Diyarbakır;
Coğrafi;
Komşular; Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Batman, Mardin, Şanlıurfa, Adıyaman
Yüzölçümü; 15.345 km2
İlçeler; Bağlar, Bismil, Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Ergani, Eğil, Hani, Hazro, Kayapınar, Kulp, Kocaköy, Lice, Sur, Silvan, Yenişehir ve merkez ilçe Diyarbakır.
İklim; Karasal iklim etkisindeki Diyarbakır ili ve çevresi yazın ülkenin en sıcak kentlerinin başında gelmektedir.
Güneydoğu Toroslar soğuk rüzgârları kestiği için kışları oldukça serin ve yağışlı geçmektedir.
Bitki Örtüsü; Bölgenin hatta ülkenin pek çok kentini olduğu gibi Diyarbakır’ın da Güneydoğu Toroslar, 2830 m Anduk (Andok) Dağı gibi % 37 yüksek tepe ve dağlarla- 1961 m Karacadağ, 2230 m Akdağ, 1574 m Yumrutaş, 1665 m Kurşunlu, 1653 m Katran, 1571 m Gazi, 1546 m, Yuva – çevrili olması iklimini dolayısıyla bitki örtüsünü de etkilemektedir.
Diyarbakır’da alanı gittikçe azalan % 33’ü orman ve fundalıklar, % 22’si çayır ile meralar, % 40’ı da tarım arazisi bulunmaktadır.
İl geneli ile yerleşimin yoğun olduğu ortalama denizden 700 m. yükseklikteki %31, ovalar , %30 platolar, % 2 yaylalar –Bismil, Çınar, Silvan, Ergani, Çermik, Kocaköy, Eğil ovaları– sulayan ırmakların debileri ilkbaharda eriyen kar sularıyla artmaktadır.
Başta Dicle ve kolları ile diğer akarsu, ırmak ve derelerin kenarlarındaki vadilerde söğüt, çınar, ceviz ve kavak vb. ağaçları yetişmektedir.
Sulak alanlar hariç bozkır ve ormanların yüksek yerlerinde meşe, ardıç ve yabani meyve ağaçları görülmektedir.
Ulaşım; Güneydoğu Anadolu’nun Şanlıurfa’dan sonra 2. büyük ve gelişmiş ili Diyarbakır merkeziyle ilçelerine ulaşmak modern otoyolu ve havalimanı ile son derece kolaydır.
Ayrıca 1935 yılında yapılan demiryolları ile de Diyarbakır’a ülkemizin pek çok yerinden ulaşmak mümkündür. Yine bu dönemde Dağ ve Urfa Kapıları açılarak kente giriş çıkış kolaylaştırılmış.
Tarihi;
Denizden 600 m yüksekte,Dicle kıyısından 100 m yukarıda, Karacadağ lavlarında Fin kayası üzerindeki kurulu Diyarbakır’ın Mezopotamya geçiş güzergahında olması nedeniyle kentteki insanlık tarihi oldukça eski dönemlere uzanmaktadır.
Yapılan arkeolojik çalışmalarla dünyanın ilk yerleşim yerlerinden kabul edilen (Malabadi Köprü yakınında) Hallan Çemi MÖ 11 bin, Bismil- Körtik Tepe MÖ 10 bin ilk sosyal, dini, ticari ve sanatın geliştiği yer kabul edilir. Diyarbakır merkez ile çevresinde yerleşimin MÖ 70 bin- 10 bin yontma taş (paleolitik) dönemden MÖ 10 bin- 4500 cilalı taş (neolitik) döneme kadar gittiği özelikle Tigrankent veya Meyyafarkin (Silvan)- Hassuni Mağara Kent, Ergani- Hilar mağaraları, Dicle Nehri kıyısında Eğil, Çermik- Sinag Çayı kabartmalarıyla ortaya çıkarılmıştır.
MÖ 12.500 Bismil- Körtik Tepe’de çanak çömlekler, kullanım aletleri, yuvarlak planlı evler, tapınaklar, surlar ve mezarlarla toplumsal örgütlenme başalamış ve 11 hektarlık alanda yeni bir uygarlığın temelleri atılmaya başlaşmıştır.
Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden avcı ve toplayıcı toplum, ilk yerleşik düzene geçen insan kalıntıları, aletler, kerpiç yapı kalıntıları, ölü gömme şekilleri bulunan neolitik dönem il üretime geçiş, Bismil Körtiktepe ve ilk buğday (Einkom buğdayı da Karacadağ orijinli) buğday ekildiği, ilk yaban üzümü hasatı, ilk şarap, köpeğin evcilleştirildiği Ergani- Çayönü Höyüğü’nde, MÖ 10 bin -MÖ 7500- MÖ 5500 yıllarından başlayarak Ergani Grikihaciyan Tepesi- MÖ 5 bin (gelişkin köy evresi, Kalkolitik ve Halaf Kültürü sonuna kadar) tarıma dayalı neolitik topluma kadar yaşamın aralıksız sürdüğü yine yapılan arkeolojik çalışmalarla saptanmıştır. Sazlık olan Güney Mezopotamya’da Sümerler bataklığı kurup 2 bin sonra tarıma başladılar.
Ayrıca kent merkezi, özellikle İçkale civarında yaşam MÖ 4200- MÖ 3bin yıllarına tarihlenirken Amida ( Virantepe ) Höyüğü de bölgenin ilk yerleşim hareketleriyle paralellik göstermektedir.
İlin adına ait ilk bilgilere Lice -Birkleyn mağaraları ve Eğil- Eğil Kalesi ve kayalardaki kitabelerdeki MÖ 2200- MÖ 2 bin Asur kaynaklarında Amid (Amidia,) Kara (Amid ) olarak rastlanmaktadır. MÖ 1600-1200 Geç Tunç Çağı Asur Amid (Amidia), Kara (Amid) adı kalenin siyah bazalt taşlarından dolayı olduğu düşünülmektedir.
Yapılan kazılarda 1200- 1222 yıllarından kalma Artukoğulları devrine ait saray kalıntılarının da ortaya çıkarıldığı höyükte, kent ve çevresi çok sayıda uygarlığa – MÖ 3000-2000 İlk Tunç Çağı’nda
MÖ 3000- MÖ 1600-1260 Hurri, MÖ 2000 Mitanni, Asur, MÖ 1200-MÖ 600 Demir Çağı MÖ 825-MÖ 810 ve MÖ 775-MÖ 736 Urartu, MÖ 1000 Arami Göçleri, MÖ 900-MÖ 825 Arami- Bit-Zamani Krallığı MÖ 653-MÖ 625 İskit, MÖ 625- MÖ 550) Med ve MÖ 550 -MÖ 539 Pers, MÖ 330 -MÖ 30 Makedonya (İskender), MÖ 323-MÖ 140 Selevkos, MÖ 140 Mitiridates -Part, MÖ 85-MÖ 69 Armenia (Ermeni) Tigran Krallığı, MÖ 30- MS 395 Roma, 224 – 651 Sasani, 395 Bizans, 639 yılından sonra İslam devletleriyle karşılaşan kentte 661-750 Emevi, 750-1258 Abbasi, 869-899 Şeyhiler (Şeyhoğulları), Hamdani, 990-1085 Kürt (Mervani), 1085 Büyük Selçuklu, 1095 İnaloğulları, 1142 Nisanoğulları, 1232-1241 -1394 Artuklu ve Eyyubi, 1384 Moğol ( Timur), Karakoyunlu, (1340-1514)1453-1478 Akkoyunlu, 1508 -1515 Dulkadiroğulları, Memlukler ve Safevi, Oğuzlar, Selçuklular ve 1514 Osmanlı- ev sahipliği yapmıştır.
Mezopotamya’yı Kafkasya ve Karadeniz’e bağlayan antik yol üzerinde yer alan Diyarbakır, tüm bu uygarlıkların bölgeye yerleşmesine neden olmuştur.
İlk çağlardan beri 33 farklı uygarlığın yerleşim yeri, ticari ve kültürel merkezi olan Diyarbakır, Roma’nın doğudaki en büyük sınır kenti, Akkoyunlu ve Mervaniler’in başkenti, Osmanlı’nın da 25 merkezi yöneten en büyük eyaleti olarak tarihte çok az yerleşim yerinde görülen ayrıcalıklı bir kent olmuştur.
Anadolu’nun neredeyse insanlık tarihi kadar eski önemli bir yaşam alanı olan Diyarbakır’da I. Dünya Savaşı’na kadar, sadece farklı uluslara değil onların dillerine de- Türkçe, Arapça, Kürtçe -Kurmanci- Zazaca- farklı dinlere- Müslüman, Ezidi, Musevi, Hıristiyan- Ermeni, Süryani-Ortodoks, Katolik, Protestan, Nasturi, Keldani ve Rumlar– kucak açıştır.
Zamanla Omid (Amed) olarak da adlandırılan kent, daha sonra Arabistan’dan gelen Bekr kabilesinden dolayı Diyar-ı Bekr olarak anılmaya başlamış ve Cumhuriyet döneminde, Atatürk bir konuşmasında kentten Diyarbakır olarak bahsetmesiyle de kentin adı artık Diyarbakır olarak değişmiştir.
Halen Diyarbakır ili gerek ülke gerekse bölge için en önemli tarihi, sosyal ve kültürel merkezlerin başında gelmektedir.
Diyarbakır ve Çevresindeki Tarihi Yapılar;
3-1- 1- Kale ve Surlar ( İç- Dış Kaleler) ; 4 yöne 4 kapı
Diyarbakır’ın simgesi, siyah bazalt taştan inşa edilen ve kenti dışarıya bağlayan kale ile surların ne zaman yapıldıkları konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, kentin kalbinin attığı yer olarak kabul edilen ve tüm yerleşimin çekirdeğini oluşturan 9000 bin yıllık olduğu varsayılsa da İçkale kısmı MÖ 3700- MÖ 3500 yılları arasında Hurri- Mitanniler döneminde yapıldığı araştırmalardan anlaşılmaktadır. İçkale ve Dışkale olarak iki bölüme ayrılan kalesi, ilk olarak Hurriler döneminde yapımına başlansa da Roma döneminde de inşaatının devam ettiği bilinmektedir.
Yaklaşık 5600 yıl öncesine ait kaleleri çevreleyerek kenti tepeden görebilen, Karacadağ’dan Dicle Nehri’ne uzanan 1208 yılında yapıldığı tahmin edilen 5800 m uzunluğunda, 8- 20 m yüksekliğinde, 3-12 m kalınlığında, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surlarının üzerinde kentte yaşayan pek çok uygarlığa ait kabartmalar, taş oymalar, süslü anıtsal kapılar görülmektedir.
UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen bazalt taştan inşa edilen surlarda Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin rastlanmaktadır.
