OSMANİYE

8- Osmaniye;

Coğrafi;

Komşular; Osmaniye, Adana, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kilis ve Kayseri’dir.

Yüzölçümü;  3.767 km2 

İlçeler; Bahçe, Düziçi, Hasanbeyli, Kadirli, Sumbas ve Toprakkale ve merkez ilçe Osmaniye’dir.

İklim; Kıyıya 20 km uzaklıkta, özellikle İskenderun Körfezi’ne doğru uzayan Osmaniye’de tipik Akdeniz iklimi görülmekle birlikte kentin bazı bölümlerinin denizden 121 m yükseklikte olması buralarda iklimin biraz daha sertleşmesine ve yağışın artmasına neden olmaktadır.  

Bitki Örtüsü; Akdeniz bitki örtüsü makinin ağırlıkta olduğu Osmaniye ili de güneyden kuzeye yükselen dağlar- Amanos (Gâvur) Dumanlı, en yüksek 2400 m Düldül ve 2285 m Turna, Tırtıl ve Toros dağları– ile çevrili olması, nehirlerin çokluğu- Ceyhan Nehri, Kalecik, Karaçay, Kesiksuyu dereleri, Horu (Hamis), Savrun, Sabunsuyu, Yarpuz çayları– bitki örtüsünün çeşitliliğine yol açmaktadır. 

Bir yandan Akdeniz ikliminde yetişen bitkilerin tamamı Osmaniye’de görülürken bir yandan da yükseklere doğru gidildikçe krakos, Çukurova orkidesi ve menekşesi gibi sadece bu yörede görülen endemik türler yetişebilmektedir. 

Osmaniye’nin yükseklerinde yer alan ormanlık ve fundalıklarda ise kızılçam, Halep çamı, karaçam, meşe, servi, sakız ağacı, köknar, sedir, ardıç, kayın, karaağaç, kızılağaç gibi ağaçlara da sıklıkla rastlanmaktadır. 

Ulaşım; Osmaniye ili ve ilçelerine yeterli karayolu ağı ile ülkenin her yerinden kolaylıkla ulaşmak mümkündür.

Tarihi; 

Ceyhan Ovası’nın verimli toprakları içinde yer alan Osmaniye’nin tarihi MÖ 7500- MÖ 5000 neolitik döneme kadar gitmektedir. 

Osmaniye’nin kalkolitik ve ilk tunç çağında pek çok uygarlığa –Lelegler, Akad, Mitanni, Mısır, Asur, Kizzuwatna, Hitit, Hurri, Babil,  Pers, Yunan, Roma, Bizans, Ermeni, Arap, Moğol ve Memluklar– yurt olduğu yapılan kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkarılmıştır.

1080 yılından sonra Türklerle tanışmaya başlayan topraklar önce Selçuklular sonrasında da uzun yıllar Uşaklı Aşireti tarafından yönetilmiştir. 

Osmaniye, 1097’de bir ara Haçlılar tarafından kuşatılmışsa da kısa süre sonra tekrar Türklerine eline geçmiştir. 

Stratejik coğrafi konumu nedeniyle Doğu Anadolu’nun kapısı ve Ortadoğu ülkelerinin bağlantı noktası durumundaki Osmaniye kentine, 1277 yılında Oğuz soyundan 40 bin Halep Türkmeni yerleştirilerek kentin Türk nüfusunun sayısı arttırılmıştır. 

1250- 1517 yılları arasında Memluklar tarafından yönetilen kent, 1840 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde de Osmanlı toprağına eklenmiştir. 

Daha sonra Kurtuluş mücadelesi sırasında Fransız işgalinden 7 Ocak 1922 yılında kurtulan Osmaniye, 1996 yılında il olmuştur. 

Osmaniye ve çevresindeki tarihi ve doğal yapı ve yapıtlar; 

Osmaniye, Nur dağları arasında doğu ile batı arasındaki tek çıkış noktası ve Çukurova’nın bittiği yerdir. 

Bu yüzden kentin çevresine ilk çağlardan beri çok sayıda kale yapılması gerekmiştir.

Bugün bu kalelerden sadece 15 tanesi- Mitsin, Kötü, Karakışla, Kırıklı, Dereobası, Babaoğlan, Karatepe, Bodrum (Kastabola), Toprakkale, Hemite, Kaypak (Savranda), Çardak, Kara Fenk, Harun Reşit kaleleri ve  Korsan Kenti– ayakta kalabilmiştir.

8-1-1- Kastabala ( Hierapolis) Antik Kenti;

Osmaniye’nin 20 km kuzeydoğusunda Kesmeburun- Bahçeköy arasında, Ceyhan Nehri’ne yakın 13. yy. Bodrum Kalesi, Cevdetiye, Kesemburun, Karatepe ve Aslantaş arasında birkaç kilometrekarelik bir alana yayılan eski adı Hierapolis olan Kastabala Antik Kenti’nin geçmişi MÖ 7. yy. arkaik- klasik döneme kadar gitmektedir.

