Harran (Altınbaşak) Antik Kenti  

Şanlıurfa’nın batısı, Mezopotamya’nın merkezinde yer alan geniş ova, içinde tarih boyunca pek çok ulusu barındırmıştır. Tarihin ilk yerleşim yerlerinden bugün eşsiz kalıntılarıyla çok sayıda ziyaretçiyi kendine çeken Harran Ovası, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne almaktadır. 

MÖ 6000- MÖ 5000 Sümerler tarafından kurulan ve Yol anlamına gelen Harran, Sami, Asur, Med, Babil, Büyük İskender, Seleukos, Hitit, Roma, Bizans, Abgar, Kavat, Sasani, İran, Selçuklu, Osmanlı ile Türk- İslam dönemlerini yaşamıştır. 

Mezopotamya’yı Anadolu’ya batı, doğu, kuzey ve güney yönünden bağlayan önemli kavşak noktası Harran özellikle MÖ 3000 yılından sonra Asurlu tüccarlarla oldukça varsıllaşmıştır. 

Ticari, dini ve kültürel olarak en zengin merkezlerden biri, Ay Tanrısı Sin ve Güneş Tanrısı Şaman adına mabetlerin bulunduğu Harran’dan Suriye -Elba tabletinde de Ha-ra-na,  MÖ 2000 Kayseri-Kültepe ve Mari’de bulunan çivi yazılı tabletlerde Harra-na, Ha-ra-na, olarak bahsedilmesi ve yine aynı yıllara ait Hitit tabletinde – Hitit- Mitanni arasındaki anlaşmada, Ay-Sin ve Güneş tanrılarının şahit olarak yazılması, buranın Ay Tanrısı Sin’in merkezi olduğunun kanıtı kabul edilmektedir.

Babil dönemi çivi yazılı tuğlaların bulunduğu Harran’a Asur tabletlerine göre MÖ 2000 yılında Hurri ve Mitanniler  yerleşmişlerdir. MÖ 11. yy.’a kadar etkili olan Babil, Hitit ve Asurluların tabletlerinde de sıklıkla adı geçen Harran yine bu uluslar arasında yaygın olan Sabiizm inancı- Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayılması– bölgenin astronomik olarak gelişimine katkı sağlamıştır.

Bölge ve kente göçen Süryanilerin atası Aramiler, MÖ 11. yy.’da Mezopotamya’dan kuzeye hareket edip Fırat’ın iki yakasına Bit- Adini Devleti’ni kurmuşlardır.

MÖ 857 yılında Asur devletine bağlanan Harran’a MÖ 722 yılında Asur Kralı II. Sargon tarafından istila edilen İsrail topraklarından Yahudilerin sürülmesi kentin ve bölgenin kültür çeşitliliğini artırmıştır. 

Ayrıca Tevrat’ta adı geçen Hârân’ın bugünkü Harran olduğu kabul edilmektedir. 

MÖ 609 yılında Med ve Keldaniler anlaşıp Asur’un başkenti Ninova’yı alınca Asur kralı II. Asur- Uballit, Harran kalesine sığınarak 3 yıl Asur krallığını buradan sürdürdüğü yine kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Asur İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Harran’a Med ve Babil- Keldaniler egemen olmuşlardır. 

Babil Kralı Keldani Hükümdar Nebukadnezar MÖ 586 yılında Kudüs’ü alıp Süleyman Mabedi’ni yıkarak Yahuda krallığını ortadan kaldırınca Babil Sürgünü ortaya çıkmıştır. 

Bu sürgünle Mezopotamya topraklarında koloniler kurmaya başlayan Yahudilerin pek çoğu Harran’a gelerek kentin nüfusunu önemli oranda arttırmışlardır.

Ancak MÖ 539 yılında Persler, Keldani -Babil İmparatorluğunu yıktıktan sonra Pers Kralı I. Darius ülkelerine gitmesine izin verse de Yahudilerin pek çoğu Harran da kalmaya devam etmiştir. 