Roma İmparatoru, II. Constantius tarafından 349 yılında onartılan kale ve surların daha sonraki yıllarda özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanıldığı bilinmektedir.
362 yılında bölgede egemen güçler Sasani ve Bizanslılar arasında yapılan antlaşma ile Nusaybin-Nisibis Kalesi civarında yaşayan Hıristiyan halk Diyarbakır’a yollanmış ve bu yeni yerleşimciler kalenin batısındaki düzlük arazide iskân etmeye başlamışlardır.
Bu yerleşimcilere daha sonra 367- 375 yıllarında kente gelen yeni halklar da eklenince kalenin genişletildiğine dair bilgilere de çeşitli kaynaklarda rastlanmaktadır.
Diyarbakır bir süre yaşayan Mervani Kralı Nasrudeyye Mansur ve eşinin mezarlarının da bulunduğu kale özellikle Osmanlı- Kanuni döneminde 1524-1526 yılarında 16 burç ile 2 kapı ile daha da genişletilmiş ve zamanla bugünkü halini almıştır.
Artuklu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden de izler taşıyan bazı bölümleri güzel sanatlar galerisi olarak hizmet verene kale ve surların arasına sıkışmış kerpiç evleri, dar ve dolambaçlı sokaklarıyla dikkat çeken Diyarbakır kendine özgü kozmopolit kimliğini bugünde korumaktadır.
Siyah bazalt taşlarla farklı şekillerde- çokgen, kare ve yuvarlak- planlı 82 burcundan- Keçi, Yedi Kardeş, Ulu-Evli Beden, Dağkapı ve Nur burçları– önemlileri olan kale ve surlar içinde yaşayan bir kent olan Diyarbakır dört kapıyla- Kuzey- Dağkapı-( Harput), batı- Rum- (Urfa), güney- (Tel), Mardin, doğu- Dicle-( Sur, Şat)- Yeni kapları -ile dış dünyaya açılmaktadır.
Mardin (Tel) Kapı;
Diyarbakır Kalesi’nin dört ana kapısından biri olan güneydeki Mardin (Tel) Kapı, Pek çok ünlü türkü ve şiire konu olan Mardin Kapı olan biri. Kitabesine göre 909- 910 yılları arasında yapıldığı anlaşılan sağlam mimarisiyle dikkat çeken görkemli kapının taş oymaları ve süslemeleri de son derece etkileyicidir. Pek çok ünlü türkü, şarkı, yazın ve şiire konu Mardin Kapı’nın yanında Keçi Burcu bulunmaktadır.
Keçi Burcu;
Dicle Nehri, Hevsel Bahçeleri, On Gözlü Köprü ve Kırklar Dağı’na hakim, Mardin Kapı’nın doğusunda, büyük bir kaya üzerindeki burcun inşaası tam belirlenemese de mimarisine göre 1223 Mervaniler zamanında onarıldığı bilinmektedir. Bizans zamanında 11 kemeri bulunan burcun Bizans dönemindeŞemsi Tapınağı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Diğer burçlara göre sade bir yapı olsa da kuş ve sülüs yazılar dikkat çekmektedir. Burcun onarımlarla zarar gördüğü görülmektedir.
Üst kısmı sergi, konser, gösteri vb. etkinlik alanı olarak kullanılmaktadır.
Ulu Beden (Evli Beden ve Yedi Kardeşler) Burcu;
Kent surlarının güneybatısındaki burcun çift başlı kartal ve kanatlı aslan kitabesine göre 1208 yılında Artuklu Hükümdarı Melik Salih adına tamamı siyah bazalt taşlarla inşa edildiği bilinmektedir. Göze batan ve güven verici bir mimariye sahip burç gezginlerinin uğrak yerlerinden biridir.
Urfa (Rum) Kapı;
Diyarbakır Kalesi’nin batısında yer alan Rum Kapısı olarak da bilinen adlandırılan Urfa Kapı, Artuklu Hükümdarı Karaarslan Artukoğlu Muhammed tarafından inşa edildiği varsayılmaktadır. 1183 ile 1184 yıl arasında yapıldığı düşünülen iki büyük burç arasındaki görkemli kapının sülemeleri, insan ve kartal, ejder ve boğa vb. hayvan kabartmaları, taş oymaları sağlam mimarisi kadar etkileyicidir.
Urfa Kapı’nın Osmanlı döneminde saltanat kapısı olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Dağ (Harput) Kapı;
Kalenin dört önemli kapısından biri olan üzerinde Roma, Bizans, Abbasî ve Mervanî dönemlerine ait kitabeler ve oldukça büyük iki burcu bulunan anıtsal Harput Kapı, mimarisi ve özelliklerine göre Roma İmparatoru II. Constantinus tarafından inşa edildiği düşünülmektedir.
Kapının ikinci katına sonradan eklenen mescit, sanat galerisi olarak kullanılan bölümler, bitki motifler, Roma dönemi haçları, koşan atlar, geyikler ve boğaların işlendiği taş kabartmaları kapının gezilip görülmesini mutlak kılmaktadır.
Kapının yanında Dağ Kapı Meydanı da ilin en kalabalık merkezlerinden biridir.
Aslanlı Çeşme;
İçkale civarında 19. yy. siyah bazalt taştan yapılarak içine 800 yıllık Artuklu aslanı yerleştirilen çeşme, mimarisi, süslemeleri, kaynak suları ile görülmesi gereken tarihi bir yapıdır.
3-1-2- Amida Höyük ve Artuklu Sarayı;
Diyarbakır merkezi, kentin en belirleyici noktası İçkale yakınındaki Amida Höyük’ün MÖ 4200 tarihi ilk yerleşimle aynı döneme gitmektedir.
Kentte, kale ve Hurriler döneminde eklenen höyük ile Roma, Bizans daha sonra Artuklulara ait kalıntılar da bulunmuştur.
Höyükte, 1961’li yıllarda başlayan kazılarda ele geçirilen önemli kalıntılardan biri de 1200- 1222 Artuklu Hükümdarı Melik Salih Nasreddin Mahmud’a ait saraydan geriye kalanlardır.
Sarayın mimari ve sanatsal özellikleri, renkli taş mozaik, çini süslemeleri, gösterişli selsebili, haçvari eyvanları, renkli taş ve cam küpleriyle son derece gösterişli bir yapıdır.
Artuklulara özgü 10 m genişliğinde, iki yanında aslan ve boğa savaşını anlatan kabartmalı kemerin sivri girişleri, kitabeleri, yapının dikkat çekici merdivenleri, mozaik süslemelerle çevrili fıskiyeli havuzu ile saray dönemin zenginliğini gözler önüne sermektedir.
3-1-3- Diyarbakır- Ulu Cami ve Külliye;
Diyarbakır kent merkezindeki Dağ Kapı ve Mardin Kapı arasında, tarihi Hasan Paşa Hanı karşında yer alan İslâm dünyası için Şam’daki Emeviye Cami kadar değer gören ve İslam dünyasının beşinci Harem-i Şerif’i, Anadolu’nun ilk camisi olarak kabul edilir. Araplar tarafından bölgenin en büyük ve eski bir kilisesi Saint- Mar Thoma (Martoma), Cami-i Kebir adıyla 639 yılında camiye dönüştürülmesiyle meydana getirilmiştir.
Anadolu’da pek çok kilise, cami vb. kutsal mekânlarda olduğu gibi burası da önce bir pagan tapınağı iken Hıristiyanlık döneminde kiliseye Müslümanlık döneminde de camiye çevrilmiştir.
Dört cephesi dört mezhebi sembolize eden yapının ana mekânı kesme taştan, geniş avlusu bölgeye özgü siyah bazalt taştan inşa edilmiştir.
Tüm bu dönemler içinde bir kaç kez yangın geçiren ve bazı kısımlarını kaybeden cami, farklı dönemlerde- özellikle 1091 yılında Selçuklu (Melikşah dönemi), Akkoyunlu ve Osmanlı zamanında– kapsamlı onarımlarla külliyeye çevrilmiştir. Tüm dönemlerin izlerinini yapının genelinde görmekle beraber zengin iç süslemeleri, taş işçiliği, ahşap oymaları, yazıtları, aslan ve boğa figürleri ve büyüleyici atmosferi ile son derece otantik ve ilgi çekici bir mekandır.
Dönemlerini yansıtan yenilemelerle caminin mimari detayları, mihrabı, şadırvanı, malzemesi, süsleme ve bezemeleri dönemlerinin özelliklerini yansıtması bakımından oldukça önemlidir.
Halifeler, Şafiiler camileri, Mesudiye ve Zinciriye medreselerine de ev sahipliği yapan külliyede Hanefi ve Şafiiler farklı mekânlarda ibadetlerini halen sürdürmektedirler.
İslamın ilk dönemlerinde yapılan Şam Emeviye Cami’ne benzeyen Diyarbakır Ulu Cami, İslam âleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir. Ulu Cami’de sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin El Cezeri’nin yaptığı bir de güneş saati de bulunmaktadır.
3-1-4- Diyarbakır- Dört Ayaklı Minare ( Şeyh Mutahhar- Mattar ) Cami;
Kent merkezine yakın Balıkçılarbaşı mevkiinde, Hasan Paşa Hanı yakınında yer alan ve Kasım Padişah olarak da bilinen Akkoyunlu Sultan Kasım Bey (Han) tarafından 1500 yılında taş ve tuğla malzemelerle yaptırılan caminin kare planı Anadolu’da tek örnek olarak kabul edilmektedir.
Tek kubbeli cami, kuzey ve güneyinde ikişer diğer yönlerde üçer penceresi olan caminin içi kemerlere birbirine bağlıdır. Mihrap ve mahfilin merdivenleri birbirine oldukça yakın ve pencere görünümlüdür.
Şeyh Mutahhar adlı bir kişinin mezarının bulunduğu alana inşa edilen Şeyh Matar Cami olarak da adlandırılan yapının en ilgi çeken yanı diğer camilere benzemeyen mimarisi ve dört mezhebi temsil eden yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli, dört ayak üzerine oturtulan minaresidir. Karaye benzer planlı, kenarları 3m’ye, 2.5 m olan minare, kuzeydekinde çatlak olan ayakları oluşturan bazalt 2 m sütunlar, gövde ve balkon olmak üzere üç bölümden oluşur. Minarenin sütunlardan başlayıp balkona kadar olan kısmı 13 m’lik kısmı minarenin giriş kapısı, pencereler ve merdivenlerin olduğu alandır. Gövdenin duvar kalınlığı 0.53 m’dir. Sütunların üzerinde iki sıra lento vardır. Lento ya da atkı taşı (yapılarda kapı ve pencere gibi dikey boşlukların üzerine yatay olarak konulan ve duvarın devam etmesini sağlayan mimari blok).Balkon gövdenin üzerini 4m uzunluğunda konik, kurşun bir külah örtmektedir.
