3- Denizli;
Coğrafi;
Komşular;Aydın, Manisa, Uşak, Afyonkarahisar, Burdur ve Muğla illeri Denizli ilinin komşuları konumundadırlar.
İlçeler; Pamukkale, Merkezefendi, Acıpayam, Buldan, Honaz, Çal, Çivril, Çameli, Kale, Sarayköy, Serinhisar, Bozkurt, Güney, Bekilli, Beyağaç, Babadağ, Baklan, Çardak, Tavas merkez Denizli olmak üzere ilin yirmi adet ilçesi vardır.
Yüzölçümü; 12.134 km2.
İklim; Eğe Bölgesi’nde olmasına karşın rakımı -170 m.-1350 m.- oldukça yüksek Denizli topraklarının % 47,1’ini meydana getiren dağlar- 2571 m. Honaz, 2308 m. Karcı, 2449 m. Akdağ, 2421 m. Bozdağ, 2254 m. Eşeler, 1990 m. Bulkaz- Burkaz, 1805m. Elmadağ, 1340 m. Büyük Çökelez, ve 1307 m. Beşparmak- nedeniyle ilin denizle bağlantısı kesilmiştir.
Bu nedenle ilde ılıman deniz iklimi yerine daha sert karasala yakın bir iklim görülmektedir.
Ancak yine bu dağlar denize dik olduğu için denizin ılıman rüzgârlarını kentin içine kadar çekmekte böylece karasal iklimin sert etkileri de azalmaktadır.
Denizli, kışları karasal iklime göre daha ılıman ve bol yağışlı, yazları da sıcak ve kuraktır.
Bitki Örtüsü; Denizli ilini besleyen nehirler – 529 km.Büyük Menderes Nehri ve Çüruksu- Çüruksu, Dalaman- Gireniz Çayı, Akçay -Bozdağan Çayı, Yenidere ile Gökpınar, Kufi, Derbent, Hamam ve Bağnaz çayları- arasında yer alan kent topraklarının yaklaşık % 28,2’si ovalardan– Çardak, Çivril, Baklan, Kaklık, Böceli, Denizli -Çüruksu ve Sarayköy-Büyük Menderes- Büyük Menderes ve Çürüksu ovası– oluşmaktadır.
Ovalarda daha çok ağaçlık ve tarım alanları etkili iken % 1,5 yaylalar ile % 23,2’sini oluşturan platolar da- Karayayla, Çameli, Uzunpınar, Yoran, Şahman Sülaymaniye, Kuyucak platoları– başta kızılçam, karaçam, kızılağaç, ıhlamur, fındık, kestane, söğüt, eğrelti olmak üzere çok sayıda ağaç bulunmaktadır.
Bunların yanında ilin sulak alanlarını oluşturan göllerin- Acıgöl- Çardak, Beylerli-Çaltı, Karagöl, Süleymaniye, Kartal ve Işıklı Baraj gölleri– çevresinde küçük otsu bitkilerin oluşturduğu alanlarda çok sayıda flamingo ve ördek kuşlarına rastlanmaktadır.
Ulaşım; Denizli’nin gittikçe gelişen karayolu ağı ile tüm çevre il ve ilçelerle ulaşılabilir.
Ayrıca Çardak ilçesindeki havaalanıyla kent ve ilçelerine kolaylıkla gidilebilir.
İç Anadolu’dan gelip Eğe’ye geçen demiryolu da Denizli’den geçmektedir.
Tarihi;
Denizli’nin tarihi geçmişine ilk olarak kalkolitik- MÖ 6000- MÖ 4000 döneme Çivril- Beycesultan Höyüğü civarındaki kalıntılarla tanıklık edilse de eldeki bilgilere göre kent ve çevresine ilk daimi yerleşimcilerin MÖ 2500 Luviler ve ardından MÖ 1700- MÖ 1200 Arzawalılar olduğu belirlenmiştir.
Daha sonra çok sayıda ulus – Dor, Aka, Hitit, Frigya, Lidya ve Pers– sırasıyla bölgede hâkim oldukları yine yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır.
MÖ 334 yıllarında İskender tarafından da ele geçirilen Laodikya- Denizli ili ve çevresi onun ölümüyle Selevkos toprağına eklenmiş ve kent adını MÖ 3. yy. da Seleukos Kralı II. Antiokhos’un karısı Laodike’den almıştır.