Değişik dönem ve zamanlarda farklı diyarlardan gelen çeşitli antik yazar ve gezginlerden – Ptolemaeus, Plinius, Anazarbos, Epiphaneia ve Strabon- geriye kalan pek çok değerli objelerden – sikkeler, yazıtlar, anıtlar vb. -antik kentin tarihi, kültürü, komşuları vb. ile kent ve bölge hakkında pek çok bilgiye ulaşılmıştır.

Kastabala adına ilk Bahadırlı Köyü yakınlarındaki Aramice bir sınır yazıtında rastlanmaktadır. 

MÖ 5. ve MÖ 4. yy. da Persler, MÖ 175- MÖ 164 Seleukos Krallığı, IV. Antiochos Epiphanes’in Perasia dediği tanrıçaya ithafen- Hierapolis (Kutsal Kent) olarak adlandırılan ve adına para batırılan Kastabala hakkındaki antik bilgiler, Seleucosların sonu MÖ 1. yy. ortaları ile Roma’ya kadar yazılan kaynaklarla sınırlı kalmıştır. 

Kent ve çevresinde MÖ 67 Romalı komutan Cn. Pompeius Magnus, Kilikya korsanlarını denizde ve karada yenerek Doğu Kilikya’nın kıyı kesimlerine yerleşim yerleri kurmuş ve bölgede yeni bir dönem başlatmış. 

MÖ 51 yılında aşiret liderleri sayesinde bölgeyi koruyan ve Romalılar tarafından da desteklenen Luvi kökkenli korsan  Tarkondimotos I  (Tarkondimotus I) sadık bir müttefik olarak ayakta kalmaktaydı. 

Kastabala Antik Kenti’nin Roma döneminde Doğu Kilikya- Amanos bölgesinin kontrolünü sağlayan bir noktada yer alması ve Anadolu ile Mezopotamya arasında  geçit olması nedeniyle altın çağını 2. ve 3. yy. Roma döneminde yaşadığı yapılardan ve yapıtlardan anlaşılmaktadır. 

Bu dönemde zaman zaman Arap istilalarına da uğrayan kent, daha çok kendi komutan, yönetici, asker ve kralların- Tarkondimotos, Cicero, Pompeiusun, Caesar, Marcus Antonius, Philippi, Octavian, Julius Caesar, Brutus– MÖ 40 ile MÖ 36 kadar süren çekişmeleri sonucu zayıflamaya başladığını yine kaynaklardan öğrenmekteyiz. 

Uzun çekişmeli yılların ardından 17 yılında Suriye eyaleti olan Kastabala 38 yılında Komagene topraklarına dâhil edilmiştir.

72 yılında tekrar Kilikia’da kurulan Kastabala’yı ziyaret eden Roma İmparatorlarının –Traian, Hadrian ve Caracalla– heykelleri kente dikilmiş ve Kastabala 260 yılına kadar Roma Eyaleti olarak varlığını sürdürmüştür. 

Bu tarihten sonra Sasani ve akrobatlarıyla ünlü Bizans Dönemi etkisine giren Kastabala, 380 yılında Isaurialı Balbinos tarafından ele geçirilerek Cilicia Secunda eyaletinin başkenti olan Anazarbos’a bağlanmıştır. 

Kastabala, Anadolu’daki diğer antik kentler gibi sonradan modern yerleşimciler tarafından kullanılıp değiştirilmediği için bölgedeki dönemin kent kimliğini yansıtan tek yerleşim yeri olarak son derece önemli bir merkezdir. 

Tarihinin ilk dönemlerinden beri hareketli bir yaşamı ve yönetim şekli olan Kastabala kenti Hıristiyanlık döneminde de etkin bir rolünün olduğu 431 yılında Efes, 451 yılında da Kadıköy konsüllerine temsilci göndermesinden anlaşılmaktadır.

524 ve 561 yıllarında bölgedeki büyük bir depremden zarar gören Kastabala’da baş gösteren veba salgını sonucunda da giderek terk edilmeye başlanmıştır.