Sismik direnci düşük olan bu tip yapıların en önemli örneklerden biri olan Dört Ayaklı narin minarenin yaklaşık 500 yıl ayakta kalabilmiş olması bir mühendislik harikası ünvanını hak etmektedir.
Diyarbakır’da Nebii Cami ve Seman Köşkü (Gazi Köşkü) yapılarını da yaptıran Akkoyunlu Devletin’nin en önemli eseri kabul edilen caminin dört ayaklı minaresi de Anadolu’nun tek örneğidir.
Cami yanındaki Mar Petyun Keldani Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi ile üç dinin kardeşçe yan yana yaşadığının simgesidir.
3-1-5- Diyarbakır- Mesudiye Medresesi (Kasım Padişah) Cami;
1198 yılına ait Artuklu döneminde kesme taştan yapılan iki katlı binanın taş işçiliğinin güzelliği dikkat çekmektedir.
3-1-6- Diyarbakır- Kurşunlu ( Fatih Paşa ) Külliyesi, Cami, Latife Medresesi ;
Osmanlı dönemi, 1516 ile 1520 yılları arasında inşa edilen külliyenin bir parçası devasa boyutlarda inşa edilen Kurşunlu Cami, adını kubbe ve çatısının tamamen kurşunla kaplanmasından almaktadır.
Diyarbakır’ın en güzel camilerden biri ve Sur’da yer alan Kurşunlu Cami’nin etkili mimarisine ek süslemeleri, mihrap ve minberi de son derece ilgi çekicidir.
Selçuklu mimarisinin etkisi de görülen caminin hemen yanında Osmanlı döneminden kalan türbeleri ziyaret edebilirsin.
Külleye içinde yer alan Latife Medresesi’nin yapım tarihi tam bilinemese de külliye ile beraber 16.yy. a ait olduğu bir gerektir. Dini eğitimler verilen medrese dönemin önemli merkezlerinden biriydi.
Dönemin Osmanlı medrese mimari ve planına uygun inşa edilen yapının taş oyma taç kapısı, bazalt taşlarla süslü iç bölümleri, taş odaları, geniş avlusuyla kentte görülmesi gerek bir yerdir. sahip yapı
3-1-7- Diyarbakır- Surp Giragos Ermeni Ortodoks Kilisesi;
Ortadoğu’daki en büyük Ermeni kilisesi olarak kabul edilen, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin yapımı tam bilinemeyenkilisenin, Artuklular zamanında ve mimarisinden 1517 değişikliğe uğrayan kalın kesme taştan yapılan taş oymacığı ile dikkat çekmektedir.
1880 yılında geçirdiği çeşitli yangınlarla zarar gören kiliseye daha sonra onarımlar sırasında bazı eklemeler de yapılmıştır.
2011 yılındaki son onarımla yapıya eklenen horanlarla kilise dünyada tek yedi horanlı (sunak) Ermeni Kilisesi olarak üç bin kişinin ibadet edebileceği bir yapıya dönüştürülmüştür.
Yine yapının yanında bulunan Surp Hagop Şapeli de bu onarımlar sırasında kiliseye eklenmiş önemli bölümlerdendir.
Kilise zaman içinde faklı amaçlarla- depo, karargâh, vb.– kullanılsa da Ermeni Cemaati tarafından onarılarak asıl işlevine kavuşturulmuştur.
3-1-8- Diyarbakır- Saint George Kilisesi;
İçkale’ de yer alan kesin yapım tarihi tam olarak saptanamasa da MS 2 yy. da yapıldığı varsayılan Artuklular zamanında değişikliğe uğrayan kilise kentin en önemli dini mekanlarından biriydi.
3-1-9- Diyarbakır- Ermeni Protestan Kilisesi;
Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen,Muallâk Sokak, Mardin Kapı yakınındaki kilisenin mimarisi diğer kilise örneklerinden farklıdır.
Kapalı Yunan haç planındaki yapının özgün mimarisine bağlı kalınarak 2008 yılında Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.
Yapı halen eğitim merkezi olarak kullanılmaktadır.
3-1-10- Diyarbakır- Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi;
Süryani Ortodoks- Yakubi- mezhebine ait olan kilisenin eski bir güneş tapınağı mabedinin üzerine 3. yy. da inşa edildiği varsayılmaktadır.
Bir çok kez çeşitli nedenlerle- yangın, savaş vb.-tahrip olan ve zaman zaman onarılan kilise, yapılar topluluğu –kilise, patrikhane, kütüphane, lojmanlar- şeklinde üç avlulu olarak düzenlenmiştir.
İçinde tarihi değeri olan pek çok kutsal yapıtın da- kandiller, aziz tabloları vb.– bulunduğu kilisenin ceviz kapılarının el işçiliği görülmeye değer niteliktedir.
Süryani geleneğine göre, kilisede görev yaparken yaşamını yitiren dini görevlilerin –papaz, aziz vb. – mezarlarının da bulunduğu yapı uzun yıllar patriklik merkezi olarak da kullanılmıştır.
3 -1-11- Diyarbakır- Sur- Hüsrev Paşa (Deliller (Rehber)) Hanı;
Diyarbakır , Sur içinde Mardin Kapısı yakınında,1527 yılında, Diyarbakır’ın ikinci Osmanlı valisi Hüsrev Paşa tarafından inşa ettirilen yapı, iki renkli -siyah bazalt ve kalker- kesme taştan, iki katlı- odalar ve ahır– olarak halkı hacca götüren rehberler- deliller ve hacılar için yaptırılmıştır.
Geniş bir alana yayılan siyah ve beyaz mozaik taşlarla süslenen hanın ortasında içinde şadırvanlı kare bir avlu, avlunun etrafında iki katlı ve revaklı geçişlerin arkasında han odaları yer almaktaydı.
Daha sonra yine bu kısma deve ve atların gecelediği, yaklaşık 6-7 m yüksekliğinde bir ahır da ilave edilmişti.
Tek sıra halinde dizili pencerelerle içerisi aydınlatılan ahır ile depo hanın ikinci kısımda yer almaktadır.
Bir zamanlar hacca gidenlerin konakladıkları hanın dış kısmının bir tarafı dükkânlarla çevrilidir. Hana dışarıdan bakıldığında, ahır kısmı tek katlı, odaların yer aldığı ana bölüm çift kat olarak yükselmektedir.
Yapı halen Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yardımları ile 1984 yılında düzenmiş ve 49 odalı ve 120 yataklı otel olarak kullanılmaktadır.
Halen deliller hanı olarak adlandırılan yapı kentin önemli sembollerinden biridir.
Kent merkezinde ayrıca Ulu Cami’ye yakın Akkoyunlu dönemi Nebi Cami, Meryem Ana, Keldani, Aziz George ve yirmi kadar kilise bulunmaktadır.
Kentin en ilgi çekici diğer yapıları, özgün mimarili, geniş avlulu, işlevlerini değiştirseler de hepsinin içinde farklı bir öykü Osmanlı dönemi hanları- Hasan Paşa, Deliller, Çifte, Sülüklü vb.- ile eski kenti çepeçevre saran, bugünün tarihi anıtları olan surlar olarak sayılabilir.
3-1-12- Diyarbakır- Hasan Paşa Hanı;
Mimarisi ile kentin en ilgi çekici yapılarından Hasan Paşa Han, 1572-1575 yıllarında, klasik Osmanlı mimari tarzında iki katlı, çok sayıda odalı hanın en dikkat çekici yerleri yapının her yerinde karşımıza çıkan sütunları ve kubbeli şadırvanı denilebilir.
Eskiden beri kentin ticari hayatını geliştirmek için ticaret yolu üzerinde yapılan han halen kafe ve dükkanlarıyla hizmet vermektedir.
3- 1- 13- Diyarbakır- Devegeçidi Köprüsü;
Kent merkezine 20 km uzaklıkta, 1218 yılında Artukoğulları’ndan Melik Salih Nasıreddin Mahmud zamanında, Ergani yolunda, Dicle Nehri- Devegeçidi Suyu üzerinde yapılmıştır.
Sivri kemerli, yedi gözlü, üzerinde üç kitabe bulunan köprü, kesme bazalt taştan yapılmıştır. Zamanla çok çeşitli onarımlar geçiren köprüyü halen inşa edildiği yerde görmek mümkündür.
3-1-14- Sur ya da Silvan- On Gözlü Köprü (Dicle, Mervani) Köprüsü;
Kent merkezi, Mardin Kapıya yakın, Kırklar Dağı eteğinde, Dicle Nehri üzerinde bulunan köprü için farklı yapım tarihleri düşünülse de asıl görüş 515 yılında I. Anastasias döneminde yapıldığı yönündedir. Köprü daha sonra 742-743 yılları arasında Emevi Halifesi Hişam tarafından onarılmıştır.
On gözlü köprünün ilk beş gözü 5,45 m -6,24 m sonraki gözler 9,69 m-10,20 m arasındadır. 172-178 m uzunluğunda, 7-8 m genişliğindeki köprü, kireç harçlı moloz ve kesme taş (bazalt) ile farklı tekniklerde yapılmıştır. Köprü, 1065 yılında da Kürt Mervaniler onardığı için halen bu adla da anılmaktadır.
3-1-13- Diyarbakır -Mesudiye Medresesi;
Medrese, 1198- 1223 Artuklular dönemi, Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında Mimar Mesud tarafından Ulu Cami’ye bitişik nizamda, külliyenin bir parçası olarak inşa edilmiştir.
İki katlı, iki kapılı, üstü açık, etrafı kemerli revaklarla çevrili siyah beyaz bazalt kesme taşlarla yapılan medresenin taş odalarını da tıp, astronomi, fizik, biyoloji, ilahiyat, edebiyat ve felsefe derslerinin verildiği Anadolu’nun ilk İslam üniversitesi kabul edilmektedir.
3-1-15- Diyarbakır- Hevzel Bahçeleri;Arapça Afsel -aşağıdan geliyor olabilir.
Diyarbakır, surlarının yakınındaki sık ağaçlarla kaplı doğal yaşam alanı, çok sayıda kavak ağacına, sazlığa ve hayvana- sürüngenler, su samurları, alacalar, yalıçapkınları, balıkçıllar- ev sahipliği yapmaktadır.
Dicle Nehri’nin deltasıyla oluşan bahçeler kapsadığı niteliklere bağlı olarak 2015 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiştir.
Kentin en önemli nefes alınan merkezlerinden biri olan Hevzel Bahçeleri, bölge ve kentin doğal dengesini korumaya katkı sağlamaktadır.
3-1-16- Diyarbakır Arkeoloji Müzesi;
Kent merkezinde, 1934-1936 yılında, Senceriye -Zinciriye Medresesi’nde açılan müze daha sonra 1985’te bugünkü yeri, Elazığ Caddesi’ne taşınmıştır.