Bir ara Rodoslular ve Suriyeliler tarafından da yönetilen kent, MÖ 129 Romalıların eline geçmiş ve uzun süren bu yönetim altında kalan ve Roma’nın 395 yılından ikiye ayrılmasıyla Bizans toprağı olan Denizli, 1206-1207 Selçuklular tarafından alınmıştır.
1260 yılında ilk Türk Beyliği kurulan kentte bir süre Germiyanoğulları varlık göstermiş ise de kent ve çevresi 1402’de Osmanlı imparatorluğu toprağının parçası olmuştur.
Germiyanoğulları döneminde Tonguzluk- Donguzlu denilen kent, bu adın zamanla değişmesiyle Denizli adını aldığı varsayılmaktadır.
Daha sonra kurtuluş savaşının ardından özgürlüğüne kavuşan kent Cumhuriyeti’in kuruluşuyla 1923’ten sonra il olmuştur.
Denizli ve Çevresindeki Tarihi Kalıntılar;
3-1-1- Denizli- Etnografya Müzesi;
İl merkezinde yer alan Sakız Adası mimari tarzında inşa edilen, iki katlı 19. yy. yapısı müzede bölgede yer alan etnografik eserler sergilenmektedir.
3-2-1- Pamukkale-Hierapolis Antik Kenti;
Denizli’ye 19 km. uzaklıktaki Hierapolis Antik Kenti, üç milyon yıldan fazla sürede meydana gelen doğal oluşum- Menderes Nehri, vadisinin çökme -yükselme hareketleriyle– Pamukkale içinde yer alan tarihi ve doğal öneme sahip bir yerleşim yeridir.
Antik çağ kenti Hierapolis, İran- Suriye, Akdeniz- Eğe ticaret yolu üzerinde kurulması sonucunda kısa sürede gelişerek 800 bin m2.lik alana yayılmıştır.
Hierapolis adını MÖ 190 yılında, İskender’in komutanlarından Bergama Kralı- II. Eumenes’in karısı ya da Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephosun karısı- Amazonlar Kraliçesi Hiera’dan almış olacağı tezleri yaygındır.
Hierapolis, Ana Tanrıça- Kybele kültlerine eklenen çok sayıda Hiera tapınağından dolayı uzun yıllar Kutsal Kent olarak önemini korumuştur.
Daimi yerleşimcilerden önce kent ilk çağlardan bugüne sıcaklığı 35C derecelik suyu ve 9.25 radyoaktivitesi ve içindeki kalsiyum tuzları, karbondioksit gazıyla çeşitli hastalıklar- bronşit, böbrek, felç, romatizma, kalp, damar vb- için kullanılan bir sağlık merkezidir.
II. Eumenes’le birlikte Hierapolis adıyla tanınan kentin burada kurulmasının en önemli nedenlerinin başında bu bölgede bulunan travertenlerden akan şifalı sular gelmektedir.
Herapolis o dönemlerde de bir yanı travertenlerle diğer yanı da koruma amaçlı yapılan sur ve hendeklerle çevrilmiştir.
Coğrafi konumu ve şifalı sularından dolayı kısa sürede gelişen ve değişen Hierapolis’in dar ve uzun sokaklarındaki evlerde oldukça kalabalık bir nüfus sayısız tapınak, hamam, kanal, su kemeri vb. iç içe yaşardı.
Ancak yerin altındaki sağlıklı suları yüzeye çıkmasını sağlayan depremlerin Hierapolis’te çağlar boyunca yapılan çok sayıdaki yapıya- evler, tapınak, yol, su kemerleri, hamam, kanallar vb.- zarar verdiği de bilinmektedir.
Zamanla yenilenen ya da eklemelerle genişletilen bu yapılardan birçoğu günümüzde de görülebilmektedir.
Kent ve çevresi MÖ 133 yılında II. Attalos zamanında Bergama ile birlikte Romalılar tarafından alınmıştır.
Ancak Hierapolis, 60 yılına kadar Helenistik karakteristik özellikler gösteren bir kent olarak var olsa da Roma İmparatoru Neron dönemindeki depremle özgün dokusunu yitirerek Roma dönemi kenti kimliğine bürünmeye başlamıştır.
Roma İmparatorları tarafından 3. yy.a kadar kente çeşitli ayrıcalıklar- vergiden muaf olma, yeni binalar, anıtlar inşa etme, kente sığınma hakkı verme vb.– verildiği geriye kalan belgelerden öğrenilmektedir.