Antik kentte görülen kalıntıların tamamına yakını Roma dönemine ait olsa da Kastabala yakınlarda ve hala görülebilen en önemli eserlerden  bazıları Kozan- Uzunoğlan Tepesi’ndeki -Tarkondimotosun ve oğlu II. Tarkondimotos Philopatorun, Çukurovanın doğu ve kuzeydoğu bölgesinde Kastabala ve Anazarbos antik kentlerini de içine alan Pyramos havzasını yaklaşık 80 yıl süreyle yönettiklerini anlatan- Onur Yazıtı, Sütunlu Ana Cadde, Onur Yazıtı(Caracalla), III. Gordiann, Marcus Aurelius’un karısı Faustinada Nea Hera- Propylon (Anıtsal Kapı) ve yapılara ait mermer mimari parçaları, kale, tiyatro, hamam, pazaryeri, 6. yy. kilisesi, mezarlar, statıon, çeşitli tanrı ve tanrıçalara ait tapındıklar -Artemis Perasia, Asklepios ve Hygieia, Helios, Theos Pyretos- Tapınak – ile su kanalı bulunmaktadır. 

Osmaniye’nin en önemli antik kentlerinden Kastabala iken diğerleri antik kentler Karatepe (Aslantaş), Kadirli (Flaviopolis) ve Dilekkaya (Anazarbos) ile birlikte Çukurova’nın doğusunda mutlaka ziyaret edilmesi gereken ören yerlerinden bazılarıdır.

8-2-1- Bahçe (Bersara, Dra- Telanissus, Lydia Audia, Gindarus) Antik Kenti;

Bahçe İlçesi yakınlarında yer alan Gindarus Antik Kenti’nin ilk yerleşimcileri Hititlerle başladığı ardından gelen Asurluların kente Bersara, Perslerin de Dana dedikleri yapılan araştırmalarla saptanmıştır. Bu dönemde oldukça yıpratıldığı yapılan araştırmalarda karşımıza çıkmaktadır.

Antik kentin yakınındaki Hacılar yerleşim yerinden elde edilen bilgilere göre Gindarus’un İssus-İssos Savaşı’ndan (MÖ 333 Helen/Makedon-Ahameniş/ Dara III) sonra Selevkos- Seleuikialıların eline geçince yerleşim yeri Telanissus olarak adlandırılmıştır. 

Bölge ve kent çeşitli uygarlıklar tarafından el değiştirdikçe adı da değişmiş ve Persler Dra, Seleuikialılar Telanissus, Romalılar Lydia Audia olarak adlandırmıştır.

Bugün pek çok antik yapının sadece izlerinin görülebilmektedir. Kent ve civarında en dikkat çeken yapı Hacılar- Semal Kalesi’nin duvarlarıdır.

8-3-1- Kadirli -(Karatepe- Aslantaş Millî Parkı ve Açık Hava Müzesi);

Osmaniye, Kadirli’ye 22 km uzaklıktaki Kızyusuflu Köyü’nde 638 m yükseklikteki antik kent, Milli Park ve Açık Hava Müzesi olarak 1958 yılında hizmete açılmıştır. 

Karatepe- Aslantaş MÖ 8. yy. Geç Hitit Dönemi’nde, Ova Hükümdarı Asativatas tarafından kuzeydeki vahşi kavimlere karşı korunmak amacıyla bir hudut kalesi olarak yaptırılmıştır. 

Çukurova- Andırın- Göksun’dan İç Anadolu- Akyol (Ağyol)- Kocayol olarak bilinen tarihi kervan yolunun üzerinde yer alan Karatepe’nin gelişimi Hititler öncesi ve sonrasında devam etmiştir. 

Bölgeyi istilaya gelen Haçlıların kullandığı bu yol son zamanlara kadar Türkmenlerin tarafından da kullanılmıştır. 

Yerli halkın içindeki Aslan heykellerinden dolayı Aslantaş dediği antik kent, MÖ 725- MÖ 680 Asurlular tarafından yönetilmiş ve bu dönemde çok zarar görerek yıkılıp yakıldığı araştırmalarla ortaya konmuştur. 

Özellikle döneme göre ileri tekniklerle yapılan son derece güvenli sur duvarları, giriş kapısı ile duvarlardaki aslan heykelleri, Hitit Fırtına ve Güneş Tanrılarına ait kabartmalar, Finike çivi yazılı iki adet saray ve heykeller son derece önemli ve nadir buluntulardır.

Kentten günümüze saray, kale, tanrı ve sfenks heykel kalıntılarının yanında Hitit ve Finike yazılı çok sayıda hiyeroglifler bulunmuştur. 

Kentle ilgili Anadolu tarihi açısından en önemli olaylardan biri 1946 yılında, Halet Çambel ve Alman arkeolog Bossert tarafından yapılan çalışmalar sırasında dünyada ilk defa Hitit Hiyeroglif yazısı buradaki kitabelerden çözülerek MÖ 2000 yıllarına ait Anadolu hakkında pek çok bilgiye ulaşılabilmiş olmasıdır.  

Bölge ve kentte yaşayan diğer uygarlıklardan Roma ve Bizans  dönemlerine ait bilgilerle beraber tüm buluntular ve yakındaki diğer bir Hitit yerleşim yeri Domuztepe deki buluntularla birlikte müzeye taşınmıştır.