Müzede kent ve çevresinde neolitik dönemden başlayarak Eski Tunç, Hitit, Urartu, Asur, Helen, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı devirlerine ait eserler- sikkeler, taş, metal, yöresel arkeolojik ve etnografik buluntular-yaklaşık 30 bin eser kronolojik bir şekilde sergilenmektedir.
3-1-17- Diyarbakır Kent Müzesi;
Diyarbakır’ın en çok ziyaret edilen yerlerinden olan müze gerek eşsiz mimarisi gerekse sergilediği eserler bakımından son derece dikkat çekici bir mekandır.
Kent merkezinde, taş ve ahşap mimarinin iç içe geçtiği Cemil Paşa Konağı’nın odalarında hizmet veren müze, kentin kültürel zenginliğini 1500’den fazla eserle yansıtılmaktadır.
Geçmişten yakın geleceğe kadar kentte varlık göstermiş pek çok ulusun din, gelenek, görenek, sosyal yaşam, yemek kültürü göz önüne serilmektedir.
Halen müzede ulusal kütüphane, kafe, sinema salonu ve çocuklar için atölyeler gibi farklı bölümler bulunmaktadır.
3-1-18- Diyarbakır- Gazi (Samanoğlu, Atatürk ) Köşkü;
Köşk, Akkoyunlu dönemi, on beşinci yüzyılda geleneksel bölge ev mimarisi tarzında iki katlı, eyvanlı, siyah-beyaz kesme taştan inşa edilmiştir. Üst katta yatak ve çalışma odaları olan köşkün sağındaki kapı mutfağa solundaki ise çay ocağına açılmaktadır.
Zamanla restore olan köşkte I. Dünya Savaşı sırasında 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal tarafından 14 Mart 1916-27 Mart 1917 tarihleri arasında karargah olarak kullanılmış.
1937 yılından sonra Belediye tarafından Atatürk’e atfen müzeye çevrilerek Atatürk’ün eşyaları sergilenmektedir.
3 -1-19- Diyarbakır- Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi;
Kent merkezinde, geleneksel Diyarbakır konut mimarisine uygun olarak iki katlı, eyvanlı, dört kanatlı evin zemin ile katın biri bazaltan inşa edilmiştir. Farklı boyutlarda toplamda 14 odası olan konutta mutfak, kiler ve tuvalet vardır. Mutfak kuzey doğu köşede eyvan, güneybatı köşede hamam bulunmaktadır.
İkinci katında çift kemer açıklı eyvanı, baş oda ya da mabeyin odası bulunan iki katlı yazlık kısmı özellikle dikkat çekmektedir.
Diyarbakır’ın varlıklı sülalelerinden Pirinçzade ailesi için 1733 yılında inşa edilen Camiikebir Mahallesi’ndeki evde 2 Ekim 1910 yılında Cahit Sıtkı Tarancı doğmuştur. Cahit Sıtkı, 13 Ekim 1956’da Avusturya’da vefat etmiştir.
1973-1974 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak, Türk edebiyatının Diyarbakırlı büyük şairi Cahit Sıtkı’nın kullandığı eşyalar, fotoğraflar vb. sergilendiği Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’ne dönüştürülmüştür.
3 -1-20- Diyarbakır- Ziya Gökalp Müze Evi;
1806 yılında kentin Osmanlı mimari dokusuna uygun, iki katlı ve bazalt taştan konak şeklinde, geniş avlulu en güzel sivil mimari örneklerinden biri olarak inşa edilen ev kentin en il çeken yapılarından biridir.
Konak, 1876 yılında da ileride ülkenin en ilgi çeken insanlarından olacak sosyolog ve yazar Ziya Gökalp’in doğumuna tanık olacaktır.
Zamanla yıpranan konak en son onarımını 1956 yılında geçirerek gösterişli odalardaki zengin dönem mobilyalarına yazarın kişisel eşyaları, tarihî belgeleri eşlik etmeye başlamıştır.
Halen avlusu, zengin koleksiyonları, Ziya Gökalp’in ve kentin geçmişine tanıklık etme açısından görülmesi gereken önemli bir mekandır.
3 -1-21- Diyarbakır- Ahmet Arif Edebiyat Müzesi;
Kent merkezinde yöresel mimari ile konak tarzı inşa edilen yüz yirmi yıllık ev, ünü dünyaya yayılan özgün ozan 2011 yılından beri Ahmet Arif’in anısına düzenlenmiştir.
Siyah bazalt taştan inşa edilen iki katlı olarak yapılan konağın odalarından Ahmed Arif’in zengin koleksiyonunu yanında kentli pek çok yazar ve şairin eseri sergilenmektedir.
Ayrıca zengin bir kütüphaneye sahip müzenin taştan geniş avlusu da asırlık ağaçlarıyla görülmeye değer niteliktedir.
3 -1-22- Diyarbakır- Anıt Park;
Yenişehir ilçesinde, kentin en eski parkı insana hava aldıran sakin bir ortam sunmaktadır.
Park, 1964 yılında yapılan Atatürk Anıtı ve 1972 yılında tamamlanan Zafer Anıtı’na da ev sahipliği yapmaktadır.
Her yanında çiçeklerle süslü parkta yürüyüş parkurları, çocuk oyun alanları, kır bahçeleri ve 1.500 m2 süs havuzları, Pamukkale Travertenleri ve İçkale’deki ünlü Aslanlı Çeşme’nin bir örneği ile hem güzel hem de doğayla iç içe bir ortam sunmaktadır.
3 -1-23- Diyarbakır- Park 75;
Kent merkezi, Kayapınar- Musa Anter Caddesi’nde halkın en önemli uğrak yerlerinden biri olan park adını tamamlanabildiği 75 günden “Park 75” almaktadır. Park, çok sayıda değişik cins ve tür ağaç, çiçekle kaplı kır bahçeleri, yapay göllerin yanında yürüyüş, koşu parkurları, çocuk oyun alanlarıyla da her gün çok sayıda kentinin vakit geçirdiği en önemli merkezlerden biridir.
3 -1-24- Diyarbakır- İskender Paşa Konağı;
Kentin dikkat çekici mekanlarından olan konağı Kanuni Sultan Süleyman zamanında kentte on dört yıl valilik yapan Çerkes İskender Paşa, 1551-1553 yılında yaptırmıştır.
Hassa Mimarlık Ocağı’nın ürünü sayılan yerel, kent evi tarzında , Selçuklu ve Osmanlı mimari ve dekorasyon özelliği gösteren yapının ön kısmında L planlı haremlik ve arkadaki selamlık bölümleriyle birlikte 40 oda bulunmaktadır.
Geniş avlusunda yüzlerce yıllık ağaçları da konak ziyareti sırasında ilgi çeken önemli detaylardır.
3-1- 25- Sur- Hadım Ali Paşa Cami;
İlçe merkezinde, bir külliyenin parçası olan ve 1534 – 1537 tarihlerini taşıyan camiyi, Diyarbakır Valisi Hadım Ali Paşa yaptırmıştır. Mimarisinde Mimar Sinan’ın etkisi görülen cami, kesme taştan ve tek kubbeli olarak inşa edilmiş. Hadım Ali Paşa Cami, kentin önde gelen ve görülmesi gereken yapılarındandır.
3-1–26- Sur- Hüsrev Paşa Cami;
Mardin Kapı yakınında, 1521-1528 yılları arasında Divane Hüsrev Paşa tarafından siyah ve beyaz kesme bazalt taşlarla yaptırılan cami, Hüsreviye Medresesi’nin bir parçasıydı.
Mescit kısmı zamanla ibadet amaçlı sıklıkla kullanılmasından dolayı yapı 1728 yılında minare eklenerek camiye çevrilmiştir.
Osmanlı ve Selçuklu mimarisinden izler taşıyan Hüsrev Paşa Cami, kentte görülmesi gereken yerler arasındadır.
3-1-27- Sur- Hazreti Süleyman (Kale, Nasiriyye, Meşhed ve Murtaza Paşa) Cami ;
1160 yılında İnaloğulları Beyliği döneminde inşa edilen ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından genişletilen caminin çevresinde 27 tane türbe bulunmaktadır.
1623-1640 yıllarında tahta olan 4. Murat döneminde değişikliklere uğrayan Hazreti Süleyman Cami, zaman içinde de çok defa yenilenmiştir. İçkale bölgesinde, iki burç arasındaki siyah kesme taştan dört köşeli minaresi son derece dikkat çekicidir.
3-1-28- Sur- Melek Ahmed Paşa Cami;
İlçe merkezinde yer alan yapının tarihi 1587-1791 yıllarına tarihlenmektedir.
Osmanlı döneminde vali olarak görev yapan Melek Ahmed Paşa tarafından yaptırılan caminin planı ve mimarisinde Mimar Sinan etkisi görülmektedir.
Melek Ahmed Paşa Cami, kentin önemli dini yapılarındandır.
Yapımında bazalt ve moloz taşın kullanıldığı cami geneli siyah beyaz mozaik taşlarla , minaresi de çinilerle süslenmiştir.
Zemin katında tonoz örtülü dört mekan bulunan caminin altında dükkan ve depolar bulunurken yine bu katın batısında sokağa çıkan abbara (örgü tekniğiyle yapılan altı geçit üstü ev olan mimari yapı) bulunmaktadır.
Geniş avlusunda hazire ile dikdörtgen planlı abdest alma yeri vardır.
3-1-29- Sur- Behram Paşa Cami ve Konağı ;
1564-1572 yılları arasında kesme taşlarla Bayrampaşa Sokak’ta inşa edilen Behram Paşa Cami mimarisinin Mimar Sinan mimarisinden etkilendiği görülmektedir. Taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan cami tek kubbeli olarak yapılmıştır.
Aynı adlı cami yakınındaki konak da dönemin en güzel sivil mimarilerinden biridir.
Yöresel siyah ve beyaz bazalt taşlarla 400 yıl uygulanan taş sıkıştırma tekniğiyle yapımına başlanan 1572 yılında yapımı tamamlanan konağın gösterişli kabartmaları, dönem özelliğini yansıtan süslü mobilyalarla döşeli süslü ve geniş odaları, asırlık ağaçlarla çevrili geniş avlusunu görmek gerekir.
3-1-30- Sur- Nebi (Peygamber) Cami;
Kentin en dikkat çekici camilerinden Nebi Cami, Akkoyunlu dönemine ait 1530 yılında yöreye özgü siyah bazalt taşlarla onarılmıştır.
Adını minaresindeki yazıtta Hz. Muhammet yazmasından alan cami, Selçuklu ve Osmanlı dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır.
Caminin geneli beyaz taşlarla ve dini motiflerle süslenmiştir.