Her zaman spor aktiviteleri yapılan kentte özellikle Roma döneminde pek çok oyun- koşu, boks, güreş vb.- oynandığı yapılan araştırmalar, geriye bırakılan kalıntılardan -spor etkinlikleri öncesinde oyunların anısına Tanrı Apollon resmi bulunan paralar, stadyum, çeşitli aletler vb.- oynandığı anlaşılmaktadır.
Bu etkinliklerin hem kent halkının sosyalleşmesi hem de İmparatora bağlılık ifadesi olması açısından son derece önemli faaliyetler olarak kabul edilmektedir.
Roma döneminde Hıristiyanlığın artan etkisiyle kentte çeşitli kilise, şapel vb. yapılar da inşa edilmiş ve 4. yy. dan sonra da Hierapolis, kentteki St. Philippus Kilisesi’nden dolayı metropolis unvanını almıştır.
80 yıllarında Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philip de burada öldürülmüştür.
Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Bizans toprağı olan Hierapolis’te, özellikle Bizans döneminde yaklaşık 15 kaplıcanın bulunduğu kayıtlarda geçmektedir.
Bölgeyle beraber Hierapolis kenti de 12. yy. sonlarına doğru Türklerin eline geçmiş ve onlar için de kent sağlık amaçlı vazgeçilmez yerlerden biri olmuştur.
Çağlar boyunca farklı ulusların ilgisini çeken şifa bulmak amacıyla sıklıkla ziyaret edilen kaplıca, ılıca ve içmelerin suları yerin derinliklerinden katman katman yolculuğunda farklı radyoaktif maddelerle ve kalkerlerle beslenerek yüzeye çıkmaktadır.
İnsan kanından 1-2 derece daha serin olan sular yamaçlardan akarken kalker içerikle irili ufaklı traverten basamakları, şelaleler ve havuzlar oluşturmaktadır. Havuzların kenarlarına çarpan rüzgâr, bu havuzların derinleşmesini sağlamaktadır. Havuzlardan taşan sarkıtları oluşturan kalkerli sular içindeki karbondioksiti havaya salar ve etrafa bıraktığı tuz çökeltileriyle tarihin ilk dönemlerinden beri insanlara sağlık ve büyüleyici manzaralar sunmaktadır.
Pamukkale travertenleri özellikle son dönemlerde bölgeye yapılan bilinçsiz tesislerle kaplıcaların suyu oteller tarafından kesilerek bu eşsiz beyaz görüntünün kararmasına neden olmuşsa da koruma amaçlı çabalar devam etmektedir.
Bu amaçla yapılan protestolarla oteller yıkılarak Pamukkale travertenleri yine kalkerli suyuna kavuşup yeniden eski pamuğa benzeyen bembeyaz rengine dönmeye başlamıştır.
Ayrıca bu pamuksu görünümlü havuzların 5 km. ilerisindeki Karahayıt’ta da aynı kalkerli yapıya sahip, sıcaklığı daha fazla, karbondioksiti daha az olan suların rengi doğanın farklı sunumuyla kızıla boyanmıştır.
2 -2-2- Pamukkale- Hierapolis Kalıntıları;
Hierapolis, 2.yy. Roma hamamları, sütunlu cadde, bazilika ve 2.yy. Yunan tiyatrosu, 5.yy. Bizans kapısı, agora, çeşme evi, kente su sağlayan iki büyük su kemeri ve Apollon Tapınağı ile son derece ilgi çekici tarihi bir merkezdir.
Bu yapıların yanında ölümü ve ölünün yaşamını ilgi çekici bir şekilde anlatan bir kent olan Hierapolis’te üzerine çok sayıda mitolojik olayın yontulduğu, şiirlerin yazıldığı ve travertenlerin malzemeleriyle yapılan mezarlar görülmektedir. Genellikle Roma dönemine ait mezarlık- nekropol
bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin sadece şifalı suları için değil aynı zamanda tarihi kalıntıları görmek içinde de gelmelerine neden olmaktadır.
Ayrıca Pamukkale civarında Beyce Sultan Höyüğü, Çivrili yakınlarındaki Menteşe Köyü Höyüğü ile saray ve 5 kilometrelik surlar da görülmesi gereken diğer tarihi kalıntıların başında gelmektedirler.