Güçlü bir koloni oluşturan Yahudiler, kutsal kitap Tanan’ta sıklıkla adı geçen Haran’ı Nuh’un torunu Kaynan’ın kurduğu ilk kent olduğuna inanmaktaydılar. 

Ayrıca Harran’da İbrahim ve atasından başka Lut, Şuayb ve Elyesa peygamberlerin de yaşadığına dair çok sayıda efsane bulunmaktadır.

MÖ 331 yılında Anadolu’da Pers hakimiyetine son veren Büyük İskender ile komutanlarının kurduğu Seleukos, Osrhoene vb. eline geçen Harran zamanla önemli bir Yunan kolonisine dönüşmüştür. 

Seleukoslar MÖ 132 yılında İranlılar tarafından yıkılınca kentin ilk bağımsız krallığı Edesa-Osrhoene Krallığı kurulmuştur. MS 244 yılına kadar kent ve bölgede hüküm süren, Edessa- Urfa’yı Başkent yapan Osrhoene Kralların çoğunun adı Abgarca olduğu için bu krallık Abgarlar olarak da anılmıştır.

Roma ve Bizans dönemlerini de Anadolu ve bölgeyle paralel yaşayan Harran bu dönemde sosyo-kültürel ve ekonomik anlamda gelişmiştir. 

Kentin ilk para- sikkesi Roma dönemi, 161-180 Marcus Aurelius zamanında basıldığına dair bilgilere belgelerden ulaşılmaktadır. 

700 yılında kent hakkındaki bilgilerden anlaşıldığına göre, Harran’da Süryanice konuşan yerli halk ve Rumlardan bahsedilmektedir.

Gelişimi zaman içinde artarak devam eden Harran, 718- 913 yılları arasında dini, kültürel ve bilgi merkez olmuştur. Bunun da dünyanın ilk üniversitesinin burada kurulmasına öncülük ettiğini düşündürmektedir. 

Değişik zamanlarda onarım ve eklemelerle genişletilen 2 hastane, geniş caddelere sahip 2 üniversitede Anadolu’nun en iyi bilim insanları felsefe, mantık, astronomi, hukuk ve tıp vb. pek çok öğretilmekteydi. 

Anadolu, Aslanlı, Bağdat, Musul, Rakka ve Halep kapılarıyla girilen kentin kalesinin çevresi 5 m yükseklikte ve 4 m uzunluğunda surlarla çevrilidir. 

11. yy. sonunda Selçukluların egemenliğini giren Harran sadece antik dönemde değil özellikle Selçuklular zamanında da canlı bir merkez olmuştur. 

İslam tarihçilerine göre, Harran Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran’dan (Haran) dolayı kentin adının Harran olduğu şeklindedir.

Peygamberin evi, adını taşıyan bir mescid ve onun otururken kullandığı bir taşın burada olması nedeniyle kente Peygamberler Kenti denilmektedir.

1260 yılında Moğol saldırılarıyla oldukça harap edilen Harran ve çevresi Osmanlı toprağı olduktan sonra Yavuz Sultan Selim tarafından onarılmaya çalışılsa da eski zengin ve güzel günlerine bir daha geri dönememiştir.

Harran Üniversitesi de Türk dönemlerinde Darülfünun Külliyesi olarak hizmet vermiş ancak Timur zamanında tahribata uğradığı için gözden düşmeye başlamıştır.

Yavuz Sultan Selim üniversiteye dört kapı, büyük bir şadırvan, derin bir kuyu, mihrap ve rasat kulesi ekleterek tekrar canlandırmaya çalışmıştır. 

Halen konik evlerinin yanında Harran’da üniversite gözetleme kulesi, kalesi, yığma tepe, surları, kalede silah ve erzak depoları, su depoları, su sarnıçları ve ahırlar bulunmaktadır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top