3-1-31- Sur- Safa (Şeyh Safa, Parlı Safa ) Cami;
Akkoyunlular döneminde yapılan kentin en güzel mimari yapılarından kabul edilen caminin , 1531 yılında yenilendiği düşünülmektedir.
El yapımı taş yazıtlar ve kabartmalarla süslü, kentin ve dönemin en güzel minaresine sahip cami, Osmanlı döneminde yapıyı korumak için sadece Cuma günleri ibadete açılmaktaydı.
Minaresinin yanında minber ve mihrabıyla da dikkat çeken caminin taş oymaları, geometrik kabartmaları görülmesi gereken niteliktedir.
3-1-32- Sur- Nasuh Paşa Cami;
1606-1611 yıllarında ilde valilik yapan Nasuh Paşa tarafından eşi Servinaz Hanım için yaptırdığı söylenen caminin minaresi klasik Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden etkilenerek yöresel siyah beyaz bazalt taştan inşa edilmiştir.
Zamanla özellikle 1819 yılında İçkale’den gelen top atışlarından minaresi de zarar gördüğü için Kesik Minare olarak adlandırılmıştır. Daha sonra siyah taşlarla örülen silindir şeklindeki minareye beyaz taşlarla şerefe de eklenmiştir.
İçi bitki ve geometrik motiflerle bezeli cami ve minaresi görülmeye değer niteliktedir.
Halen işlevini devam ettiren ve etrafında çok sayıda tarihi yapı bulunan cami Fatih Paşa Cami’nin yanında yer almaktadır.
3-1-33- Sur- Kadı Cami;
Akkoyunlular döneminde 1533 ile 1543 yıllarında Kadı İsmail tarafından yaptırıldığı varsayılan yapı 2005 yılında aslına uygun olarak restore edilmeye çalışılmıştır.
Bölgeye özgü siyah bazalt taşlarla inşa edilen caminin yanında Diyarbakır’da Beylik döneminde eklenen abdesthane beyaz bazalt taşlarla yapılmıştır.
3-1-34- Sur- Sülüklü Han (Kazancılar Hanı):
İlçe merkezinde yer alan ve adını avlusundaki kuyuda bulunan tedavi amaçlı kullanılan sülüklerden alan Sülüklü Han’ı 1683 yılına Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve onun kız kardeşi Atike Hatun tarafından yaptırılmıştır.
Kazancılar Hanı olarak da bilinen yapı, yöreye özgü siyah bazalt taştan yapılmıştır.
Üç katlı her katında 10 oda olan Sülüklü Han, han mimarisi ve bölümlerine bağlı kalınarak yapılmıştır.
Han halen kafeterya ve restaurant olarak hizmet vermektedir.
Kentte ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelen hanın rampalarına da dikkat etmek gerekir.
3-1-35- Sur- (Sincariye) Zinciriye Medresesi;
Kitabesine göre medrese, Eyyubi Hükümdarı Melik Salih Necmeddin tarafından 1198-1236 yılında Mimar İsa Ebu Dirhem’e yaptırılmıştır.
Siyah ve beyaz kesme bazalt taşla inşa edilen hanın din eğitimi verilen taş odaları, geniş avlusu ile dikkat çekici bir yapıdır.
Ulu Cami’nin külliyesi niteliğindeki medrese camiye kemerli geçitlerle bağlanır.
Zinciriye Medresesi, iki katlı yapısı, mimarisi bakımından bölgede yapılan medreseler arasında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Zamanla yıpranan medrese 1934 yılında büyük bir onarım geçirerek bugünkü haline kavuşturulmuştur.
3-1-36- Sur- Meryem Ana (Diyarbakır) Süryani Kadim Kilisesi;
İlçe merkezinde yer alan Bizans ve Roma döneminden de izler taşıyan Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, 300 yıl önce Ortodoks Süryaniler tarafından yöresel özgü kesme siyah bazalt taşlarla inşa edilmiştir.
Yapının çevresinde azizlerin türbeleriyle de çok sayıda ziyaretçisi olan bir dini yapıdır.
3-1-37- Sur- Mar Petyun Keldani Kilisesi;
Sur’da bulunan kentin en önemli iki kilisesinden biri olan Mar Petyun kilisesi, Keldani
Cemaatine aitti.
Eskiden bir Şeyh Mutahhar Cami yakınında, Süryani kilise mimarisi tarzındaki yapı yöresel siyah ve beyaz bazalt kalın kesme taştan 4. yy. da yapılmış ise de kilise son şeklini 17. yy. da almıştır. Dışındaki taş oyma ve kabartmalara ek içi de dini motiflerle süslenen kilise
uzun yıllar önemli ayinlere tanıklık etmiştir. Son yıllarda nüfusu azalan yapının papazı yoktur.
On Keldani için Süryani kilisesi pazarı ayda bir ayin yaptırmak için kiliseye gelmektedir.
3-1-38- Sur- Cemil Paşa Konağı Kent Müzesi;
Kent merkezinde 1888 ile 1902 yılları arasında Cemil Paşa tarafından tipik yöreye özgü malzeme ve mimariyle inşa ettirilen Cemil Paşa Konağı’nın zengin dekore edilmiş odalarında 500 belge, 450 siyah beyaz fotoğraf, 235 eser ve 260 etüt eser sergilenmektedir.
2 bin m2’lik bir alan üzerine iki katlı, harem ve selamlık bölümleriyle siyah bazalt taştan inşa edilen
Konağın geniş avlusunda çok sayıda asırlık çınar ağacı bulunmaktadır.
Adını Diyarbakır surlarından alan Sur ilçesi, Diyarbakır’ın dört merkez ilçesinden biridir.
Tarihi MÖ 7500 yıllarına kadar uzanan Sur, Açık Hava Yazıtlar Müzesi gibi içinde çok sayıda tarihi ve doğal mekanları barındırmaktadır.
3-1-38- Sur-Bakırcılar Çarşısı;
Melik Ahmet Caddesi üzerinde, bakır malzeme ile el yapımı yüzlerce çeşit kazan, fincan, bardak, tencere vb. yapılan Cemil Paşa Konağı ile Hasan Paşa Hanı arasındaki Diyarbakır Bakırcılar Çarşısı’nda zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz.
Çarşıda sadece el işlerine tanıklık edilmez aynı zamanda geçmişten günüme bir sanatın evreleri, insanlara etkileri de görülür.
3-1-39- Sur- Hz. Süleyman Parkı;
Kent surları içinde yer alan ancak kentin yükseğinde kalan Hz. Süleyman Parkı’nda sıcak günlerde serinlerken kenti izlemenin keyfini de çıkarabilirsiniz.
Parkı çevreleyen iri kıyım tarihi surlar, çok sayıda eski yeni yapının yanında Hz. Süleyman ve 27 sahabesinin türbeleri de bulunur.
3-1-40- Sur- Fiskaya Şelalesi;
Hevsel ve Dicle Nehri arasında, ilçe merkezindeki kenti en önemli süslerinden biri olan şelale zamanla kurusa da onarılmış, cam zemin döşenerek aktif hale getirilmiştir.
3-1-41- Sur- Kervansaray Piknik Alanı;
Diyarbakır’a 14 km uzaklıkta, Sur ilçe merkezindeki Piknik Alanı, yemyeşil doğal güzellikler, ağaçlar ve çiçeklerle çevrili mesire alanları, yürüyüş yolları ve çocuk oyun alanlarıyla kentlinin nefes aldığı önemli merkezlerden biridir.
3-1-42- Sur- Kayadibi Parkı;
Diyarbakır surları yanında, Dağkapı Meydanı yakınında Arnavut kaldırımlı yürüyüş yollarıyla ulaşılan bölge ve park, kentin önemli dinlenme merkezlerinden biridir.
Özellikle yazın tarih ile coğrafyanın iç içe geçtiği kentin ziyaretlerinden sonra mola verilebilecek güzel bir mekandır.
3-1-43- Sur- Yanık Çarşı;
Kentin en eski alışveriş merkezi Yanık Çarşı’da 400’den fazla dükkan bulunmaktadır. Çarşıyı gezmek hem keyifli zaman geçirmek hem uygun fiyata alışveriş yapmak hem de aranılan-yöresel giysiler, çeşit çeşit tekstil ürünleri, el yapımı bakır ürünler, takılar vb- her şeyi bir arada bulmak kolaylığını sağlar.
3-1-44- Sur- Dengbej Evi;
Osmanlı dönemi konak mimarisinde yöreye özgü siyah beyaz kalın kesme taşlarla yapılan evde kenti özgü günlük eşyalar, antikalar ve el dokuması kilimler ile süslü odalarda pek çok kültürel faaliyet gerçekleştirilmektedir.
3-1-45- Medland Lunapark;
100 dönümlük alanıyla kentlilerin vazgeçmediği park, dönme dolaplar, görülmeye değer masal şatoları, çarpışan arabalar, gondollar ve atlı karıncaları ile özellikle çocuklu ailelerin uğrak noktasıdır.
Park, tenis kortu, yüzme havuzu, halı saha, voleybol ve basketbol alanları, restoranlar ve kafelerde ile de kentin önemli bir dinlenme ve eğlenme merkezidir.
3-1- 46- Diyarbakır Kent Ormanı;
Diyarbakır’a 10 km mesafede kentin en önemli oksijen depolarından orman, yemyeşil doğal güzellikleri, mesire alanları, çocuk oyun parkları, seyir terasları, çardaklar, yürüyüş ve koşu yolları, kır bahçelerinde hafta sonları organik ürünlerle hazırlanan kahvaltılarla önemli bir yerdir.
3-1-47- Gazi (Erdebil, Ber Der-i Pir ) Köşkü;
Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri karşında 512 yılında Bizans dönemi mimarisi ile inşa edilen köşk son halini 17. yy. onarım ve eklemeleriyle almıştır. Bir tepe üzerine inşa edilen köşkün yanında içinde Atatürk’e ait eşya ve fotoğrafların sergilendiği Gazi Köşkü de bulunmaktadır.
Köşklerin çevresinde asırlık ağaçlar, çiçek bahçeleri, yürüyüş parkurları cafe ve restaurantları da görmek mümkündür.
3-1-48- Kayapınar- Diyarbakır Tema Park;
Nazım Hikmet Caddesi’nde 34 bin m2’lik parkta 1500’e yakın ağaç ve çiçeğin yanında çocuk oyun alanları, spor sahaları, kafeleri, macera adaları, yürüyüş ve koşu yolları ile 2018 yılından beri faaliyettedir.
3-1-49- Sipahiler (Aşefçiler) Çarşısı;
Yöresel ürünler satın almak için ilk ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelen çarşıda çok çeşitli şifalı ot, yöresel yiyecekler, kaliteli ipek kumaşlar ve kıyafetler, rengarenk el yapımı sanat ürünleri yüzlerce yıllık taş mimarili dükkanlarda bulunabilir.