Bölgedeki Çürüksu- Lykos Irmağı kıyısında kurulan diğer antik kentler– Laodikeia- Goncalı ve Kolesa- Kolossai- Honaz kentleri ile Aktendea, Trabxepolis, Tripolis- içlerindeki kalıntılarla- tiyatrolar, hamamlar, surlar, tapınaklar, kemerler vb.– bölgenin önemli tarihi yerleşim yerleridir.
Hierapolis’te Osmanlı döneminde II. Murat tarafından yaptırılan bugün harap durumda olan bir cami de bulunmaktadır.
3 -2-3- Pamukkale Travertenleri;
Dünyanın en ilgi çekici görüntülerinden birini sunan Pamukkale Travertenleri, çeşitli nedenlere-jeolojik olaylar, depremler, depremlerle yüzeye çıkan yeraltı ve termal- suları, toprağın -kayaçların yapısı, çökelmeler, eğimi, suyun kimyasal özellikleri vb.-bağlı olarak meydana gelmiş doğal oluşumlardır.
Bölgedeki en önemli termal potansiyeli olan Denizli- Pamukkale, sıcaklıkları 35- 100 C arasında değişen yaklaşık 17 mineralli termal su -çok sayıda kaplıcaya sahiptir.
Kaynaklarından 35.6 Co sıcaklıkla, içinde yüksek miktardaki Kalsiyum Hidro Karbonatlı termal sular, yaklaşık 320 m. uzunluktaki bir kanala travertenlere ulaşırlar ve buradan 60-70 m.lik yükseklikten başlayarak çökelmelerle- traverten katlarından birinden diğerine akarken havadaki oksijen sayesinde içindeki Karbondioksit ve Karbonmonoksit uçurarak, geriye kalan kalsiyum karbonatı travertenlere çökeltisini bırakarak- ortalama 240-300 m.lik bir tur yaparlar.
Travertenleri oluşturan ve sürekliliğini sağlayan çökeltiler içinde, reaksiyon kimyasal olarak; Ca(HCO3)+O2 à CaCO+CO2+CO+H2O, ilk önce jel halindeyken daha sonra sertleşerek sert kayaçlara, bembeyaz travertenlere dönüşmektedirler.
Beyazlığın olması çeşitli nedenlere- hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi vb.- bağlıdır.
Bembeyaz travertenleri oluşturan çökelmeler termal sudaki karbondioksitin havadaki karbondioksit dengeye gelinceye kadar devam etmektedir.
Bölgedeki kaynaklarda yapılan analizlerde, kaynak başındaki suyun karbondioksit miktarı ortalama 725 mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145mg/1’e düşmektedir. Yani kalsiyum bikarbonat da benzer şekilde 1200 mg/1’den 400 mg/1’e yani Ca 576/8mg/1’e düşebilmektedir. Analizlerle, 1lt. sudan traverten üzerine 499.9 mg. CaCO 3 çökeldiği saptanmıştır. 1 1/sn. su için günde 43191g. çökelme olmaktadır.
Travertenler, termal kaynak suları antik dönemlerden beri kullanılmakta iken günümüzde bazı bilinçsiz ve özensiz davranışlar- travertenler üzerinde yürüyerek jel haldeki kalsiyum karbonatları ezmek, dağıtmak, kontrolsüz- zamansız, az ya da çok- su akıtmak- sonucu travertenlerin geleceğini tehlikeye sokmaktadır.
Dünyada tek örneği olan beyaz güzellik, Pamukkale ve yanındaki tarihi antik kent Hierapolis
Çevre kuruluşları tarafından korunmaya çalışılsa da zamanla eski değerini yitirdiği gözle görülür bir gerçektir.
3- 2 -4- Pamukkale- Hierapolis Arkeoloji Müzesi;
Hierapolis antik kentinin en büyük yapılarından olan Roma hamamı, 1984 yılında, Arkeoloji Müzesi olarak düzenlenmiştir.
Müzenin kapalı mekânında- hamamın kütüphane ve gymnasium- Hierapolis ile bölgedeki diğer de antik kentlerden- Laodikeia, Colossai, Tripolis, Attuda gibi Lycos- Çürüksu Vadisi, Beycesultan Höyüğü ile Caria, Pisidya ve Lidya bölgelerinde -çıkarılan arkeolojik buluntular da sergilenmektedir.
Yapının açık alanında da çok sayıda mermer ve taş eser görülürken Heykeller ve Lahitler Salonunda da Hierapolis ve Laodikeia kazılarından çıkarılan lahitler, heykeller, mezar taşları, mimari sütun, paye başlıkları ve yazıtlar bulunmaktadır.
