

Kuşadası yakınlarındaki antik kentin, Apollon, Artemis ya da kâhinler için kurulan bir kutsal alan olduğu düşünülmektedir. 

Aydın ve Çevresindeki Kaplıca ve Ilıcalar;

2-9-1- Germencik Kaplıcası; 

Aydın’ın Germencik ilçesinde yer alan kaplıcanın iki havuzu, içmesi ve çamur banyosu bulunmaktadır.

Kaplıcanın suyu, nevralji, romatizma, mide rahatsızlıkları, karaciğer hastalıklarına iyi gelirken  

çamur banyosu romatizmal hastalıklara ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Kaplıcanın içinde lokanta ve gazino da bulunmaktadır.

2-9-2- Ortalçı Kaplıcası; 

Kuyucak İlçesi’ndeki kaplıcanın suyu, romatizma, nevralji ve kadın hastalıkları iyi gelmektedir.

Ilıcaları;

2-10-1- Çamurlu Ilıcaları;

Suyu oldukça sıcak olan ılıcanın çamuru, romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir.

2-10-2- Kızıl Ilıca;

Germencik İlçesi- Abdurahman Köyü yakınındaki ılıcanın suyu deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

2-10-3- Alangüllü Ilıcası;

Germencik ilçesinin kuzeyinde meşe ormanlarının içinde bir gezinti yerinin yakınındaki ılıcanın suyu, deri ve romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir.

Aydın ili ve çevresi sahip olduğu konumu- denizlere yakınlık, yollar üzerinde bulunması vb. kültürel ve tarihi zenginliği-antik kentler, tarihi kalıntılar, camiler, vb.- doğal ve çekici ortamı- nehirler, ovalar dağlar, yeşillikler vb. ile her yıl yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı artmaktadır.

Bunun yanında özellikle Türk uygarlıklarından kent ve çevresindeki izlerden bazıları; camiler, külliyeler -1568 yılında Mısır Beylerbeyi Üveys Paşa tarafından yaptırılan, 1899 depremiyle yıkılınca tekrar inşa edilen Üveys Paşa Cami, 1585 yılında Hasan Çelebi tarafından yaptırılan Hasan Çelebi Cami- Eski-Yeni Cami, 1594 yılında Beylerbeyi Ramazan Paşa tarafından yaptırılan, 1899 depremiyle yıkılınca 1901’de Sökeli Halil Paşa tarafından tekrar inşa ettirilen Ramazan Paşa Cami, Ahmet Paşa tarafından kırmızı tuğladan minaresi olan Ahmed Paşa Cami- Ağaçarası Cami, 1756 yılında Müderris Abdülaziz Efendi tarafından Türk- barok tarzda yaptırılan Cihanoğlu Cami ve Külliyesi, 1708 yılında medrese, mescit ve hamamla birlikte inşa edilen Nasuh Paşa Külliyesi, 18. yy. da Mustafa Bey tarafından yaptırılan Koçarlı- Cihanzade Mustafa Bey -Çarşı Cami, Söke-Balak Köyü’nde, 1404 yılında Menteşeoğullarından İlyas Bey tarafından cami, medrese ve türbesiyle yaptırılan İlyas Bey Cami ve Külliyesi, 17. yy. da Damat Mehmed Paşa tarafından yaptırılan Kuşadası- Mehmed Paşa Kervansarayı, 15. yy.da Menteşe Beyi İlyas Bey tarafından yaptırılan Milet- Milet Kervansarayı da kent ve çevresinde görülmesi gereken mekânlardır.

Ayrıca Nazilli- Arpaz Kalesi, Bozdoğan- Körteke Kalesi, Koçarlı- Cincin Kalesi, türbeler, medreseler, mescitler ve hamamlar ile de son derece dikkat çekici bir kenttir. 

Kuşadası- Kirazlı Köyü- Aslanlı Mağara ve doğal dokusu, 14 yy. zamanında yapılan Eski Çine- Ahmet Gazi Cami ve Ahi İbrahim Türbesi, Asarlık-Kaya mezarı ve kalıntılar dikkat çekici kentin değerleridirler.

Aydın ve çevresinin turizm ve sağlık açısından diğer önemli merkezleri olan kaplıca ve ılıcalar ve içmeler- Germencik, Alangüllü- Bozköy, Ömerli ve Gümüş- Gümüşilica, Germencik- Çamköy Çamur Kaplıcası, Kuşadası- Davutlar, Sultanhisar-Salavatlı, Aydın- Kızılören- İmamköy Kaplıcası, Güzelçamlı  İçmesi, Kemer- Sazlık, Kükürt Kaplıcası, Aydın Kaplıcası, Nazilli- Ortakçı Kaplıcası ve Buharkent- Alangüllü Ilıcası’da her yıl artan sayıdaki yerli ve yabancı ziyaretçiye hizmet vermektedir.  

Aydın ve çevresinde gezilmesi gereken diğer önemli yerlerden 11 bin hektarlık bir doğa harikası, zengin ve endemik bitki örtüsüne sahip Söke- Dilek Yarımadası Milli Parkı, Çavdar Köyü- Amyzon Roma dönemi kalıntıları, doğal orman dokusu ve suları ile Aydın- Çine, Madran Dağı, Tavşanburnu, Kemer Barajı, Paşa Yaylası, Karacasu, Sultanhisar, Pınarbaşı ve Tellidede mesire alanları kentte sağlıklı bir dinlenme mekânları sunmaktadırlar. 

Tüm bunlara ek olarak Aydın ve çevresine spor amaçlı gelenler için pek çok sportif faaliyet- paraşüt, yüzme, su sporları, dalma, yelken, su kayağı, balık avcılığı sörf  vb.– bulunmaktadır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top