Diyarbakır ve çevresinde bulunan yapılardan, Hıristiyanlık dönemi; Mar Gevergis Nasturi Kilisesi, Mar Thoma, Kırklar, 3. yy. da Amirarzes Baseleios’un karısı Tamara tarafından, bazilika planlı olarak yaptırılan, ilgi çekici fresklere sahip Saint Georgi- Kara Papaz (George), Kırkdamaltı kiliseleri, 17. yy. da yapılan halen Katolik- Keldani mezhebi tarafından kullanılan Mar Petyun Keldani Katolik Kilisesi, Surp Sarkis Ermeni Ortodoks Kilisesi, Protestan Kilisesi, Çüngüş- Tekkale, Surp Asvadzadzin Ermeni Manastırı, Surp Garabed Ermeni Kilisesi, Çüngüş Köprüsü, Ali Bey Cami, Düden, Dicle- Kralkızı Taşı, Yukarı Cami, Pir Mansur Türbesi, Kral Kızı Barajı, Kadınlar Çeşmesi, Eğil- Süryani Kilisesi, Merkez ve Çevresinde Türk- İslam yapıları; Eğil- Nebi ve Peygamber mezarları Hz. Zülkifil, Hz. Elyesa, 1155- 1169 yıllarında Ebu Kasım tarafından yaptırılan İslamiyeti yayma sırasında 27 şehit sahabenin mezarları bulunan Hz. Süleyman -Kale -Nazıriye Cami, Hz. Nebi Cami, Nebi Hürmüz, Nebi Zünnun, Kasım Bey Kümbeti, Şerbettin Hanı, Kentin ikinci Osmanlı Valisi, Hüsrevpaşa tarafından 1512- 1518 yıllarında, kesme taştan, Selçuklu mimari tarzında yaptırılan kent merkezindeki Hüsrevpaşa Cami, 15. yy. da, Akkoyunlular zamanında, tek kubbeli olarak, Hacı Hüseyin tarafından yaptırılan Nebi- Peygamber- Cami, 1516- 1520 yıllarında, Osmanlı valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılan yapının duvarları Osmanlı çinileriyle kaplı, görkemli mihrap ve minberi olan Kurşunlu- Fatih Paşa Cami, Hoca Ahmet, Ali Paşa, İskender Paşa camileri, 17. yy. da, Melik Ahmet Paşa tarafından yaptırılan, mozaikleri, kabartmaları ve tamamı çiniden mihrabıyla son derece ilgi çekici bir yapı olan Melik Ahmet Cami, 1564-1572 yıllarında Behram Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan son derece dikkat çekici çinileri olan Behrampaşa Cami, Nasuh Paşa, Kurt İsmail Paşa, İbni Sina, Lale Bey, Melek Ahmet Paşa camileri, 15. yy. da Akkoyunlular zamanında, Uzun Hasan tarafından yaptırılan, dönemin mimari ve süsleme özelliklerini yansıtan Safa ( Sefa) İparlı, Ömer Şaddat, Kadı, Hacı Büzürk, Arap Şeyh, Lala Kasım, Kurt İsmail Paşa camileri, Sultan Sücaeddin, Şeyh Abdulcelil, Lalebey, Fatih Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa, Zincirkıran türbeleri, kent merkezinde Diyarbakır Valisi İskender Paşa tarafından, 1551 yılında, kare planlı Osmanlı mimari tarzında yaptırılan İskender Paşa Cami ve Türbesi, Sarı Saltuk, Bave Kal, Sahabeler, Arap Şeyh türbeleri, Sincariye Medresesi, Ali Paşa Cami ve Medresesi, Muslihiddin Lari Medresesi, Hüsrevpaşa- Deliler Köprüsü- Hanı, Hasan Paşa Köprüsü kent merkezinde, 1572- 1573 yıllarında Osmanlı valisi, Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırılan ve halen kafe, lokanta, dükkan vb. mekanlarla hizmet veren Hasanpaşa Hanı, Çifte Han, 1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından yaptırılan Kazancılar- Sülüklü- Han ve Dicle Köprüleri, Aslanlı Çeşme, Kadı Hamamı, burçlar; Kız-Keçi, Dışkapı, Yedi Kardeş, Nur, Ulu Evli Beden burçları ile Buğdaycılar, Asefçiler çarşıları, Sipahi Pazarı, Peynirciler, Demirciler, Kuyumcular çarşıları kentte görülmesi gereken mekânların başında gelmektedirler.
Ayrıca Diyarbakır Havzası ile Şanlıurfa Platosu arasındaki 100 bin yıl önce volkan tüfleriyle bölgeyi kaplayan, oluşumları, doğa sporları, meşe, çitlembik, menengiç ve dişbudak ağaçlarıyla ilgi çeken 1.952 m yükseklikteki Karacadağ, Seman- Gazi- Atatürk Köşkü, Erdebil Köşkü, Cemilpaşa Konağı, Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi, Ziya Gökalp Müzesi, görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir.
3-2-1- Silvan- Malabadi Köprüsü;
İl merkezinde 96 km uzaklıkta, Silvan’ın 22 km doğusunda, Batman- Diyarbakır arasında Batman Çayı üzerindeki köprüyü ilk inşa edenler Mervaniler olsa da onarımlarla bugünkü haline getiren 1147-1148 Artuklu Timurtaş Bin İlgazi’dir.
Ayasosfya’nın kubbesini içine alacak kadar büyük, dünyadaki en büyük taş köprüsü yine dünyada en geniş kemere sahip köprünün üç farklı bölümü bulunmaktadır.
İki yanında yolcular için barınakları bulunan, 150 m uzunluğunda, 7 m genişliğindeki Malabadi Köprüsü’nün su seviyesi kilit taşına kadar 20 m yüksekliğe ulaşabilmektedir.
Malabadi Köprüsü, yapıldığı dönemler göz önüne alınacak olursa tam bir mühendislik harikası kabul edilmektedir.
Mostar Köprüsü’ne çok bezetilen tek kemerli köprüye iki taraftan girilmektedir.
İnsanların ihtiyaçlarını karşılayabileceği odala bulunan köprü, son derece ilgi çekici ve özgün bir yapıdır. Köprü Evliya çelebiye göre; Abbasiler zamanında zengin bir tüccar tarafından yapılmıştır.
3-2-2- Silvan ve Hasuni Mağara Kenti;
Silvan, 40 Hıristiyan azizden dolayı Azizler Kenti konakları ve surlarının çokluğu nedeniyle de Beyler Kenti olarak da anılmaktadır.
İran Hükümdarı, II. Şapur’un öldürttüğü 40 azizin kemikleri Süryani din ve tıp adamı 5. yy. da Mar Marutha tarafından getirilerek törenle kalenin kemerlerine gömüldüğü için kent, Bizans zamanında Matryropolis- Şehitler Kenti– olarak da anılmıştır.
Kenti birbirine bağlayan labirentler ve koridorlardan oluşan toplam 300 mağara odalı Hasuni, dünyadaki en büyük mağaralar topluluğu olarak kabul edilmektedir.
Hıristiyanlığın yayılma dönemi ve ortaçağda önemli bir yerleşim yeri olarak kullanılan mağaraların içinde çok sayıdaki kanal, sarnıç, hamam, kilise, dokuma atölyeleri ve merdivenler kayalar düzleştirilerek meydana getirilmişlerdir.
Mağaradan kentin en üst kısmında yine kayaya son derece muntazam oyularak yapılan sunağa merdivenlerle ulaşılabilmektedir.
3-2-3- Silvan- Ulu (Selahaddin Eyyubi) Cami;
Bölgenin en eski ve büyük camilerinden biri olan Ulu Cami, eski bir Bizans bazilikasının sütunları toplanarak, 1031 yılında Mervaniler tarafından inşa edilmiştir.
Daha sonra 1152-1157 yılında, Eyyübiler zamanında onarılan ve mihrap eklenen içi dini motiflerle bezeli cami Artuklular döneminde de çeşitli eklemelerle genişletilmiştir.
Yapıldığı günden beri ihtişamı, mimarisi, özellikle kapı süslemeleri ile görenleri büyüleyen cami zaman zaman geçirdiği onarımlarla hala kullanılabilir durumdadır.
3-2-4- Silvan -Kalesi ve Burçlar;
Evli Beden Caddesi’nde, dolgu sitemiyle yapılan dünyanın tek kalesi olan Silvan Kalesi ile burçlarının ilk yapım tarihi MÖ 80 Ermeni Tiğran Krallığı dönemine kadar gitmektedir.
Bizans dönemi, I. Justinianus zamanında genişletilerek onarılan yapılar bugünkü halleriyle bölgenin en önemli garnizonlarından biri olmuştur.
Bölgenin doğal, kalker taşından, kare planlı olarak inşa edilen kale, içkale ve dış surlardan meydana gelmektedir.
Daha sonra bölgede yaşayan Hamdani, Mervani, Artuklu ve Eyyubiler kendi ihtiyaçlarına göre dönemin mimari özellikleriyle ekleme ve onarımlarla kale ve burçların kuzey- güney 500 m, doğu-batı 600 m’lik bir alan ile surların uzunluğu 2200 m çıkarmışlardır.
Dördü güney, ikisi kuzey, ikisi batı, biri de doğu yönünde dokuz kapısı-Meyhane Kapısı, Boşat Kapısı, Kulfa Kapısı, Aşağı Mahalle Kapısı, Burcu Şah Kapısı ve Diyarbakır Kapısı-, 50 adet burcu bulunan yapının yüksekliği 25 m dir.
3-2-5- Silvan –Boşat Kalesi ;
Boyunlu Köyü’ndeki kalenin üzerindeki I. Ardeşir’e ait kabartmadan tarihi MS 226 – 395 olduğu anlaşılmaktadır. Kabartmada at üzerindeki I. Ardeşir’in arkasında ayakta duran bir insan figürü yer almaktadır.Yapıldığı dönemde kentle beraber önemli bir merkez olan Boşat Kalesi, Roma ve Sasaniler döneminde de kullanılmıştır.
3-2-6- Silvan- Zembilfroş Burcu;
Kentin en bilinen yapılarından kendini çok seven engin ve evli kadının aşkını reddeden Zembilfroş’dan alınan alan burç, Silvan Kalesi’nin kuzeydoğusunda ve 2.4. yy. dönemin burç mimarisi özelliği göstermektedir.
3-2-7- Silvan –Karabehlül Bey Cami;
İlçemerkezinde, Karabehlül Bey Caddesinde yer alan Cami, Mervani Şehir mezarlığına bitişik konumdadır. Ulu Cami’ nin 500 m kuzeyinde yer alan Karabehlül Bey Cami, 16. yy. Silvanlı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu Karabehlül Bey tarafından dönem mimari ve süsleme özelliklerine uygun olarak yaptırılmıştır.