Tüm bunların yanında Yunan ve Helenistik mimari eserler Roma dönemi yapı ve yapıtlarından özellikle Tyche, Dionysos, Pan, Asklepios, İsis Rahibesi, Demeter heykelleri ile geleneksel tarzdaki mezarlar ve mezar taşları, pişmiş topraktan lahitler dikkat çekmektedir.
Müzede Küçük Buluntular Salonu’nda da MÖ 4. binden yakın zamana kadar kronolojik sırayla çok sayıda uygarlığa- Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Beycesultan Höyüğü, Gümüşler kazısı, İcikli kazısı, Akköy Bizans Dönemi ile Selçuklu ile Osmanlı vb.-ait küçük buluntular- idoller, pişmiş toprak testi, kandiller, adak kapları, cam kapları, kolyeler, madeni takılar, tören- libasyon kapları, taş eserler, sikkeler ve yüzük, küpe, bilezik, altın küpeler, altın yüzükler, altın elbise süsü vb.- sergilenmektedir.
Müzenin Tiyatro Buluntuları Salonu’nda da sahne binası fasadı, sahne kabartmaları- Apollon ile Artemis’e ait mitolojik kabartmalar, Dionysos’un eğlence alayları, Roma İmparatoru Septimus Severus’un taç giyme törenine ait kabartmalar, Persephone’nin Hades tarafından yeraltına kaçırılmasına ait firiz, Apollon, Leto, Artemis, Hades ile ilgili heykeller, sfenksler, Kral Attalos ve Eumenes’in büst heykelleri ile mimari kabartmalar ile kent tanrıçası- Hierapolis’in taç giyme töreni ve tiyatro ile ilgili meclis kararlarını belirten yazıtlar, Sfenks, Denizler tanrısı Poseidon’nun oğlu Triton,yer altı tanrısı Hades ile tyatro aktörünün heykeli, Tanrıça Leto, Tanrıça Artemis ile tanrıça Apollon’nun heykelleri– bulunmaktadır.
3-3-1- Denizli- Laodikya- Laodikeia Antik Kenti;
Denizli’ye 6 km. uzaklıkta, Çürüksu- Lykos Irmağı kıyısındaki antik Laodikeia kenti, adını yanındaki ırmaktan aldığı düşünülse de diğer bir söylenceye göre de kurucusu MÖ 261- MÖ 263 II. Antiokhos’un karısı, Laodike’den almaktadır. Büyük olasılıkla Antiokhos’un karısı, Laodike de adını ırmaktan almış ve yeni kente de hem karısının hem de Lykos Irmağı’nın adı verilmiştir.
MÖ I. yy. da Anadolu’nun en önemli ve bilinen kentlerinden biri olan Laodikeia’deki bugünde gezilebilen kalıntıların pek çoğu bu döneme aittir.
Romalılar döneminde de önemli bir kent olan Laodikeia’ya Kıbyra, Gölhisar- Horzum Conventus gibi merkezler bağlıyıdı.
İmparator Caracalla, Laodikeia’da kaliteli sikkeler basmış ve halkının da katkılarıyla kentte çok sayıda anıtsal yapı inşa ettirmiştir.
Daha sonra Anadolu’da yayılmaya başlayan Hıristiyanlık düşüncesinden etkilenen kente Asia-Minör- Küçük Asia’nın 7 ünlü kilisesinden biri yapılmıştır.
Ancak 60 yıllarına gelindiğinde bölgeyi ve kenti yıkan büyük depremden sonra Laodikya bir daha eski günlerine dönememiştir.
Kentte halen görülebilen yapılar; 20 bin kişilik, büyük Roma tiyatrosu, 15 bin kişilik Greko-Roman tarzındaki küçük tiyatro, 79 yılında, 350 m.uzunluğunda, 60 m. genişliğindeki stadyum, 2.yy.da, amfiteatre tarzında, 24, sıralı olarak Proconsul Gargilius Antioius’un İmparator Hadrianus ve eşi Sabina için yaptırdığı gymnazyum, iki cepheli, Roma anıtsal çeşmesi, zamanla tahrip olan büyük kilise- bölgede görülmesi gereken önemli çeşitli dönemlere ve dinlere ait tarihi tanıklardır.