Ayrıca halen milli parkta; kızılçam, meşe türleri ile maki florasının meydana getirdiği bitki örtüsü, karaca, yaban domuzu, çakal, tavşan, tilki, turaç, keklik,  gibi yaban hayvanları toplulukları, Ceyhan Nehri’nde yayın ve sazan  balıkları kentin doğal dokusunu orataya koymaktadır. 

8-4-1- Babaoğlan Kalesi;

Osmaniye il merkezine 22 km uzaklıktaki kale, tarihi Kastabala Ören Yeri’ne 9 km mesafededir. 

Kentte bulunan atlı süvari kabartması nedeniyle kalenin, Hierapolis- Kastabala kentinin kurucusu ve Kralı Tarkondimotos tarafından MÖ 39 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır.

8-5-1-Toprakkale ; 

Adana- Osmaniye- Hatay karayolu kavşağında bulunan kale, ilk çağlarda Çukurova- Suriye- Amanos – Demirkapı geçidini kontrol altına almak için yapılmıştır. 

Kale, 75m yükseklikte çevreyi gören kayalık bir tepe üzerine, MÖ 2000 yıllarında Hititliler tarafından inşa edilmiş.

Asur, Med, Makedon, Seleukos, Ermeni, Roma, Abbasi, Bizans, Selçuklu, Moğol, Memluklu, Oğuz Türkleri, Ramazanoğulları ve Osmanlı yönetimine sahne olmuş bir bölgede yer alan Toprakkale, iç kale ve dış sur duvarlarından meydana gelmiştir. 

İç avluda büyük bir sarnıcı bulunan kale zamanla onarılarak geçmişten geleceğe ışık tutması sağlanmıştır.

8-6-1- Hemite -Armuda Kalesi; 

İlk olarak ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmeyen kale, Osmaniye yakınlarındaki, Hemite Köyü sınırları içinde, Ceyhan Nehri kıyısında, sarp bir tepenin üzerindedir.

Üç kemerli yontma taş kale, ikişer katlı 20 burçlu surlarıyla, 8-10 m yükseklikte ve 1500 m uzunlukta yapılmıştır.

Burada Romalılardan kalan tiyatro, tapınak, hamam ve dış surların içine inşa edilmiş olduğu kalıntılarından anlaşılmaktadır. 

8-7-1-Kaypak- Savranda Kalesi;
Osmaniye’nin doğusunda Kaypak yolu üzerinde, Romalılar zamanında yapılan kale Kalecik Barajı yakınında yer almaktadır. 

Dikdörtgen biçimli kalenin çevresi 800 m. 7-10 m uzunluğunda surları ve 8-30 m yüksekliğinde 12 burcu ve bir de kulesi bulunmaktadır. Ortaçağ kalelerini andıran Kaypak- Savrada Kalesi çeşitli zamanlarda onarım görerek halen ayakta durabilen kentin ve bölgenin tarihi tanıklardan biridir.

8-8-1- Korsan (Sarnıç- Pindenissium) Kenti;

Antik kent, Nur Dağları yakınında Küllü Köyü’ne yakın tek çıkışlı yüksek ve dik bir tepenin üzerinde kurulmuştur. 

MÖ 1. yy Roma İmparatorluğu ilk döneminde ve kendilerine Özgür Kilikyalı diyen Seleukoslar tarafından Pindenissium adıyla kurulmuştur.

Sarnıçlarının çokluğu nedeniyle halen halk arasında Sarnıç adıyla da anılan kent, antik çağlarda İsos limanına gelen gemileri soyan korsanların kaçıp saklandıkları bir merkezdi. 

Kentteki antik dönem nekropolü halen halk tarafından Gavurören denilen mezarlıkta çok sayıda mezarın bulunduğu bilinse de kaçak kazılar ve define aramaları yüzünden günümüzde sınırlı sayıda mezar kalabilmiştir. 

Bölgede Karacaoğlan dağları olarak anılan ve kuzeyin soğuk- güneyin ılıman ikliminin geçiş alanını oluşturan 1976 m Eğridüldül ve 2446 m Beşik Düldül dağları bölge ve ülke için son derece önemli doğal alanlardır. 

Dağlar arasına saklanan yapılardan 17. yy mezarları, Hodu Yaylası, Ceyhan Nehri üzerindeki Aslantaş Barajı, Çatak Boğazı, Haruniye Kaplıcası, Sabun Çayı ve 15 m yüksekten akan suyuyla Karasu Şelalesi, Zorkun(Olukbaşı, Ürün) Kadirli- Maksutoğlu, Almacık, Savrungözü, Beyoğlu, Dokurcan, Hasanbeyli- Almanpınarı, Sumbas(Bağdaş) yaylaları da bölge açısından vazgeçilmez merkezlerin başında gelmektedir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top