3-2-8- Silvan –Kırık (Eyyübiler Cami) – Kot Minare :
Eyyubiler dönemine ait cami ve minare 1199 – 1244 yılları arasında yapılmıştır.
Silvan’ın güneydoğusunda bulunan yapılar dönem mimari ve süsleme özelliklerini göstermektedir.
Zamanla harap olan yapının en ilgi çeken yeri, kare planlı, 5 katlı, 35 m yüksekliğinde etrafı yazıtlarala bezeli minaresidir.
Şerefesi olmadığı için halk arasında 5 m yüksekliğinde denilen minarenin bu yapılarda pek görülmeyen en üstüne eklenen pencere son derece dikkat çekicidir.
ilginç bir enin en üstünde genelde e
3-2-9- Silvan -Hasuni Mağaraları:
Torosların güneydoğusundaki mağaralar, Silvan’a 5 km uzaklıkta, Bahçe Köyü sınırlarında yer almaktadır. İçinde işlenmeye elverişli kalker oluşumları bulunan 300 mağara birbirlerine koridorlarla bağlıdır. Bölge ve ülke için son derece özel ve önemli doğal oluşmuş mağaralar, ilk Hıristiyanlar tarafından yerleşim yeri, korunma ve ibadet mekanları olarak da kullanılmış. Daha sonra mağaralar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiştir.
Ayrıca Diyarbakır’a 80-88 km uzaklıkta, tarihi MÖ 700 yıllarına giden ki Silvan’da diğer görülmesi gereken yerler; Arslanlı, Mervani, Eyyubi, Artuklu burçları, Behlül Bey Cami, eski Keldani Kilisesi (Belediye Cami), Kulfa Kapı da gezilmesi gereken tarihi yapılardır.
3 -3-1- Çermik- Sinagog;
Siyah- beyaz bazalt taştan yapılan ve yapım tarihi tam olarak bilinmeyen Sinagog günümüzde konaklama tesisi olarak kullanılmaktadır.
Nişlerin bulunduğu içi kısmı iki sütunlu üç kemerle ikiye ayrılan Sinagog’un iki kemerli dış cephesinde su düzeneği bulunmaktadır.
3 -3-2- Çermik- Sinag Çayı Mağaraları Kabartmaları;
Çermik’in kuzeybatısındaki mağaralardaki resimlerden paleolitik dönemde Anadolu’da ilk avcılığın yapıldığı anlaşılmaktadır.
3-3-3- Çermik- Haburman Köprüsü;
Çermik -Haburman köyü yakınında, kitabesine göre Artuklular dönemi, 1179 yılında, Sinek Çayı üzerinde yapılan üç gözlü, 106 m uzunluğunda, 4,90 m genişliğindeki köprünün ortadaki gözü büyük ve sivri, yanlardakiler ise küçük ve yuvarlaktır.
1927 yılında ciddi bir onarım geçiren köprü geçmişten bugüne halk için hvermeye devam etmektedir.
3-3-4- Çermik- Kaplıcaları (Belkıs Kaplıcaları);
Diyarbakır’a 86 km uzaklıktaki kaplıcalarda sodyum, bikarbonat, sülfat, iyot, bromür, iyodür ve kükürt içeren 48 derecelik şifalı sular bulunmaktadır.
Antik dönemlerden beri sağlık arayanların sıklıkla ziyaret ettiği kaplıcalar da termal oteller, sağlık merkezleri, havuzlar, masaj odaları vardır.
3 -4-1- Bismil- Üçtepe (Tuşha veya Tuşhan) Höyüğü;
Bismil, Diyarbakır’a 53 km uzaklıkta, içinden Dicle geçtiği için tarımıyla öne çıkanbir ilçedir. Diyarbakır’a 40, Bismil’e 12 km uzaklıkta, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun en büyük çaplı höyüklerden -genişliği 200 x 180 m ve yüksekliği 44 m, konisi 200 m çaplı – Üçtepe Köyü’ndeki höyüğün tarihi MÖ 2000 Asur dönemine kadar gitmektedir.
Göksu Çayı’nın batı kıyısındaki tüm ovaya hâkim, eski adı Tuşha veya Tuşhan olan höyük diğer yeni Asur yapı kalıntıları arasında yer almaktadır.
Asurluların Hurrilerle yaptıkları savaşlar sırasında askeri üs olarak kullanmak amacıyla kurulduğu varsayılmaktadır.
Bölge ve höyükte, 1865 yılında yapılan tarihi kazılar sırasında, Asur Kralı III. Salmanassar’ın Hurrileri nasıl yakıp yıktıklarını anlatan Asurca yazılı iki obelisk ele geçirilmiştir.
Kazı çalışmaları sırasında obelisklerin yanında bulunan heykeller, sikkeler ve steller halen British Museum’da sergilenmektedir.
3 -5-1- Eğil- Baraj Gölü ve Kral Mezarları;
İl merkezine 45 km uzaklıktaki Eğil Barajı Gölü, balık çiftlikleri, baraj gölü manzaralı ağaçlarla çevrili piknik alanları, kentin serinleme ve nefes alma yerlerinden biridir.
Tekne gezileri ve balık avlama turları da yapılan gölün çevresindeki önceki uygarlıklardan kalan kral mezarları olarak adlandırılan yapılar son derece ilgi çekicidir.
3 -6-1- Ergani- Çayönü Höyüğü;
Diyarbakır’a 45 dk. Ergani’ye 7 km uzaklıktaki Hilar Köyü yakınlarında, MÖ 8750 – MÖ 5500 yılları arasına tarihlenen, altı farklı yapı evresi ortaya çıkarılmıştır.
1963-1991 yılları arasında yapılan kazı çalışmalarında höyükte neolitik çağda iki döneminin –çanak çömleksiz ve çanak çömlekli– görülmesi tarihi yapının dünyanın en önemli örneklerinden biri olmasını sağlamıştır.
MÖ 9300-MÖ 6300 yıllarında yaklaşık 3.000 yıl boyunca ilk yerleşik avcı toplayıcı insanların Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’da ilk tarım faaliyetlerini yaptığı, hayvanların ilk kez evcilleştirildiği yerlerden biri olması açısından da höyük çok önemi bir arkeolojik alandır.
6000 m2’lik alana sahip Çayönü Höyük’te mimari açıdan da özellikle ızgara, dikdörtgen, hücre ve yuvarlak planların kullanılması, taş tabanlı, taş ve kerpiç kullanılarak evleri inşa ederek ilk kentleşme faaliyetleri yapmaları, sert kayalara insan figürleri oymaları, taş baltalar ve kemikten yapılmış iğneler kullanmaları vb pek çok değerli buluntuya rastlanan ender yerlerden biri olarak belirlenmiştir.
Çayönü Höyüğü, neolitik dönem tarihsel süreci içinde Anadolu’da ilk gömü törenlerinin yapılması –anne karnındaki pozisyonda gömüler, kafataslarının kırmızı aşı boya ile boyanması, ev içi gömü vb.- bakımından da önemli bir merkezdir.
3-6-2- Ergani- Surp Asvadzadzin Ermeni Kilisesi;
Hakkında çok az bilgi bulunan kilise, Ergani, Züulkifil Dağı’nda yer almakta, kâgir ve kubbeli olarak yapılmıştır.
3-6-3- Ergani- Hilar Kaya Mezarları;
Ergani -Hilar- Sesverenpınar Köyü yakınlarında bulunan mezarlar, kalkerin enine ve boyuna aşınmasıyla oluşan mağaranın içinde yer almaktadırlar.
1.- 4. yy. arasında nekropol- mezarlık olarak da kullanılan mağara, 14 yy.-15. yy. kervan yolu üzerinde olması nedeniyle mezar odalarının bu tarihlerde sayılarının arttığı ve genişletildiği görülmüştür.
Ayrıca bu yüzyıllarda mezar odalarının yanına bir de mescit eklenmiştir.
Dikdörtgene benzeyen mezarların içinde yarım ay şeklinde klineler ( kanepelerde) kemik parçaları bulunmuştur.
Bazı mezarlarda dikkat çeken Süryanice yazıt ve kabartmaların yanısıra şarap yapılmak için ayrılan bölüm ve bir de sarnıç ta bulunmaktadır.
Hilal Mağaraları, 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Ayrıca MÖ 5000 yılllarında kurulan kubbeli evleri ile bilinen Girikihaciyan Tepesi, Ergani’ye 5 km uzaklıkta, 1.515 m yükseklikteki Peygamberler (Zülküf) Dağı olarak bilinen kutsal Makam Dağı, Ergani’de kale, türbeler, Han Mağarası, Kikan Kaya Mezarları, Meryem Ana Kilisesi de tarihi yapılar ve doğal güzellikle açısından gezilip görülmesi gereken önemli yapılardır.
3-7-1- Lice- Bırkleyn Mağaraları;
Kent merkezine 90 km uzaklıkta, Bırkleyn Çayı üzerinde ve Diyarbakır- Bingöl karayolu üzerinde yer alan mağaralar dördüncü jeolojik zamanda çökerek oluşmuşlardır.
İçinden ölümsüzlük suyu aktığına inanılan mağaraların üzerinde 400 m uzunlukta zengin fosillerden oluşan iki adet fosil mağara daha yer almaktadır.
Antik dönemde ölülerin yeraltına indikleri alan olarak kabul edilen mağaranın kapısında bulunan yazıt ve stellerin tarihi MÖ 1114 Asur Kralı Tiglatplaser’e ait olduğu düşünülmektedir.
Mağarada yer alan diğer stel ve yazıtların III. Salmanasar’a ait olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır.
Kabartmalardaki Asur işlemeleri, giysiler ile figürlerin sağ ellerinde balta ve sol ellerdeki kılıçlar mağaradaki Kuzey Mezopotamya’ya özgü Hassuna- Samarra seramikleri de son derece dikkat çekici unsurlardır.
3-7-2- Lice- Ashabı Keyf Mağarası;
Ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi Putperest krala karşı koyan ve çeşitli işkencelere maruz kalan Ashab-ı Kehf ‘in yanlarına aldıkları bir köpekle tam 309 yıl boyunca bu mağarada uyudukları rivayet edilen Ashab-ı Kehf’i çok sayıda insan ziyaretin edilmektedir.
Ayrıca; Lice- Çeper Hanı, Çeper Kalesi, Ashab-ı Keyf Mağarası vb. bölgede görülmesi gereken önemli tarihi yapılardır.
3 -8-1- Kulp- Ağaçlı Kalesi;
Kale, Kulp- Ağaçlı Beldesi yakınlarında doğal bir tepe üzerinde, Roma İmparatorluğu döneminde yığma taştan yapılan kalenin surlarla destelendiği görülmektedir.
Evliya Çelebi, Ağaçlı ve civarında demircilikle uğraşan çok sayıda ustanın olduğundan ve bunların yaptıkları kılıçları gelip geçen kervanlara sattıklarından Seyahatname adlı yapıtında bahseder.