3-4-1- Buldan- Appolania- Tripolis Antik Kenti;
Buldan-Yenicekent Kasabası’nda Menderes Irmağı yakınındaki bir tepede kurulan Tripolis Antik Kenti, üç farklı yönde üç bölgeyle- Eğe, İç Anadolu ve Akdeniz– bağlantısı olan önemli bir yerleşim yeri olduğu bilinse de kente dair diğer bilgiler- ne zaman ve kimin kurduğu, yaşanmışlıkları vb.-hakkında yazık ki detaylı bilgiler henüz sağlanamamıştır.
Ama yapılan araştırmalarla bu bölgedeki Lidya Devleti zamanında kurulan Apollonia kentinin Geç Helenistik dönemde Tripolis adıyla anıldığı düşünülmektedir.
Tripolis, Lidya döneminde Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Yörenin en önemli ve zengin kentlerinin başında gelen Tripolis, Menderes ile Lykos Irmağı – Çürüksu Çayı arasındaki Çürüksu Ovası’da yer almaktadır.
Kent sonradan eklenen ve halen görülebilen Roma ve Bizans tarzı mimari yapılarıyla dikkat çekmektedir.
Zamanla, özellikle MÖ 2.- MS 5. yy. arasında pek çok Anadolu kentinde olduğu gibi Tripolis de çok sayıda yeni yerleşimcilerin saldırıları, savaşlar ve depremlerle zarar görmüştür.
En kalabalık, zengin ve görkemli günlerini Roma Dönemi’nde yaşayan Tripolis Antik Kenti’nin yapılan kazılarla ortaya çıkarılan önemli mimari yapıları; Greko- Romen tarzındaki üç bölümden -cavea, orkestra, scene- sahne- oluşan 8 bin kişilik tiyatro ve çeşitli kısımlardan- gymnastik alanı, soğuk, sıcak, ılık-oluşan Roma hamamı, 40 x65 ölçülerindeki Roma kent binası, apsisli yapı, geç Roma ve Bizans dönemine ait kale ve surlar, 25 km. uzunluktaki su yolları, lahit ve kaya şeklindeki mezarlarıyla nekropol sayılabilir.
3-5-1- Honaz- Kaklık Mağarası;
Honaz- Kaklık Kasabası’nda, insanların ilk doğal barınakları olan çok sayıda mağara bulunmaktadır.
Yıllar öncesine ait damlataşları, sarkıtları, dikitleri, düdenleri-kaynak, çöküntü obrukları, kil, kum ve kireçtaşları, konglomeraları, travertenleri, alüvyonları, termal kaynakları ile araştırmacıların dikkatini çeken mağaralar, görünüşleriyle Küçük Pamukkale veya Mağara Pamukkale olarak da adlandırılmaktadır.
Ayrıca mağarada bol miktarda berrak, renksiz ve kükürt kokulu, bazı cilt hastalıklarına iyi gelen termal sular bulunmaktadır.
Sonradan mağaraya yüzme havuzu, küçük amfi tiyatro, seyir alanları, kafeterya ve kameriyeler eklenerek turizmin hizmetine sunulmuştur.
3-6-1- Dodurga- Keloğlan Mağarası;
Dodurgalar Kasabası- Mallı Dağı yamacındaki Keloğlan Mağarası, Batı Anadolu ve Ege bölgelerini Akdeniz’e bağlayan Denizli- Antalya Karayolu bağlantısında yer almaktadır.
145 m. uzunluğunda, yatay olarak gelişmiş geçit konumlu fosil bir mağara olan Keloğlan Mağarası’nda çok miktarda sarkıt, dikit, sütün, makarna sarkıtı ve örtü damlataşları bulunmaktadır.
Sosyal olanaklara sahip mağara turizm amaçlı olarak önemli merkezdir.
Denizli çevresinde doğal göller- Acı, Saklı, Çivril Gökgöl, Süleymanlı, Işıklı, Beyağaç Kartal-ile Menderes Nehri ve çevresi ile pek çok doğal mesire yerleri -Çamlık doğal manzarası, İncili Pınar, Cankurtaran, Kocapınar, Çivril- Homa- Gümüşsu, Çal-Sakızcılar Asmaaltı, Çardak- Beylerli, Güney Şelalesi, kaynar suları olan havuzların bulunan, Gölpınar ise balıklı gölü- Denizlileri ve günübirlik olarak bölgeye gelenler için oldukça ilgi çekicici merkezlerdir.
Tüm bu yerlerin etrafında gelenlerin gereksinimlerini karşılayabilecek tesisler, havuzlar, piknik alanları mevcuttur.