Ayrıca Kulp’ta; Kefrum Kalesi, Telli Ağa Köşkü, Taşköprü, İnkaya (Kanikan) mağaraları, Korukçu ve Barın mağaraları, Andok (Berbihiv) dağları ve Şeyh türbeleri.
Kocaköy- Ambar Vadisi, Hazro- Tercil Kalesi, Ulu Cami, Derebeyi Saray kalıntıları ziyaret edilebilir.
3 -9-1- Hani- Aynkebir Havuzu;
Diyarbakır’a 64 km uzaklıktaki Hani ilçesinde yer alan havuz, MÖ 2000 yıllarında Hurriler Dönemine tarihlenir.
İlçe merkezine 2 km uzaklıkta, Ulucami ile Hatuniye Medresesi arasındaki havuzun suyu Hani Dağı eteğinden 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturmaktadır.
7 gözden su akan su ile beslenen Aynkebir Havuzu bölgenin en önemli su kaynağıdır.
Havuzda çok sayıda alabalık bulunmaktadır.
Adının anlamı Zazaca Çeşme, Heni sözcüğünden alan Hani kentinin tarihi MÖ 8. yy.’a gider.
Denizden 1200 m yükseklikte, Elazığ- Sivrice’den doğup Irak’ı geçerek Fırat ile birleşip 375 bin km2’ lik havzayı sulayarak Şattülarap- Basra körfezine dökülen, 1900 km uzunluğundaki Dicle Nehri’ne 18 km uzaklıkta, dağlık bir yerleşim yeri olan Hani, uzun yıllar Nirbi’lerin yerleşim yeri olmuştur. Urartular ve Asurlular arasındaki çatışmalara da sıklıkla sahne olan kent, MÖ 1280 yılında Asur Kralı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta yenilen Nirbilerden çok uzun yıllar sonra Türkler ve İslamiyetle tanışmıştır. Halen kentte, yaşayan insan toplulukların izlerini görmek mümkündür.
3 -9-2- Hani- Anakaris Şifalı Su;
Hani merkeze 70 km uzaklıkta yer alan Anakaris Şifalı Suyu MÖ 8. yy. a tarihlenmektedir.
Anakaris Şifalı Suyunun böbrek ve karaciğer hastalıklarına iyi geldiği için çok sayıda ziyaretçi vardır.
İlçede tarihi ve coğrafi öneme sahip görülmesi gereken yerlerden; Zamanında Kızıl Kilise olarak bilinen mekanın üzerine 15. yy. da inşa edilen Selçuklu mimari özelliği gösteren ve sık sık onarılan Ulu Cami’nin avlusuna daha sonra kesme taştan bir şadırvan eklenmiştir.
1102-1409 yıllarında Anadolu’da hüküm süren Türkmen hanedanı, Artuklulardan kalma Sancar Şahin Validesi Zeynep Hanım tarafından 13. yüzyılda klasik dönem mimarisine uygun olarak yaptırılan, taş işçiliği, mihrap nişinin üst kısmı zengin bezemesi, çiçekli bir zemin üzerine yazılan ayetlerin hat sanatı ile dikkat çeken (Zeynebiye (Suri) Medresesi) Hatuniye Medresesi, 1823 yılında Halidi Tarikatı kurucusu Mevlana Halid Ziyâeddin’in küçük oğlu Şehabeddin Ahmet’in mezarı ile ilçeye 2 km uzaklıkta suyunun sarılık hastalığına iyi geldiği düşünülen Aynkeris Şifalı Suyu, ilçeye 8 km uzaklıkta alabalıklarıyla ünlü ,saniyede 6m3’lük suya sahip Koki Çayı, Yasin Minaresi ve Seyyid Cafer-i Tayyar Cami ve Türbesi de yerel halk tarafından çoklukla ziyaret edilen yerlerdir.
Ayrıca Hani, tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveleri, çökelek tereyağı üretimi ve kereste satışıyla da öne çıkmaktadır.
3-10-1- Çınar- Zerzevan Kalesi ve Mithras Tapınağı;
Kale,Diyarbakır, Mardin ve Amida ile Dara arasında Diyarbakır’a 32 km, ilçeye 13 km uzaklıktaki Demirölçek Mahallesi’nde tarihi MÖ 882- MÖ 611 Asur dönemine giden yerleşim yerinde bulunmaktadır.
Çok sonraları MS 3. yy. Roma’da askeri garnizon da eklenen yerleşim yeri ve etrafındaki yapıların çoğu 639 yılına İslamiyete kadar kesintisiz kullanılmıştır.
Antik ticaret yolu üzerine tüm vadiyi gören 124 m yüksekte inşa edilen Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu döneminde savunma amacıyla yapıldığı ve bölgedeki en önemli Roma dönemi mimari eseri kabul edilmektedir.
Kale, Özellikle Romalılar ve Sasaniler arasında büyük savaşlara sahne olan kale MS 491-518, I. Anastasios ve MS 527- 565 Justinianos dönemlerinde onarılmış, halen görülen bazı bölümler eklenmiş ve tüm bu onarımlarla etrafındaki çok sayıda eserle gün yüzüne çıkarılmıştır.
Roma’nın ezoterik ve gizem inancı, tören ve ayinleri gizli ışığın, savaşın, adaletin savunucusu Mithras (Güneş Tanrısı) dinine ait 1900 yıllık imparatorluğun doğu sınırındaki ilk kutsal alanı olan yeraltı, kaya oyma Mithras Tapınağı, Mithras’çıların kaldıkları yerler de bulunmuştur.
Giriş kapısında ise yazıt ve sembolleri görülen, 7 m uzunluğunda, 5 m genişliğinde, 2,5 m yüksekliğindeki tapınağın doğu duvarında ışın tacı motifi ve ana kayaya oyulmuş sütunlar, düzgün oyulmuş su çanağı ve hemen önünde yapının zemininde havuz, ortada büyük, yanlarda ise iki küçük niş, ortadaki büyük niş etrafındaki iki sütunun üzerinden yükselen kuşak üzerinde boya kalıntıları, tavan kısmında simetrik olarak yapılmış dört adet hayvan bağlama yerleri dikkat çekmektedir.
Gizli yer altındaki mağaralarda veya tapınaklarda ibadetler yapılıyordu.
Bu tapınakta da Roma’da MS 2. ve 3. yy. yaygınlaşan dışarıya kapalı, yedi aşamadan geçen erkekler ayin ve törenleri gerçekleştiriliyordu.
Gizem dini kabul edilen Mithras, Roma’nın tüm topraklarda özellikle askerler, tüccar ve aristokratlar arasında oldukça yaygın olup dünyada 400 adet tapınağı olduğu varsayılmaktadır.
MS 4. yy. da resmi din kabul edilen Hıristiyanlıkla beraber önemini yitiren ve yasaklanan Mithras din ile birlikte tapınağın ziyaretçilerinin sayısıda azalmış zamanla da bitmiştir.
Kale ve tapınak çevresinde yapılan kazılarda 60 dönümde, 12 m -15 m yüksekliğinde, 1200 m uzunluğunda sur kalıntıları, 21 m yüksekliğinde gözetleme ve savunma kulesi, kilise, yönetim binası, konutlar, tahıl ve silah depoları, kaya mezarları, su kanalları ile 54 su sarnıcı, yer altı kilisesi, 400 kişinin sığacağı yer altı sığınağı, konutlar ve gizli geçitler ve 2017 yılında ortaya çıkarılan Mithras Tapınağı ile de ünlü Zerzevan Kalesi 2020 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiştir.
3-11-1- Siverek-Karacadağ Kayak Merkezi;
Diyarbakır ile Şanlıurfa-Siverek arasında, denizden 1919 m yükseklikteki Karacadağ eteklerinde yer alan Karacadağ Kayak Merkezi’nin kışın ziyaretçisi oldukça çoktur.
Dünya standartlarında tasarlanmış 700 metrelik kayak pistlerinin yanında yeni ve tüm gereksinimlere cevap verebilecek şekilde tasarlanan merkezde çok sayıda teknik ekipmanları, kaliteli restoranları, kafeleri ve kayak ekipmanları kiralayabileceğin tesisler bulunmaktadır.
Her yaş grubu için kayak eğitimleri sunan Karacadağ Kayak Merkezi, Diyarbakır’a bir saat uzaklıktadır.
Ayrıca; Eğil- Kale ve Mezarları, Deran mağaraları, hamamlar, su sarnıcı, Taciyan Cami, Nisanoğlu Türbesi, Lice- Berk Mağarasında Asur dilinde yazılmış yazı ve yazıtlar, Bismil- Dakyanus yıkıntıları, Üçtepe, Kenantepe, Gire Dimse, Kortiktepe, Gire Cano, Şahintepe, Ziyarettepe, Silvan’da Ortaçağ’dan kalma harabeler ve yazıtlar, Çermik’te Artuklular zamanında 1179 yılında Zübeyde Hatun tarafından yaptırılan Haburman Köprüsü bulunmaktadır.
Eğil- Berkam Köyü- Eshab-ı Keyf Mağarası ve kalesi, Ergani – Hilvan Mağarası kabartma ve resimleri ilginç ve görülmesi gerekli yerlerdendir.
Çermik- Ulu Cami, Lice- Atak Kalesi, Zülkarneyn Kalesi ve Dacianos (Dakyanus)- antik kenti, Saray Hamamı, Çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Çermik Kalesi, Belkıs Kaplıcaları, Silvan-Mafarkın- antik kenti, Amini- Dicle Kalesi, Ayindar (Hazro ) Kalesi, Roma dönemi Çermik Kalesi, Çüngüş- Tek Kale, Kefrum- Kulp- Kefrum Dağı Kalesi, Mihrani Hazro- Ülgen- Mihrani Köyü Kalesi, Mir Hıdır- Çınar Kalesi, Osmaniye- Ergani Kalesi, Tercil- Hazro- İncekavak Kalesi, Gomitecil Kalesi, Aktepe Minaresi, Çınar- Güzel Şeyh Yazlık Sarayı, Süleyman Ağa Mağaraları ve Tahtı, Zerzevan Kalesi ve Göğsu, Güzel Kuş dili, Kavs ve Gamgötürmez’ de gezilmesi gereken yerlerdendir.
3-12-1-Bağlar-Göletli Park;
Bağlar’da 55 bin m2lik yeşil alan ile 10 dönümlük gölet kente hizmet veren en güzel dinlenme alanlarından biridir. Ayrıca gölette deniz bisikleti ve kano gezileri de yapılabilmektedir.
Parkta seyir terasları, kültürel ve sanatsal etkinliklerin düzenlendiği amfi tiyatroların yanında yöresel ürünler, restoranlar, kafeler de bulunmaktadır.